Çifte şampiyon
Mustafa Denizli’nin geçen yıl göreve geldikten sonra yaptığı, oyunu ve takımı değiştirmekten çok, ruh halini değiştirmekti. Takımın, hatta kulübün sahibi başkanı, teknik direktörü ve kaptanı oldu. Sürekli hedefler koydu, kehanetlerde bulundu ve şunu söyledi aslında: “Buraları en iyi ben bilirim”. Denizli takımın başına geçişini sadece bir teknik adam değişikliği olmaktan çıkardı anlayacağınız. Mevzuu değiştirdi. Konuştuklarıyla medyada Beşiktaş’a ayrılmış yeri tek başına doldurdu hatta bu alanı genişletti. Dedikodu alanını yok etti.
Temel rakipleri olan Trabzon ve Sivas’ın toptan, ezeli rakipleri olan Fenerbahçe ve Galatasaray’ın teknik adam tecrübesizlikleri ve yönetim beceriksizlikleri arasında, güçlü seyircisini de arkasına alıp ekstra bir motivasyon yarattı. Şampiyonluğu Denizli’nin saha içinden çok saha dışındaki yönetsel maharetine bağlamak hiç yanlış olmaz. Futbol tarihinin en geniş ve topyekün tek adam hareketini izledik hep birlikte. Kazandı.
Ancak bu tip motivasyonu tavana vurdurarak kazanılan zaferleri uzun vadeye yaymak kolay olmaz. Hele de komutanınız bu kadar yorgunsa...
Bu yolla eliniz ne kadar darda olsa da bir Çanakkale Savaşı’nı kazanırsınız. Ama alan Galiçya’dan, Basra’ya yayılırsa iş topa tüfeğe, kabana, postala bakar. Yani geçen yıl bu kadro yeter de artar diyen Denizli’nin kadro takviyesi için ısrarını anlamak gerekir. Denizli geçen yıl medya üzerinden takıma konuşuyordu, şimdi medya üzerinden yönetime konuşuyor.
Zira ne yerel rakipler eskisi gibi, ne yurtdışı rakipler kolay diş geçirilir. Belediye karşısındaki kayıp önemli değildir. Çünkü hemen herkes Belediye’ye kaybeder. Denizli başka bir hedeften bahsediyor. Bakalım bu savaşı da kazanabilecek mi?
Fenerbahçe
Fenerbahçe’nin her zamanki pahalı transferlerine rağmen her zamanki gibi en iyi oyuncusu Alex. Her sene Alex tartışmasını hep yanlış yaptık. Koşmuyor dedik. Halbuki sürekli oyuna girmiyor demeliydik.
Fenerbahçe savunmasını öne çıkarıp dar alanda oynamaya başlayınca Alex daha çok oyuna girer oldu. Geçen yıl bu konu tartışılırken Alex zaten kendisi hakkındaki en iyi tahlili yapmıştı: “Ben orta saha oyunsu değilim bir forvetim”. Bir forvet de eğer topu ileri tutabiliyorsanız işin içinde daha çok olur.
Fenerbahçe önde oynamaya çalışıyor. Guiza ve Alex çık daha iyi çalışıyor. Ama bu sefer de Bilica tartışılıyor. Hiç duraksamadan söyleyeyim. Eğer mümkünse hemen Lugano’yla anlaşmalı. Hem Bilica hem de Önder Lugano’yla oynar. Uruguaylının Avrupa futboluna geçiş dönemindeki sancılarını çektikten sonra olmuşken onu kaptırmak akıllıca olmaz.
Fenerbahçe’nin asıl kilidi ise Emre. Fenerbahçe o oyuna ne kadar dahil oluyorsa o kadar iyi takımdır.
Aynı şeyi Gökhan için de söyleyebiliriz. Her takıma bir ruh ve akıl gerekir. Fenerbahçe’nin ruhu ve aklı bu iki oyuncudur.
Sivasspor
Sivas kendi mucizevi başarılarını kurbanı... Bundan on yıl önce bir Sivaslı’ya şampiyonluğu İstanbul BB maçında kaybedeceksiniz deseniz, “Yapma ya ikinci ligi ucundan kaçıracağız ha” derdi herhalde. Üç yılda lige yükselmekten Şampiyonlar Ligi kapısına gelmiş olmak insanın şirazesini kaydırabilir. Haklarını verelim bu irtifa artışına bünyeleri iyi dayanıyor. Ancak hafiften bir yoldan sapma da yok değil. Bu çok büyük başarıyı kazanmış kadroyu bu kadar temelden değiştirip üzerine de oyun felsefesini bu kadar farklılaştırırsanız kerteriz alacak bir şey kalmaz.
