Tribüne oynamak kolay, tribünü oynatmak zordur. Manipüle etmeye çalışanlar çıkar. Bir maç, iki maç bin kişiyi bağırtırsınız belki. Ama bunu sürdürmek imkansızdır.
Tribün ‘dna’sını çözmenin olanaksız olduğu bir organizmadır.
İçten, gerçek ve engellenemez tepkiyi anında verir. Çoğu zaman vahşidir. Net, sert, kesindir.
Beğenmezse, istediğin kadar anlat, istediğin kadar kazan anlamaz, kabul etmez.
Kanı ısınmazsa dönüşü yoktur.
Severse tam sever. 10 sezon oynamasa yıldızı, ses çıkarmaz. Yine bağırır, yine adını yazar bulutlara.
İrrasyoneldir. Karşılıksızdır aşkı ama platonik değil. Sahiplenir... Hatta daha da ötesi o olur.
Vaatlere aşık olmaz. Başarılara kolay kanmaz.
Kendine has bir aşkla bir araya gelir insanlar.
Kendine has bir vicdan oluşturur.
Açtığı yara büyük olur,
Verdiği sevgi sonsuz.
Tribün başkadır. Başka türlü yaşar...
En zoru herşeyden zoru ise tribünün saygısını kazanmaktır.
Belki sevgisini, aşkını, yeteneğinizle, taraftarlığınızla kazanırsınız.
Tribünün babası, yıldızı, sevgilisi, aşkı olursunuz...
Ama tribünlerin saygısını kazanmak başka bir şeydir.
Çok ama çok zordur.
Kalpten, ta derinden sessiz, dillendirilmeyen bir takdirdir bu.
Çok ama çok az insana kısmet olur.
Dün akşam böyle derin bir saygı, böyle derin bir takdirin patlaması vardı.
Fenerbahçe Stadı tüyleri diken diken eden çok zafer, çok gol, çok sevgi gösterisi gördü.
Ama dün Özhan Abi’nin ardından göğe yükselen içten, kalpten, tribünün vicdanından kopan alkış gibisini sanırım hiç görmedi.
Özhan Abi’nin gerçek Galatasaray sevgisiyle, aşkıyla şekillendirdiği yaşamını dün ezeli rakibin tribünleri kutladı.
İçten, derinden bir saygıyla.
Kutlu olsun Özhan Abi...
Bizimle paylaştığın harika hayatın kutlu olsun.
Saygılarımızla...