Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Mehmet Aurelio o pozisyonda dünyanın en iyilerinden biri olarak gelmedi Türkiye’ye. Hatta geldiğinde o pozisyonda bile oynamıyordu. Özkan Sümer’in, Brezilya çıkarmasının parlak bir buluşuydu. 100 bin euro civarında bir bonservisle alınmıştı.
Trabzonspor’daki iyi oyunuyla imza attığı ilk kulüp Real Madrid olmadı, Bayern Münih’e de gitmedi, hatta 3 büyüklerle de sözleşme yapmadı, Gençler’le anlaştı. Fenerbahçe sonra araya girdi. Sağ açık ve forvet arkasından son mevkiine geldi. Milli Takıma çıktı, La Liga’ya gitti.
Bir oyuncunun nasıl bir gelişim sergileyebileceğini hep birlikte izledik. Aykut Kocaman onu tanımlarken ‘Futbolu çok seviyor, gelişiminin sırrı bu’ demişti bir keresinde. Onu seyrederken hep aklımda bu oldu.
Kendi ülkesindeki futbol otoritelerinin bile tanımadığı bir futbolcuyken, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ve Avrupa Şampiyonası yarı finali oynayan bir adam oldu.

Selçuk’a yedek lazım
Aurelio uzun süre ülkede yerinin en iyisiydi. Bugün hâlâ topu kontrol edişinden ayağından çıkarışına kadar geçen zamanının çok uzun olması eksikliği. Ama hâlâ Milli Takım’ın ilk seçeneği durumunda.
Bizzat Mehmet Aurelio’nun hikayesi onun yerine aranan oyuncunun kim olması gerektiğini, ya da doğrusu kim olmaması gerektiğini anlatıyor aslında. Fenerbahçe futbol anlamında ondan aldığını, Anelka’dan, Ortega’dan, Kezman’dan ve hatta Roberto Carlos’tan almış değil. Ondan futbol anlamında aldığına yakın performansları, Rüştü’den, Tuncay’dan, Semih’ten, Gökhan Gönül’den aldı ama yıldız gelenlerden değil. Alex’i bir kenara koyalım Fenerbahçe’de daha da büyüyen kaç büyük dünya yıldızı biliyorsunuz! Hagi’yi bir kenara koyalım, Türkiye’ye gelmiş kaç büyük yıldızdan alabildik o futbol yükselişini...
Bu yüzden tam da Mehmet Aurelio’nun gelişinin ve yükselişinin ve gidişinin anlattığını iyi anlamak ve gereklerini uygulamak gerekiyor.
Daha 1 ay evvel Mehmet Topal’ın harika oyunu ve bugün peşine düşenleri gördükten sonra hedefin Senna, Xabi Alonso filan değil, Selçuk’a şimdilik yedek olacak birilerinin olması gerektiği ortada. Anelka değil Tuncay, Kezman değil Semih, Uğur, Gökhan, Mehmet Topal vs.
Bugün Fenerbahçe’nin futbolunun sonbaharında olup sadece para için gelmiş kadrosu hınca hınç dolu. Hatta boşaltmaya uğraştıkça olmuyor.
O yüzden büyüyecek ve Fenerbahçe’yi büyütecek oyunculara yoğunlaşmak bizzat Aurelio’nun anlattığı değil mi?
Yani Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan Selçuk’a bir - iki iyi yedek. Onu takımdan kesecekse sadece ismiyle değil, bunu performansıyla yapabilecek birileri.      


