Almanya’ya gidiyoruz. Pasaportta vize var, ama yurtdışına çıkıyormuşuz gibi hissetmiyorum. Almanya’ya sempatim bir yana, oradaki bizimkilere sempatim daha başka.
Bu yüzden hiç yabancı bir yere gidiyormuş gibi hissetmedim Almanya’ya giderken. Yine öyle...
Nasıl Batı Berlin, SSCB etki alanında duvarlarla çevrili bir ayrı bölgeydi. Sanki Berlin de bugün bizim için öyle. Köln gibi, Münih gibi ve Gelsenkirchen gibi...
Dün takımın Berlin’e inişini görmüşsünüzdür. Karşılayanların yarattığı kalabalığı... Kreuzberg’deki Türk sayısı, Bilecik’tekinden fazla mıdır? Mümkün! Ve o kalabalık, bildiğin bayram yaşıyor.
Seyrederken hep aklıma gelen bir daha kafamı kurcalıyor. Ya bizim ülkemizde bir milli takım böyle karşılansa... Kim bilir neler hissederiz! Kim bilir Almanlar neler hissediyor! Hayır onlar için üzüldüğüm yok! Sadece empati...
Karşılayanların belki tamamı Almanya doğumlu. Belki yarısının babası da Almanya doğumlu. Herkesin cebinde Alman pasaportu var. Daha enteresanı karşıladıkları takımda Almanya’da doğmuş tam 7 oyuncu var.
Düşünün! Belki İstanbul’da bir Alman Lisesi var, ama orada ‘Berlin Beşiktaş’ diye bir takım var.
Pazar akşamı Trabzon’da, Beşiktaş’ın ne yapacağını merakla bekleyenler belki de mağlubiyet sonrası program/yorum filan seyretmek istemeyip kanal değiştirdiler ve Real La Coruna maçını seyrettiler. Mesut’u merak ederek. Ve gol attığını görüp sevindiler.
Sonra da bu sabah bu sayfalarda Almanya’daki Türk oyunculardan sorumlu Erdal Keser’in şu açıklamasını okudular: “Eğer Mesut bize karşı gol atarsa, Alman taraftarların köşesine koşsun. Onlarla birlikte sevinsin. Bir insan tüm benliği ile tercih ettiği ülke adına sevinmeli. Diğer davranışların hepsi sahte olacaktır”.
Almanya’nın bizim için yetiştirdiği en inanılmaz yeteneklerden biri olan Keser’in ‘Alman taraftarların köşesi’ tanımlamasının üzerinde mi durmalı, kimin nerede kiminle sevinmesi gerektiği üzerine dönen tartışmanın ilginçliğine mi?
Gereğinden karmaşık!
Yeterince karmaşık değil mi? Bir büyük takımdan başka bir takıma transfer olan oyuncu eski takımına gol atınca sevinmiyor ya bizim ülkede! Ama milli takım tercihi nedeniyle sevinmeli mi oyuncu! Sevinmezse Almanlar sorun edebilir zaten. Sevinse biz eder miyiz!
Gereğinden fazla karmaşık değil mi?
-2005 Ekim'inde Olimpiyat Stadı’ndaydık. Türkiye, Almanya’yla bir hazırlık maçı oynuyordu. İlk golümüzü Halil Altıntop atmıştı. Uzun süre hangi milli takımı seçeceğini düşünen, sonra belki de Hamit’in isteğiyle Türkiye’yi tercih etmiş bir oyuncumuz. Sonra 17 yaşında Almanların hayret ve beğeniyle izlediği Nuri oyuna girdi. O dönem Bundesliga’da, Dortmund’da forma giymeye başlamış ve lig tarihinde forma giyen en genç oyuncu olan Nuri. O da attı maçın sonuna doğru. Çılgınlar gibi sevindi Almanya’nın en kalabalık taraftar grubuna her hafta stada toplayan Dortmund’un genç yıldızı..Onların yetiştirdiği 2 çocuğumuzla kazandık. Biz sevindik, ama Almanlar üzülmedi. İsyan etti. Ve çalışmaya başladılar.
-2006 Dünya Kupası sırasında 1 ayı aşkın bir süre Almanya’yı dolaştım. Türkiye yoktu. Gurbetçiler buna hayıflanıyordu nereye gitsek. Ancak ilginç bir şey oldu. Her geçen gün “Ah be abi keşke bizimkiler de burada olsaydı!” hayıflanışları gittikçe arttı. Tabii başka bir tavırla birlikte. Genç Türkler belki de ilk kez Almanya kupada ilerledikçe ellerinde bayraklarla sokağa dökülüp sevindi.
Bir yıl önce Halil ve Nuri’nin gollerine isyan eden Alman basını bu kez bir yol bulmuş olmanın mutluluğuyla sevindi. Bu konuda makaleler yazıldı. Bunun entegrasyonu kolaylaştıracak bir yol olduğu söylendi.
Bu uyanışa hükümetin tepkisi gecikmedi. Bu duruma anında reaksiyon verdiler.
-Ve son olarak 2008’de Yıldıray ve Halil, Avrupa Şampiyonası aday kadrosundan çıkarıldı. Bielefeld yakınlarındaki kamptan ayrıldılar. Uçağa binmediler, arabalarına binip evlerine gittiler. Yanlış anlaşılmasın! Bu tabii ki bir teknik ve taktik tercihti. Ancak o dönem Yıldıray’la Stuttgart’ta oynayan Serdar Taşçı için bu hiç kuşkusuz başka bir mana da ifade ediyordu.
İşte Mesut’un ve orada yaşayan bizimkilerin hikayesine böyle bakmak gerekir.
Şimdi Real’in yeni yıldızı Cuma akşamı bize karşı forma giyecek. Almanya’daki Türkler onunla gururlanacak. Yalan söylemeyeceğim, ben de gururlanacağım. Haziran boyunca her maçında gururlandığım gibi. Her hafta Real Madrid maçlarını başka bir keyifle seyrettiğim gibi.
Acı Vatan’ın forması
Türkiye’nin kazanmasını isteyeceğim hiç kuşkusuz. Hayatında basın tribününde sadece bir kez ayağa fırlamış biri olarak... 1975’te Kempten Almanya’da doğmuş İlhan Mansız’ın, Senegal’e attığı gol sonrası yerinden fırlayan ben, cuma akşamı bir Türk gazeteci olarak basın tribününe oturacağım.
Sahada Türk Milli Takımı formasıyla Schalke’de sivrilmiş Hamit olacak. Alman Milli Takımı formasıyla da aynı takımdan kardeşi Mesut.
Peki ben ne hissedeceğim?
Hamit gol atarsa çok sevineceğim kuşkusuz. Ama Mesut atarsa da üzülemeyeceğim.
Çünkü biliyorum ki o da gerçekten sevinemeyecek.
Çünkü biliyorum ki, futbolcu olmasaydı milli takımı karşılayanlar arasında o da olurdu.
O yüzden onun hayatını dajha fazla zorlaştırmayacağım. Acı Vatan’ın formasıyla da olsa...