Bu stadı, bu mahalleyi terk etmek için bundan daha uygun zaman, daha uygun bir durum olabilir miydi bilmiyorum!
Yoksa zor buradan gitmek... Herkes için zor!
Neuchatel mucizesi... Manchester United başkaldırısı... Milan geridönüşü... Leeds zaferi... Real Madrid ayaklanması... Cennete ulaştıran 16 dakikalık sırat köprüsü...
Bu stadı şahane yapan bunlar ve daha bir dolu büyük galibiyettir evet...
Ve kahramanları tabii!
Tugay’dan, Hasan Şaş’a, Hakan Şükür’e, Arda’ya onlarca evlat...
Prekazi’den, Rotariu’ya, Hagi’ye, Taffarel’e, Jardel’e birçok sevgili...
Derwall’den Lucescu’ya bir çok lider...
Denizli’den Terim’e genç devrimci...
Ancak! Sadece bu da değil.
Bremen’den, Roma’ya, Barça’ya bir o kadar da alkışla karşılanmış yenilgidir bu stadı Ali Sami Yen yapan...
Durum buyken! Her bir sporseveri sarmalamış bu stadın ruhunu... Hatırlattıklarını, sevgiyi, mucizeyi, başarıyı, aşkı, nefreti, azmi, başkaldırıyı, hüznü, rekorları, nasıl bırakıp gidersin kolayca?
Süper Kupa’nın kazanıldığı günün ertesinde basıp gidilebilir miydi Mecidiyeköy’den?
Arkada bırakılmış olmaz mıydı her şey!
Biraz sonradan görme bir terk ediş olmaz mıydı bu!
Sanki öyle!
Elbette en çok Galatasaraylılar için... Ama sadece Galatasaraylılar için değil... Bu ülkede futbolla ucundan, kenarından ilgisi olmuş ve olacak aklı başında herkes için zor burayı terk etmek.
İşte bu yüzden ancak böyle bir zamanda, böyle bir takımla, böyle bir yönetimle, böyle bir oyunla gidilebilirdi buradan sanki...
Bugün sanki arkana bakmadan yürümek, ışıkları kapatıp, kapıları örtüp, çıkıp arkana bakmadan yürüyüp gitmek biraz olsun mümkün sanki.
Umuda ve yarına.
Yani tribün diliyle:
Haydi! Tam zamanı şimdi!