Selçuk’a yedek lazım

Muhtemelen hiç kimse!
Geçen hafta yazdığım yazıya Fenerbahçe Spor Kulübü internet sitesinden kulüp imzasıyla bir cevap verildi.
Kısaca özetlemek gerekirse benim yazdığım yazı, sayfalarımızı hazırlayan editör ekibi ve muhabir arkadaşlarımızın uzun zamandır özellikle büyük kulüplerin yöneticileri tarafından azarlanmasına ve tehdit edilmesine karşı artık mesleğin bir şeyler yapması gerektiği üzerineydi.   
Yazıyı şöyle bitirmiştim: “...Ama biliyoruz ki, hata bizde. 1 ay hiç haberini yapmayacaksınız. Maçına dahi gitmeyeceksiniz. Attığı golü bile yazmayacaksınız.
Sonra oturup konuşacaksınız! Buyrun başka bir arzunuz?”
Internet sitesindeki cevapta ise soru terse çevrilmiş:
‘Sizler 1 ay Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray hakkında haber yapmayın, köşe yazısı yazmayın, ekranlara çıktığınızda bu kulüplerin maçları hakkında konuşmayın bakalım sizi kim okuyacak ya da izleyecek?”
Uzatmadan cevap vereyim: Muhtemelen hiç kimse.
Peki sonra ne olacak?
Bu yazıyı yazma amacımın ne olduğu herhalde açıktır. Ve tabii ki eleştirilen sadece Fenerbahçe yöneticileri değildir.
Yöneticilerin, futbol şube sorumlularının, oyuncuların ve teknik adamların artık bir alışkanlık haline gelen bazı gazetecilere karşı ters tavırlarının kimsenin işine yaramadığı gerçeğinin altını çizmek gerekliliği var.

Haberin Devamı

Doğruları savunun
Bu azarlama, işini öğretme vs. gibi tavırlar amacının tersine bu işi doğru yapanları zor durumda bırakıyor. Bu tavrın aradaki bağları nasıl kopardığını bizzat yöneticilerin bilmesi lazım.
Bugün artık kulüplerin gazetecileri, başkanın yazarları var. Bildiklerini yazmayanlar, mesleğine ihanet edenler, kulüp uçaklarına ayrıcalıklı olarak girip takım otellerinde yatanlar nasıl varsa, sadece gündemi almak için saatlerce uğraşmak zorunda olanlar da mevcut. Bunlar bir de üzerine basın toplantılarında azar işitiyor. Şimdi söyleyin bakalım nasıl sağlıklı gazetecilik yapılacak?
Tüm basını, bütün gazetecileri savunmak derdinde değilim. Sürekli polemik peşinde koşanlar, masa başında saat başı haber uyduranlar da var tabii ki. Ancak tüm meslek grubuna ağır saldırılar yapmak durumu iyileştirmiyor. Hatta tam tersi!  
Milli Takım kampında bile ceza yemek korkusuyla gazetecilerden saklanan oyuncunun o psikolojisinin kime ne faydası var? Ve ondan bir cümle almak için yırtınan muhabirin?
Bu tavır bizim meslekte işini yanlış yapanları kendine muhatap almak anlamına geliyor.
Sorun bu işi doğru düzgün ve saygın bir şekilde yapmaya çalışanların değil, yalan ya da iftira yazanların, üslubun  ayarını kaçıranların bu kadar ciddiye alınıyor, hatta sadece onların ciddiye alınıyor oluşu. Ve bu işi gerçekten derli toplu yapanların arada kurban oluşu.
İşte durum bu.
Ve bunun daha ağır daha vahim bir sonucu var.
Birisi böyle bir haber yaptığında veya yazı yazdığında, kantarın topuzunu kaçırdığında, böyle polemiklerin bir tarafında olduğunda ciddiye alınıyorsa eğer, şöhret peşinde olanların da yolu bu oluyor.
Evet bizim meslekte başkandan küfür işitmek, milli takım kaptanından hareket görmek isteyenler, milli takım hocasıyla kavga etmek, taraftardan küfür yemek isteyenler var. Şöhret ve paranın yolunun sadece bu olduğunu düşünenler.
Başkanlar, yönetimler, futbolcular ve teknik adamlar, gazeteciliği ve yazarlığı doğru düzgün yapmaya çalışanaları yok saymaya devam ettikçe... Ve ayırt etmeksizin spor basınına saldırıları devam ettirdikçe şikayetçi oldukları tavrın bitmeyeceğinin tersine büyüyeceğinin farkında olmaları gerekiyor.
Anlatmak istenen sadece budur!