Fenerbahçe’nin fizik ve organizasyon açısından son 30 yılın en kötüsü olduğunu yazdım geçen haftaki maç yazımda. Altan Tanrıkulu itiraz etmiş. Aynaya bak (!) demiş sağolsun...
Ve son 30 yıldan örnekler vermiş. Yok değil diyor! “Daha kötüleri vardı!”
Peki! Tamam haksızlık etmişim. Abartmışım diyelim! Bu kadar kötüleri vardı!
Ama her lafı abartılı da olsa kendi bağlamı içinde değerlendirmek gerekir değil mi?
Sorarak, cevaplayarak yanıt bulmak gerekir. İmanla, partizanlıkla analiz olur mu? Böyle yapıp analitik düşünmek olası mı?
Sormalı:
Yıldırım’ın Fenerbahçe’sinde gelenek ne? Şampiyon olmayan gider! Şimdiyse yönetim diyor ki, ne olursa olsun Aykut Kocaman işinin başında kalacak. Yani bu ligi 5. de bitirse kalacak!
Peki Sevgili Altan! O saydığının örneklerden, Hiddink, Denizli, Aragones, Zeman, Zico vs’den hangisi on küsur yıldır istikrarla çalışan bir başkandan böyle sonsuz bir destek alabildi?
Hangisi tüm transferi kendisi yapabildi.
Hangisi Alex’i yedek bırakıp derbi kaybedecek ve bu tabuyu zorlamasına rağmen alkış alacak kadar destek gördü medyadan!
Hangisi bir yıl önce sportif direktör olarak takımın içine/başına gelip her şeyi gördü.
Hangisi 10 yıla yakın Fenerbahçe camiasının içinde oldu. Camiayı tanıdı bildi.
Hangisi Türk futbolunun içinde böyle yoğrulmuştu. Bu ülkenin kendine özgü şartlarına vakıftı?
Hangisinin, takımın başında hoca varken, başkana “Aslında böyle böyle yapsak sorunu çözeriz” deme şansı oldu?
Hangisi teknik adam olarak hiçbir uluslararası ya da büyük hiçbir ulusal başarısı olmadan bu takımın başına geçti?
Hangisi, göreve gelmeden 1 yıl önce tüm oyuncuların güvenini desteğini alma şansına sahipti.
Ve asıl önemlisi hangisi ülkenin önde gelen köşe yazarlarından, müdürlerinden böyle destek aldı.
Hangi teknik adam için daha işin başında birileri çıkıp ben Zico’ylayım ya siz diye yazı yazdı?
Böyle bir destek verilecekse Avrupa Şampiyonu olup gelmiş olana, Şampiyon Kulüpleri kazanıp gelmiş olana vermek daha mantıklı değil mi?
İlla böyle bir taraf olma, destek verme durumu olacaksa, bu destek neye göre verilecek.
“Teknik direktörlük bir meslektir. Futbolculuksa başka bir meslek”. Bunu Van Gaal hem de İstanbul’da söylemişti. En iyi örneğiyle, Mourinho’yla mayısta Şampiyonlar Ligi finali oynadı Hollandalı.
Aykut Kocaman’ın futbolculuğu, adamlığı ile ilgili yazdığım yazılar, methiyeler orada duruyor.
Adamlığına golcülüğüne laf söyleyene gülerim sadece.
Teknik adamlıksa başka bir iş. Aykut Kocaman’ın İstanbul, Konya, Malatya ve Ankara’da bir başarısı yok. Peki neye göre vereceksin desteği ? “Seviyorum”la, “Tanırımla” oluyor mu? Bu kadar kolay mı?
Fenerbahçe yönetimi ona güvendi ve bu görevi verdi. Buraya kadar herşey normal ve güzel. Yıllardır yazdığım “Fenerbahçe’nin büyük değil, büyümek isteyen bir hocaya ihtiyacı var” tezine uyan bir atama bu!
Doğrudur. Denenmesi ve arkasında durulması gereken bir isim Aykut Kocaman.
Ama ne yapalım ki, gün itibarıyla sahada işler kötü...
Zico’nun ilk Avrupa deneyimiydi. Takımı kendisi yapamadı. Hiddink Hollanda, Aragones İspanya ekolünü yerleştirmek istedi. Ki, bize en ters ekollerdir. İki hocanın da ilk yurtdışı tecrübeleriydi! Zeman bir doping skandalından çıkmıştı vs.
Peki Aykut Kocaman’ın mazereti ne?
