Göztepe'nin ilk yarı röntgenini çekmek gerekirse göze çarpan ilk done, en ileri ucun tabela katkısını istenilen seviyede verememesi olmuştu. Defans görevini her geçen hafta yapmış, kaleci Ekrem performansının üzerine koyarak ilerlemişti. Onlar iyi oynadıkça tribünlerden sunulan şükranlarla bir sonraki maça daha fazla adapte olabilmişlerdi. Ardından Altay derbisi sonrası taraftarından yoksun olan sarı kırmızılıların ikinci perdedeki yansıması nasıl olacak, merak konusuydu. Fakat elde köpüklenmeyen iştahları, zihinsel durgunluk ile ortaya henüz imza oyun koyamamalarından öte bir şey yok. Dibe çöken tortu gibi hareketsiz ve de durağan kalmışlar. Doğaçlama futbolla bu lig geçmiyor, geçmez. Dağıtılan toplardaki final vuruş noksanlığı size puan getirmez. Boş tribünlere oynamak elbette futbolda en istenilmeyecek şeylerden bir tanesi belki ama oyunun hiçbir evresinde kazanmaya yakın olamamayı salt bu sebebe bağlayamaz kimse. Kolektif olarak vasatı aşamama problemi, öz güvenlerini hayli yıpratmışa benziyor. Yönetim ve kenar çizgi de onlara eşlik ediyor. Bu takım devre arasında transfer ihtiyacı olduğunu adeta bağırıyordu alandaki duruşuyla. Takımın iyilerinden Tijanic’i gönderip yapılan tek hamleye lisans çıkaramamak büyük bir eksi. Eğer ki ortada bir hedef varsa bu şekilde gelişim göstermek imkansız. Kenarı yönetenler ya da yönetemeyenler ise üçlü defans oynamak bir zorunluluk mu? Hırsı ve mücadelesi bir yana dursun üretimden bir hayli uzak Ali Akman’ın oyundan alınması gerekmez miydi? Göztepe bütünüyle dökülüyor, sendeliyor, yalpalıyor. Olansa ekranları başında saç baş yolan taraftara oluyor. Büyük patlamayı henüz yapamamış, sahada formaya küs gezen futbolcular ve futbol aklı ne olduğu çözülemeyenlerle sezon sonu çok zor gelecek.