Hafızam ve baktığım kaynaklar beni yanıltmıyorsa Tuncay geçen yıl ligde sadece 5 maçta 90 dakika forma giydi...
Peki Milli Takım’da nasıl bu kadar vazgeçilmez olabiliyor? Hadi diyelim ki Terim ona kıyak geçiyordu. Ya Hiddink...
Tuncay’ın Milli Takım 11’inde sıklıkla oluşu, hangi takımda ne kadar oynadığıyla alakalı değil. 15-20 dakika da olsa hangi ligde mücadele ettiğiyle ilintili.
Tuncay sadece 2 takımla Avrupa’da temsil edilen bir ülkenin ender uluslararası oyuncularından. Çok başarılı olmasa da.
Ve bu onun Milli Takım’da olmasına yetiyor. Bu Tuncay’a kıyak geçildiğinden değil, diğerlerinin o seviyede sınanamayışından.
Pazar akşamı Tuncay’la birlikte Basketbol Milli Takımımızı saha kenarından yürekten ve çok sempatik bir şekilde destekleyen futbolcularımızın sahadakilerden farkı buydu.
Bu ülkede futbol bir numaralı spor. Hatta onun da ötesinde...
Ancak bu kadar futbola adanmış bir ülkenin bir Hidayet’i, bir Ersan’ı, Kerem’i yok. Bizim yetiştirmediğimiz ve bir lütuf olarak alabildiğimiz Hamit dışında evrensel bir yıldıza sahip olamayışımız sadece imajımızı etkileyen bir durum değil. Performansımızı, iddiamızı da belirliyor.
Öte yandan bu akşam favori olarak karşısına dikileceğimiz Belçika’nın durumu farklı. Vermaelen, Van Buyten, Kompany, Fellaini ve Dembele’yle uluslararası yıldız adaylarını çıkarıyorlar. Gerçek bir arenada bu adamları sınıyorlar. Arda’nın ise böyle bir olanağı yok.
Evet, Arda’nın bu oyuncuların hepsinden daha meziyetli olduğuna ben de eminim çoğunuz gibi. Ama bunu ispatlayamıyorum.
Çünkü bu ispat yollarından ikisi bizimkiler için kapalı.
‘Gideceksem daha büyük bir kulübe giderim’ mantığıyla hakim olduğu için transfer kapalı.
Beğenmediğimiz Belçika’nın Avrupa’da 3 takımı varken bizim Avusturya gibi 2 takımımız var. Hem de iki rakibimizden farklı olarak şampiyonumuzun Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılımına rağmen.
Geriye bir tek milli takım kalıyor. Yani oyuncu grubu için uluslararası tek temas milli takımda. Bu da yetmiyor.
Ajax, Bayern, Manchester City, Arsenal, Fulham, Everton, Wolves tecrübesini her hafta yaşayanla bizimkilerin aynı seviyede olması mümkün mü?
Eldeki oyuncu grubunun geçen yıl sadece 5 kez 90 dakika oynamış Tuncay’ı kesememesi bundan olabilir mi?
O liglerde 6-7 takım Avrupa’da kafaya mücadele eder..
Lig her hafta onlarca ülkede yayınlanır.
Her gün dünyanın dört bir yanında üst düzey oyuncularla antrenman yapılır.
Ve sonuçta bireysel olarak yükselirsin.
Bu durum tabii ki milli takımda sürekli başarının garantisi değildir. Sonuç itibarıyla 96’dan bu yana biz 4 kez büyük turnuvalara giderken Belçika ve Avusturya, biri ev sahibi kontenjanından olmak üzere 2’şer kez katılım başarısı gösterdiler.
Demek ki öyle değil.
Bizim milli takımımız Almanya hariç rakiplerimizden daha başarılıdır kuşkusuz. Ama potansiyelinin çok ama çok gerisinde olduğu da tartışılmazdır.
Bakın bizim lige geldi diye çıldırdığımız Quaresma Inter’de yedek kaldığı için milli takımda yoktu. Şimdi Beşiktaş’ta coştuğu için var.