Açık konuşalım! Hem Fenerbahçe hem de Aykut Hoca büyük bir işe kalkıştı. Başarırsa bir devrim olur, başaramazsa Fenerbahçe’nin efsane futbolcuları arasında olmaya devam eder. Hepsi bu. Çok büyütmemek lazım. Kişiselleştirmemek lazım. Aykut Hoca bile yapmıyor!
Ha bu arada destek vermek isteyen, beraber yürümek isteyen Aykut Hoca’yla yürür. İtiraz edecek değilim. Ben olduğum yerde durmayı tercih ediyorum. Aykut Kocaman’ın ne karşısındayım, ne arkasında! İzliyorum sadece. Benim gazetecilik anlayışım prensibim bu! Doğru mesafede durmak...
Aynaya bakma konusuna gelince. Gereklidir, haklısın. Ama opsiyoneldir.
Şart olansa sahaya bakmak.
Oraya baktığımızda gördüğümüz ise şu: İşler gün itibarıyla iyi gitmiyor. İstek üzerine düzelterek devam ediyorum: Son 30 yılın en kötü Fenerbahçe’lerinden’ biri bu!
Sahaya bak, sen de göreceksin!
Okan’ı sahaya atmak
18’inde bir oyuncuyu sahaya atmak için ideal maçtı. Maçtan önce Aykut Kocaman “Başka bir poziyondan oyuncu kaydırmaktansa, o bölgenin oyuncusunu sahaya sürmeyi tercih ettik” dedi.
Bu geleneksel Fenerbahçe’nin dışında bir tavır. Normalde böyle olmaz. Ama ‘töre’nin her zaman doğru olmadığı ilk 90 dakikada belli oldu. Okan’ın asistleri harika koşuları vs. bir yana...
Asıl önemlisi sahaya düşen enerji. Başka bir takımdan değil başka bir gezegenden gelen heyecan gibiydi Okan. Sahada büyük transferler vardı. Sahada eski efsaneler vardı. Ve fakat, ortaya kişilik koyan 18 yaşında bir çocuk oldu.
İşte senelerdir anlatmaya çalıştığım da bu!
Bir takıma kimi transfer ederseniz edin, böyle enerji yakalayamazsınız. Bu ancak organizasyonun içinden çıkabilir. Kendi dinamizmi, kendi varlığı, kendi isyanı böyle bir farklılık yaratır.
Aykut Kocaman hiçbir şey yapmasa, hiçbir şey kazanmasa Mert gibi Okan gibi 2 oyuncu daha kazandırsa, oyunlarını ilerletse, takımı ve onları başkalaştırsa, 2 yılda Fenerbahçe başka bir yer olur.
İşte ancak buna devrim denir.
Devrim Quaresma’yı, Niang’ı getirmekle olmaz. O estetik ve fonksiyonel değişimdir.
Devrim Okan’la, Necip’le, Mert’le, Cenk’le olur.
Çizgi savunma
Artık yeni bir zırvamız var. Adı çizgi savunma. Schuster vazgeçmeliymiş.
Peki top nasıl ileride tutulacak? Quaresma 50-60 metre geri koşma zorunluluğundan nasıl kurtulacak? Rakip savunma nasıl meşgul edilecek?
Eğer Schuster’i takımın başına geçirdiyseniz, bu savunma böyle olmak zorunda. Eğer böyle olmayacaksa Schuster’e gerek yok.
Bu oyunun adı kuşatmadır. Kuşatma kurmak için de yüklenmek gerekir.
Beşiktaş’ın temel amacı topu sürekli rakip alanda tutmak. Top kaptırılınca hemen basıp ribaunt alıp tekrar yüklenmek, rakip savunmayı sürekli zorlayıp dağıtmak.
Rakip topu kaptığında oyun kurmamalı. Bunun için kademeli olarak önde hemen basmalı. Bu yüzden savunma orta sahasına yakın olmalı.
Bu oyunda geride boşluk bırakmak zorunluluktur.
Boşluğu kullandırtmadığınız sürece de sorun yoktur.
Ana yöntem rakibin orta sahasını, pasörlerini rahat bırakmamaktır.
Yan yöntem de hücumcuları ofsayt tehlikesi ve baskıyla meşgul etmek.
Evet bu risklidir. Ama yapmayı becerdiğiniz an da en büyük siz olursunuz.
Bu durumu çizgi savunma kavramıyla tartışmak abestir.
Bizi doğru yere götürmez.