Beşiktaş orta sahası Aydın, Serdar Özkan, İbrahim Toraman ve Mehmet Yozgatlı’dan oluşuyordu. Ortanın ortasını Toraman’la, Serdar Özkan kaplıyordu. Bu kadar... Başka bir söze gerek yok aslında.
Bu orta sahayla ErtuÄŸrul SaÄŸlam’ın ne gibi bir oyun düşlediÄŸini keÅŸke sanal ortamda bir simülasyonda sergileme olanağı olsaydı. Görebilseydik kim neyi eksik yaptı, iÅŸlemeyen neydi? Çünkü bana bu orta sahanın ÅŸu andaki form ve tecrübesiyle yapabileceÄŸinin maksimumu buymuÅŸ gibi geliyor.Â
Hele de özellikle ilk yarıdaki enerjik ve yılmaz Oftaş varken. Her topa 2-3 oyuncuyla, laf olsun diye değil gerçekten basarak, yapması muhtemel işleri sınırlı olan Beşiktaş pasör kadrosunu sıkıntıya soktular. Sivas maçında olduğu gibi erken goller de gelmeyince Beşiktaş’ın oyunu vasatta kaldı.
DeÄŸiÅŸiklik yetmedi
Oftaş ise Sandro yönetiminde (Beşiktaş’ta dün böyle bir oyuncu yoktu) sadece pres yapmakla kalmayıp çok iyi paylaşarak, sürekli bir iki adamı boşa çıkararak rakip alana kolay geçti. Ancak ceza sahası çevresinde, ‘Bu takım bunca golü nasıl atmış?’ diye sorduran garip bir halleri vardı. Tüm sahayı net ve ne yaptığını bilir paslaşmalarla geçip, bu bölgede bu kadar kekeme kalmalarını nasıl açıklayabiliriz bilmiyorum.
Ancak onlara yardımcı olacak silahı rakip savunma sık sık veriyordu. Beşiktaş anlaşılmaz bir şekilde sürekli ofsayt taktiğiyle rakibi karşılıyordu. Bütün oyuncular sanki taş kesmişcesine her ara pasta öyle durup kalıyorlardı. Şampiyonluk kovalayan bir takımın bu kadar sıklıkla bu yola başvurmasına inanasım gelmiyor. Golü işte böyle yediler. Tüm konsantrasyonlarıyla ofsayta kilitlendi. Oftaş yine topu eveleyip, gevelemesine rağmen kendilerine gelemediler ve golü neredeyse zorla yediler.
Beşiktaş, bundan sonra Delgado ve Ali Tandoğan’ın oyuna girişiyle daha ideale yakın bir takıma dönüştü, ama bu da yetmedi.
Kayıp, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kazanması halinde telafi edilmez bir kayıp. Kaybetseler bile zor durum. Â