O zaman, geçen yıl sadece 5 kez 90 dakika oynamış Tuncay 11’de bu kadar sık, hemen hepimiz için tartışmasız ve hak edilmiş bir şekilde yer alıyorsa, tartışılması gereken diğerlerinin durumu olmalı. Tuncay’ın değil...
Gereksiz baskıModern futbolda büyükler klasmanında 96’dan bu yana varız. 8 organizasyonun 4’ünde finallere kaldık. 2 kez yarı final, 1 kez çeyrek final oynadık. Bu tabloya bakıp tarihimizin en başarılı dönemini yaşadığımızı hiç duraksamadan söyleyebiliriz.
Almanya ise çoğu otoriteye göre aynı dönemde büyük bir krize girdi ve şimdi bu krizden yavaş yavaş çıkıyor. Bu büyük krize rağmen Almanya 8 organizasyonun tamamına katıldı (birinde ev sahibi olarak). 5 kez yarı finale, 3 finale, 1 kez şampiyonluğa ulaştı.
Bu dönemde katıldıkları 7 ön eleme grubunda 2 kez, Çek Cumhuriyeti ve İngiltere’ye geçilip 2. oldu. Toplamda birisi bizden olmak üzere sadece 4 kez yenildi. Gruplarda 1’den fazla hiç yenilmedi. Ve 3 kez de grupları yenilgisiz tamamladı.
Biz ise hiç birinci olamadık. 8 grubun tamamında yenilgi aldık. 3 kez 1’den fazla kez yenildik.
Sonuç itibarıyla UEFA sıralamasında onlar 3. biz ise 17.ciyiz.
Biz tarihimizin en büyük başarılarını yaşar, onlar büyük krizde debelenirken durum budur.
Üstelik kabul etmeliyiz ki, biz bu büyük başarıları biraz da onların altyapısını kullanarak aldık.
Böyle bir denge içerisinde bu grubun favorisi biz değiliz, olamayız. Birinci olmak için gücümüz, umudumuz, planımız, yüreğimiz, inancımız, yatırımımız var kuşkusuz. Ve biz bu gruptan 1. olarak çıkabiliriz. Ancak bu grubu yüz kez oynasak yüzünde de favori Almanya olur. Biz bu gruptan 1. çıkarsak olay, 2. olursak normal olur.
Bu bir durum tespitidir. Bir temenni değil.
Dolayısıyla bizim için bu grupta temel, gerçek hedef ikinciliktir. Hiddink, Emre, Onur, Arda olsanız aslında böyle düşünürsünüz.
Hollandalı Jaap, Norveçli Folke, Portekizli Luis, İspanyol Fernando olsanız da böyle düşünürsünüz.
Ancak tabii ki sokaktaki Mehmet olduğunuz için 1. olmak istersiniz, isteriz.
Bizde herkes sokaktaki Mehmet gibi düşündüğü, planını öyle yaptığı için baskı gereksiz yere büyüyor.
Bunu biz kamuoyu olarak yapıyoruz. Bunu bizzat yöneticiler yapıyor ve hatta bizzat oyuncular yapıyor.
Türkiye Avrupa sıralamasında Almanya’nın 14 sıra altında, Belçika’nın 9 sıra üzerinde.
Yani basit bir fikir yürütmeyle Almanya’yı geçmemiz ne kadar mümkünse Belçika’nın bizi geçmesi de o kadar mümkündür.
Bu yüzden bu gereksiz ve manasız baskıdan vazgeçmek lazım.
Hedef ikinciliktir. Birincilik büyük başarı, üçüncülük ise büyük başarısızlıktır.
FIBA’ya sorunTakımımız harika... Ama organizasyon da öyle... Basketbol Federasyonu bu ülkenin çok tartışılan kurumlarından. Ancak gelin görün ki daha önce olmadık derecede iyi bir organizasyona imza atıyorlar. Bunun aksini söyleyen yerli yabancı kimse duymadım.
O zaman 2020 Avrupa Şampiyonası için UEFA’ya verilecek dosyanın başlığı belli.
‘FIBA’ya sorun’