Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Terim’le Habertürk’te Basın Kulübü’nde yaptığımız TV röportajını seyretmiş veya konuşulanları gazetede okumuşsunuzdur.
Buradan çıkanların üzerinde duralım biraz. Ne oynayacağız? Ve nasıl?
İyileşirse Volkan’la sahada olacağız. Ve önemlisi 4-3-3 oynayacağız. Terim’in ülke çapında oyuncu arayan yardımcılarına verdiği direktiflerde topla hızlı, dikine ve yerden oynayabilen forvet oyuncuları bulma talimatını verdiğini de biliyoruz. Güçlü oyuncular aranıyor. Türkiye’nin Ronaldo’sunu, Drogba’sını arıyorlar yani. Allah kolaylık versin.
Toplanan kadroyu da bu bilgiler çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Mevlüt, Nihat, Gökdeniz, Tuncay, Kazım, Arda... Bu tip bir oyunun parçası olabilecek oyuncular. Dışarıda kalanlardan Ümit Karan da bu tip oyunu oynayabilen üstüne bu yıl kendisini, oldukça aşmış bir yıldız. Umarım onu aramayız.
Terim’in ‘4-3-3 oynayacağız’ ve ‘Nihat’ı tek santrfor oynatmam’ açıklamalarını bir araya getirdiğinizde, sanırım Semih veya Halil’in işin içinde olacağı sonucu çıkabilir. Nihat-Semih, Tuncay, Arda ya da Gökdeniz’den biri gibi bir diziliş. Eğer Semih ya da Halil

Zor yolu tercih etmek
olmayacak ve Nihat’ı Tuncay, Arda, Gökdeniz’den ikisiyle tamamlayacaksa o zaman bir ilk denenmiş olacak. Pivotsuz orta saha hücum bütünleşmesini sağlamış topa her halükarda sahip olması gereken bir takım. Çünkü bu oyunda tembellik mümkün değil. Geriden ileri uzun toplarla rakibin baskısını kırma kısayolu tamamen ortadan kalkıyor.
Arkadaki 3’lü için eğer fit durumda olursa Emre ve Marco’nun yanına bir sert ve teknik oyuncu gerekiyor bu oyuncunun iç oynayabilme özelliği de olması lazım. Hamit’ten bu konuda beklentimiz olabilir ama ne kadar hazır olacak bilinmiyor. Sezonun en formda oyuncusu Mehmet Topal da iç oyuncusu olarak test edilmiş değil. Böyle oynayacaksak test edilmiş ve belli bir performans alınmış tek oyuncu Ayhan gibi duruyor. Sağdan Gökhan ya da Sabri’nin ileri çıkışları da önemli bir silah olduğundan özellikle sağ iç oyuncusunun oyunun iki yönüne katkısı zaruret.
Savunma göbeğinde tahminim hazır olursa Servet’in yanında Emre Aşık’ın fit olması ve tecrübesi nedeniyle kullanılmasının mümkün olduğu. Fatih Terim her ne kadar İbrahim Kaş’ın hızı ve gençliğinden umutlu olsa da direkt sahaya sürmesi oyunu tutma zorunluluğu içinde riski büyütebilir gibi.
Topa sahip olmaya çalışan bir takım olacağız. Portekiz ve Çek Cumhuriyeti gibi bu işi çok iyi yapan 2 takımın karşısında gerçekten zor bir yol bu. Geçen turnuvanın en iyi ve keyif veren 2 takımından bahsediyoruz. İki takımı da Yunanistan stili durdurabilmişti. İki takım final oynasa kimse itiraz etmezdi. Onları onlar gibi oynayarak geçmeye çalışmak heyecan verici olsa da zor bir yol.
Umuyorum bunu baÅŸarabiliriz.    Â
Direkt pivot santrfor kullanmayan bir oyunu işaret ediyor bu. Bu yola girmiş bir Türk takımının başarılı oluşu enderdir. O yüzden çok riskli ama beklentisi bile keyifli.

