Mehmet Aurelio o pozisyonda dünyanın en iyilerinden biri olarak gelmedi Türkiye’ye. Hatta geldiğinde o pozisyonda bile oynamıyordu. Özkan Sümer’in, Brezilya çıkarmasının parlak bir buluşuydu. 100 bin euro civarında bir bonservisle alınmıştı.
Trabzonspor’daki iyi oyunuyla imza attığı ilk kulüp Real Madrid olmadı, Bayern Münih’e de gitmedi, hatta 3 büyüklerle de sözleşme yapmadı, Gençler’le anlaştı. Fenerbahçe sonra araya girdi. Sağ açık ve forvet arkasından son mevkiine geldi. Milli Takıma çıktı, La Liga’ya gitti.
Bir oyuncunun nasıl bir gelişim sergileyebileceğini hep birlikte izledik. Aykut Kocaman onu tanımlarken ‘Futbolu çok seviyor, gelişiminin sırrı bu’ demişti bir keresinde. Onu seyrederken hep aklımda bu oldu.
Kendi ülkesindeki futbol otoritelerinin bile tanımadığı bir futbolcuyken, Şampiyonlar Ligi çeyrek finali ve Avrupa Şampiyonası yarı finali oynayan bir adam oldu.
Doğruları savunun
Bu azarlama, işini öğretme vs. gibi tavırlar amacının tersine bu işi doğru yapanları zor durumda bırakıyor. Bu tavrın aradaki bağları nasıl kopardığını bizzat yöneticilerin bilmesi lazım.
Bugün artık kulüplerin gazetecileri, başkanın yazarları var. Bildiklerini yazmayanlar, mesleğine ihanet edenler, kulüp uçaklarına ayrıcalıklı olarak girip takım otellerinde yatanlar nasıl varsa, sadece gündemi almak için saatlerce uğraşmak zorunda olanlar da mevcut. Bunlar bir de üzerine basın toplantılarında azar işitiyor. Şimdi söyleyin bakalım nasıl sağlıklı gazetecilik yapılacak?
Tüm basını, bütün gazetecileri savunmak derdinde değilim. Sürekli polemik peşinde koşanlar, masa başında saat başı haber uyduranlar da var tabii ki. Ancak tüm meslek grubuna ağır saldırılar yapmak durumu iyileştirmiyor. Hatta tam tersi!
Milli Takım kampında bile ceza yemek korkusuyla gazetecilerden saklanan oyuncunun o psikolojisinin kime ne faydası var? Ve ondan bir cümle almak için yırtınan muhabirin?
Bu tavır bizim meslekte işini yanlış yapanları kendine muhatap almak anlamına geliyor.
Sorun bu işi doğru düzgün ve saygın bir şekilde yapmaya çalışanların değil, yalan ya da iftira yazanların, üslubun ayarını kaçıranların bu kadar ciddiye alınıyor, hatta sadece onların ciddiye alınıyor oluşu. Ve bu işi gerçekten derli toplu yapanların arada kurban oluşu.
İşte durum bu.
Ve bunun daha ağır daha vahim bir sonucu var.
Birisi böyle bir haber yaptığında veya yazı yazdığında, kantarın topuzunu kaçırdığında, böyle polemiklerin bir tarafında olduğunda ciddiye alınıyorsa eğer, şöhret peşinde olanların da yolu bu oluyor.
Evet bizim meslekte başkandan küfür işitmek, milli takım kaptanından hareket görmek isteyenler, milli takım hocasıyla kavga etmek, taraftardan küfür yemek isteyenler var. Şöhret ve paranın yolunun sadece bu olduğunu düşünenler.
Başkanlar, yönetimler, futbolcular ve teknik adamlar, gazeteciliği ve yazarlığı doğru düzgün yapmaya çalışanaları yok saymaya devam ettikçe... Ve ayırt etmeksizin spor basınına saldırıları devam ettirdikçe şikayetçi oldukları tavrın bitmeyeceğinin tersine büyüyeceğinin farkında olmaları gerekiyor.
Anlatmak istenen sadece budur!