Nyon’da gece. 3 genç üzerimize geliyor. Bütün yayın boyunca uzaktan bizi seyretmişlerdi. Yayın bitmiş karanlık basmışken, arabalarımıza hareketlendik. Onlar da bize doğru yürümeye başladılar. Oluşmuş genel kanıya bakarsanız neyin peşinde olduklarına dair birçok fikir doğabilir kafanızda. Doğdu da. Biraz kabadayıca yürümeye başladım.
‘Türk televizyonu mu?’ dedi birisi yerel dille. ‘Evet’ dedim sertçe.
Biraz daha yaklaştı ve ‘Forma var mı?’ dedi. ‘Ne olur!’
‘Yok’ dedim. İnanmadı. ‘Hadi lütfen!’
Diğerleri de aynı isteği tekrarladı. 5 dakika pazarlık sonucu haftaya pazar, aynı yerde olmaları halinde formalarını getireceğime dair söz verdim. İsviçreli 3 sarışın genç sözümü tekrar ettirdiler, sevindiler, teşekkür ettiler, elimizi sıkıp gittiler.
Bayraklar
Cenevre’nin göbeğinde Mont-Blanc köprüsünün hemen çıkışında her tarafı kaplayan parkların tam göbeğine 2 çiçek aranjman çalışması yapılmış. Kocaman. Bayağı bir sanat eseri. Pazar akşamı TRT’deki yayınımızı seyredenler, bu çalışmaların Euro 2008 temalı bir benzerini görmüşlerdir. Bu iki aranjmandan biri İsviçre bayrağı şeklinde, diğeri de bizim bayrağımız. Belediye başkanının özel isteğiyle yapılmış. Çeklerin ve Portekiz’in bayrağı ise burada, şehrin merkezinde yok söylenenlere bakılırsa. Amaç 2 senedir insanların kafasında oluşan zıtlaşmanın ortadan kaldırılması. Bir büyük muharebenin artık bir barışa kavuşması.
Artık bu iş bitsin diyor başkan. Bitse keşke diyen büyük çoğunluğun bayraktarlığını yapıyor başkan. Başımıza seçtiklerimizden beklentimizin de bu olması gerekmez mi zaten?
Şehrin en önemli yerine bir barış mühürü vurmak isteyen bir başkan! Ne güzel bir hayal.
Türk İsviçreli
Cenevre’den Nyon’a Leman gölü kenarından giderken solda bir bağ görüyorsunuz. Hemen arkasında muhteşem bir malikhane. 1800’lerin başından kalma. Arnavut kaldırımıyla kaplı harika bir avlu müthiş bir manzaraya bakıyor. Bütün gün oturabilirsiniz. Kahveyle güneşi karşılayıp şarapla uğurlamak için daha güzel bir yer yok. Orada oturursanız, ancak temel ihtiyaçlar için bacaklarınız sizi yerinizden kaldırır. O kadar keyifli.
Ev sahibi Alain Wuscher sizi ‘Merhaba’ diyerek karşılıyor. Sarı saçları geriye taranmış, mavi gözleri huzurlu. Türkçesi için özür diliyor, anadilini unutmuş birinin mutsuzluğu içinde. Türkiye’den, İsviçre’ye dönüşte ninesinden ‘kaşık’ istediğini onun Türkçe anlamadığı için anne babasına kızdığını söylüyor. Bizim ev aradığımızı duymuş kızından. Kızı ‘baba isteyenler Türk’ deyince ‘O zaman olur’ demiş. Normalde öyle ev kiralamak gibi bir adeti yok yani. O ev kiralanmaz zaten.
Ankara’da doğmuş Konya’da büyümüş. Kanında Anadolu yok. Babası Devlet Demiyolları’na çalışmış. Buralarda çok Türk var ama onun gibisi yok. Buralara yolunuz düşerse uğrayın. Sizi ağırlayacaktır.
Ev mi? Maalesef tutamadık. Fazla kalabalığız ve sığamadık.
İsviçreli Türkler
İsviçre Milli Takımı’nda 3 Türk var. 2’si 11’in bankosu. Kubi Kuhn’un ekibinin en güvendiği oyunculardan biri ise bu yıl İtalya’ya transfer olan en iyi oyuncu olarak gösterilen Gökhan İnler. İsviçre tarihinde İngiltere’ye gol atan az sayıdaki İsviçreli’den ikisi Kubilay Türkyılmaz ve Eren Derdiyok. Yeni Wembley’de gol atan ilk Türk ise Eren.
Eren ve Gökhan muhtemelen sahada olacaklar bizim maçta. Hakan da oynayabilir. Bizim golümüzü Marco atarsa misal. Hatta bir hat-trick yaptı diyelim. Futbol bu ya. Olmayacak şey var mı?
Eren ve Gökhan’ın golleriyle onlar da 2 sayı buldu diyelim. 3-2 kazandık. Kime üzülüp kime sevineceksiniz. Kim kazanmış ve kim kaybetmiş olacak?
Sandığımızdan daha yakınız galiba ve ilişkiler daha komplike anlayacağınız.
İsviçre bulvar basının bir kısmı problemleri, geçmişi kaşıyor olabilir. Normal olarak. Bulvar basını bunun için değil mi zaten. Garip olan bizim ciddi basınımızın onları ciddiye alıyor olması. Kendi bulvar basınımızı ciddiye almazken onlarınkini bu kadar önemsemek ve tüm basını aynı kefeye koymak! Ne denebilir ki.
İyi ve huzura dönük olanları önemsemek diğerine gülüp geçmek gerekmez mi?
Portekiz kilit mi?
Portekiz’i yenip gruptan elenmek mümkün. Onlara yenilip şampiyon olmak da. İyi oyunculardan çok iyi bir savunmadan, çok iyi bir kaleciden, çok kuvvetli bir orta sahadan ve santrforu bir kenara bırakırsak iyi hücum oyuncularından bahsediyoruz. Ama çok iyi bir turnuva takımından değil. Portekiz şampiyon olursa büyük bir başarı sağlamış olacak. Ama gruptan elenirlerse de hiç şaşırmam. Bu kadar iyi oyuncu başka bir takımda olsa bir numaralı favori olur, ama Portekiz öyle değil. Onlardan bu kadar bahsetmemizin sebebi ilk maç olması ise kabul. Ama onun dışında bir önemi yok rakibin. Portekiz kilit değil. Kazansak da kaybetsek de yol uzun. Bu yüzden kazanırsak iş bitmiş olmayacak, kaybedersek de dünyayı yıkmayalım.
Türkiye futbolcu tarlası olabilir mi?
Turnuvanın ardından Hasan Doğan’ın geçen hafta basınla yaptığı sohbetin üzerinde durmak gerekecek. Özetle biz şampiyon olsak problemler çözülecek mi demişti Doğan. Ve Terim’le birlikte projelerini anlattı. Şimdi maç heyecanı var ve bunlara girmek çok manalı değil. Ama bir federasyon başkanından sonunda bu projeleri duymuş olmak bile keyifliydi. Sanırım artık gerçekten çalışmaya başlıyoruz. Ve gerçekten böyle olursa, yakında bizim topraklar gerçekten bir futbolcu tarlasına dönecek. Umutlandık.