Hiç bu mantalite ile oynamamış oyunculara “Önde basın rakibi dağıtın” emrini verince sancı başladı. Anderlecht’e ve Trabzonspor’a yenilmek gibi her takımın başına normal olarak gelebilecek bir durumun vahim olarak algılanışı da bu kafa karışıklıklarından. Bu takım toparlanırsa ve ligi ilk 5’te bitirirse Bülent Uygun artık tartışılmayacak şekilde kendisini ispatlamış olur.
Öte yandan bir durumun da altını çizmek gerek. Oyuncuların mı yoksa teknik yönetim tercihi mi bilmiyorum. Ama eğer teknik kadronun bir tercihiyse itiraz etmek
gereken bir durum var.
Tarihi bir iş yaparak Şampiyonlar Ligi elemelerine kalan kadronun dağıtılması çok iyi olmadı. Hiçbir şey değilse bu hakkı kazanmış oyuncuların Şampiyonlar Ligi’yle ödüllendirilmesi gerekirdi.
Trabzonspor
Trabzonspor’un kaderi de Sivas’a bir yönüyle benziyor. Geçen yıl ilk 11’e 8 yeni oyuncu soktular. Kendilerine Avrupa hedefi koydular (ki bu Europa Lig demektir). Ancak beklenmedik şekilde zirveye yerleştiler. Sonunda Europa Lig’i en tepeden bulmalarına hatta Şampiyonlar Ligi’ni son dakikada kaçırmalarına rağmen sonuç başarısızlık olarak algılandı. Yani Ersun Yanal kendi başarısının kurbanı oldu.
Şimdi nispeten oturmuş olan takımı bir iki takviyeyle daha seçenekli kıldılar. Ancak asıl zenginlik kulübede. Kendi başına oraya oturacak bilgi birikimine sakip Metin Diyadin’i, Broos’un yanına koymayı başarmaları, hem Broos, hem Metin Hoca hem de yönetim açısında mükemmel. Uyumlu da çalışıyorlar. Oyun tercihleri kontrollü futbol. Ben Metin Hoca’nın oyunun felsefesinde hep Löw esintileri görmüşümdür. Bu uyumla o oyuna yakın bir ekip oluşturabilirlerse Avni Aker alınabilecek kötü sonuçları da o kadar kötü karşılamaz. Hemen değil, ama ikinci yarıdan itibaren daha iyi bir Trabzon göreceğiz.
Galatasaray
Son bir haftadır Galatasaray’ın iki maçını yazdığımdan fikrimi biliyorsunuz. Çok detaya girmeye gerek yok herhalde. Çok heyecan verici bir hücum ekibi oldular. Özellikle aynı jenerasyondan iki genç oyuncu 2 hafta içinde müthiş sıçrama yaptı. Arda’nın kendisinin de istemediği forvet arkasında göstermiş olduğu kapasite sıçraması akıl almaz. Kariyeri bu sıçramalarla dolu bu genç adam misal İngiltere doğumlu olsa şimdi nerelerde olurdu? Ama olsun buna da razıyız. Aynı şey Aydın için de geçerli. Açık söyleyeyim onu Antep maçında beğenmeyen ancak maçı seyretmeyen biri olabilir. Bu iki oyuncunun Keita ve Baros/Nonda ikilisiyle girdiği ortaklık başdöndürücü. Türkiye standartlarında 4 pasla geçilecek rakibi veya alanı tek pasla, tek çalımla geçiyorlar. Bu oyuna sürat de katabilirlerse tadından yenmez. Bunun sebebi de aynı Fenerbahçe gibi oyunu önde kurabilmeleri.
Eksikleri bir Emrelerinin olmayışı. Linderoth’tan yararlanabilirlerse sorun yok. Aksi takdirde burayı içeriden ya da dışarıdan doldurmaları lazım. Yani ya Topal veya Mustafa, Arda gibi bir sıçrama yapacak ve tek topu öğrenecekler ya da transfer yapılacak.