Haberin Devamı

UEFA
Uğur Meleke’nin dünkü yazısı var olan bir problemi ortaya koyuyor. TFF’nin talimatnamesi eksik. İhtiyacı karşılamıyor. Buraya kadarı doğru. İki veya fazlası takımın puan eşitliği halinde uygulanacak sistem tam olarak açıklanmış değil. Bunun düzeltilmesi lazım. Ama zaten kanun yapma işi de böyle bir şeydir. Yaşadıkça daha iyiye doğru geliştirirsin.
Bütün bunlar bir yana Uğur’un ve Sivasspor’un tezinin üzülerek uygulanamaz bulduğumu belirtmeliyim.
Neden mi? Ä°ki sebeple
Öncelikle 13 maddenin 2. Fıkrasına bakalım.
2. Puan usulü ile yapılan müsabakalar sonunda en fazla puanı kazanan takım birinci, ondan sonra gelen ikinci ve .............. olarak sıralanır. 2007 -2008 Sezonunda aynı puana sahip ilgili takımlar arasında aşağıda belirtilen esaslar uygulanır.
Diyor ve artık bu durumda uygulanacak yeni sistemi a,b,c... diye anlatıyor. Yani madde aynı puanlı takımları ayırıp sonra uygulamayı anlatıyor. Bu durumda üçlü averajın içinden yeni bir ikili averaj çıkarmaya çalışmak biraz zorlama oluyor.
Sonra ve asıl önemlisi:
Bizim talimatname durumu tam açıklamıyorsa, bağlı olduğumuz konfederasyonun yani UEFA’nın düzenlemesine bakmak asıl yöntemdir. Ve bu durum da Beşiktaş’ın lehine...
Keşke imkan olsa da Sivas’ı, Şampiyonlar Ligi’ne diye hissetsem de, UEFA Beşiktaş’ın hakkıdır.     

Haberin Devamı

Biz kimiz?
Şampiyonlar Ligi yarı finaline çıkan 4 takımın üçü İngiltere’ye yerleşikti. İngiltere’yle ilişkileri de neredeyse o kadarla kalıyor. Hiçbirisinin hocası İngiliz değil. Kalecisi İngiliz olan yok. Santrforu İngiliz olan da yok. Premiership İngiltere Ligi değil ki zaten, dünyanın Premierleague’i.
Misal, ikinci maçların 11’lerinde toplam 11 Ä°ngiliz sahaya çıktı. Takım başına 4 kiÅŸi bile deÄŸil. Ama 1 takımı var olmasına raÄŸmen 8 Ä°spanyol sahadaydı. 1 Ä°spanyol hoca da vardı. 8 Fransız ya da Fransa tedrisatlı oyuncu mevcuttu.Â
Yani anlayacağınız ‘Avrupa Şampiyonası’nda İngiltere yok, ama İngiliz takımları Avrupa’da zirvede. O zaman Avrupa futbolu kötü denklemi yerine pek oturmuyor.
Hıncal Abi’nin hemen her turnuva ve şampiyonayı ‘Avrupa ve Dünya futbolu bitti yerlerde sürünüyor. Bunu kazanamazsak bize ayıp’ ana fikriyle karşılamasına alışığız. Ama ne yalan söyleyeyim örnek pek oturmuyor. İngiltere’de oynanan futbola İngiliz ligi diye bakmak doğru değil çünkü. Şampiyonluk maçı 200 ülkede yayınlanan bir lig bu. Dünyanın en iyilerini toplayan bir lig. Bizim futbolumuzun en iyileri sınıfından olan Tuncay ve Emre ancak başaltı takımlarında yer bulabiliyor kendilerine.
Kendisini dünyanın bir numaralı futbol ithalatçı olarak konumlandırmış olan bir ülke sözkonusu. Bizim problemimiz kendimiz konumlandıramamış olmamız. Futbolda da garip bir karma ekonomi söz konusu. Eldeki tüm veriler Avrupa’nın en güçlü futbol ihracatçısı olacağımızı söylüyor (demografi, ekonomi, coÄŸrafya) biz iÅŸin ekonomisini kötü kurduÄŸumuzdan hem oyuncu yollayamıyoruz dışarı, hem de garip bir akış var ülkemize.        Â
Bu sistemi kurduÄŸumuz anda ben de her büyük turnuvanın favorilerinden olacağımızı biliyorum. Ama kuramadığımız zaman bunu söylemek ancak hayal satmak oluyor. Servet’ten gayrı direkt bir savunmacı bulamazken nasıl söyleyebiliriz ki ‘favorinin’ biz olduÄŸumuzu? Â