Ülkenin başkentinin ismini almış takım küme düştü. Uzun süredir, her hafta bir takımımız ‘bay’...
Daha sezon bitmeden diğer bir takım daha bu şerefe erişti... Normal prosedür işlese ‘bay’lar ikileyecek... Yani bayları çok, beyleri az bir ligimiz var.
Biliyorum, tabii ki Diyarbakıspor kümede tutulacak. Büyük ihtimalle Belediye maçı yarıda kaldığı skorla tescil edilecek. Tabii böyle olunca Bursa maçı için alınacak karar ne olacak diye düşünmeden edemiyor insan!
Ancak bu durum bir tarafa, her ne olursa olsun aslında Turkcell Süper Lig’de 2 kulüp küme düşmeye hak kazandı (!)
Başka başka sebeplerle, ayrı tarihlerde ama aynı sezonda. Yani, misal, yapılan bir şike soruşturmasında hep birlikte değil. Ortada 2 olay var. 2 ayrı olayda 2 takım küme düşme haline ulaştı.
Tabii diğer tarafta Almanya’da patlak veren şike skandalı da öylece duruyor. Dosyalar geldi. 1 aydır hiç bir ses seda yok! Bunlar da yakında mutlaka çıkacak meydana...
Bir takım şiddet olaylarından, bir diğeri gayrı nizami birleşmeden ve belki daha fazlası da şikeden lige veda edebilir. Neyseki, bilinen bir doping durumu yok. Yoksa tam kare as olacaktık.
Yan olaylar da var kuşkusuz. Bu garipliklerin arasında ne yazık ki önemsizleşen, sıradanlaşan, normalleşen olaylar...
İstanbul’da üst tribünden aşağı adam atılıyor. Ankara’da maç sonrası adam bıçaklanıyor. İstanbul’da tam 51 kişi maç öncesi gözaltına alınıyor.
Asıl büyük tehlike başka. Bütün bunları alt alta yazmak suç gibi. Çünkü yazınca ligin marka değeri düşüyor. Bu olaylar olunca düşmüyor. Bunları yazınca, üzerinde konuşunca düşüyor.
O yüzden kötü yorumcu olmamak için mutluluk şarkıları söylemek lazım. Bunlar neden oluyor, nasıl olabiliyor diye, sormak bir nevi suça dönüştü. Yorumcu olmak için gazeteciliği unutmak lazım anlayacağınız.
İşte asıl büyük tehlike bu.
Ligin marka değerine fazla kafayı taktık, fazla önemsedik. Halbuki önemli olan markanın değil, ürünün değeri.
Marka sonraki iş. Markanın değerini yükseltmek ve yüceltmek için önce marka olabilmek lazım. Ve kafamızı kuma gömerek. Görmeden duymadan hemen unutarak marka olunmaz.
Önce, herşeyden önce ürün...
Fırsatlar dünyasıMarka değeri vs. bugün için hikaye. Gerçek olan ürünün değeri. Bunu toplamda parlatmak için pek bir çaba yok. Ama bireysel olarak işi çözebileceğine inanan kulüplerin her sene kendini gösteriyor olması güzel. Sivas sonrası Bursa bir adım daha ileri götürdü. Büyük bir soğukkanlılıkla beklediğimin ötesinde bir performans bu.
Sivas sonrası Bursa’nın bu ilerleyişi artık bir fırsatlar dünyasında olduğumuzu da gösteriyor.
Temel sebep ise paradır. Lige pompalanan para artıyor. Ama bu paranın karşılığı olan değerde oyuncu alma olanağı yok. Türkiye tüm bu yüksek ücretlere rağmen hâlâ sıradışı oyuncular için çekici değil. Dolayısıyla büyüklerin harcadığı büyük paralar oyuncu kalitesini değil, sadece fiyatlarını artırıyor. Ve diğerleri de çok daha az parayla aynı değerde oyuncu alabiliyor. Bkz. Ergiç, Makukula...
Bu durumdan Sivas ve Bursa sonrası yararlananlar çıkacaktır. Artık hayat onlar için daha kolay.
Çünkü hâlâ büyüklerden bir sistem oluşturmuş olanı yok.
Bu fırsatlar dünyasını iyi değerlendiren kazanacak.
Bunu Eskişehir yapabilir, Trabzon zaten defalarca yaptı. Ankaragücü de yakında akıllanacak. Kayseri’nin bu yoldaki tecrübesi artıyor.
Eğer 10 yıl sonra “Bu şampiyonluk İstanbul’a ne zaman dönecek” diye tartışmaya başlamış olursak şaşırmayın. Olmaz demeyin.
Bunu bize Trabzonspor, hem de tek başına yaşatmıştı.
MHK, TFFMHK geçen hafta seminerde hakemlerine diyor ki: Eğer maçta olaylar nedeniyle soyunma odasına gittiyseniz, hiç risk almayın, hemen maçı tatil edin” . Bir hafta sonra Hüseyin Göçek bunu aynen uyguluyor. Ama İstanbul Valisi dahil herkes Göçek’e yüklenirken, MHK’dan ses yok. Federasyonu arıyorsunuz cevap yok. MHK’yı arıyorsunuz telefonlarını açan yok. Çıkıp evet biz bu talimatı verdik hakem de görevini yaptı, diyen çıkmıyor. Maçtan 25 saat sonra şu ana ben bu yazıyı yazarken hâlâ ses seda yok.
Bir hafta önce verdiğiniz sözlü talimatı uygulayan hakeminizi en büyük mülki amir te- levizyonlarda hacamat ediyor. Sizse susuyorsunuz.
Şimdi bu hakemlerden ne beklenir? Bu adamların kafa sağlığını nasıl garanti edersiniz?
Not: Yazıyı yazdıktan sonra TFF Başkanı açıklamayı yaptı. Geç olsa da hakem bir gün boyunca perişan edildikten sonra. Buna da şükür.
Diyarbakırspor düşerseDiyarbakırspor kimin takımı?
Gittiği çoğu yerde maalesef “PKK dışarı” diye karşılanıyorlar.
Halbuki takımda bırakın PKK’lıyı, Diyarbakırlı oyuncu sayısı 1.
Daha da ötesi var. Şehrin siyasetine yön verenlerin kulislerde “Bizim takımımız Diyarbakır Belediye, Diyarbakırspor küme düşse ne olur?” dedikleri bilinmiyor mu? Biliniyor. Bunu sorduğunuzda “Yok canım olur mu öyle şey!” diyen yok.
Daha da ötesi şu: Bu tavırdan görev çıkaranlar yok mu?
İki maç üst üste, sonuçlarını bile bile iki maçın da yarım kalmasına yol açmak bilinçsizce yapılmış olabilir mi?
Şimdi PKK dışarı diye bağıranlara ve “Küme düşse ne olur?” diyenlere ben sorayım:
Diyarbakırspor kimin takımı? Kim destekliyor, kim seviyor, kim umursuyor?
Daha doğrusu ligde olmasını kim istiyor?
Facebook’ta yokumDaha önce de yazdım, Facebook’ta yokum. Orada benim adıma kurulan grup ve sayfalarla hiçbir ilgim yoktur. Orada benim adıma yazılanların benden bir onay almışlıkları da yoktur. Bu yüzden lütfen burada yazanlara itibar etmeyiniz. Öte yandan twitter’da şimdilik varım. Arzu edenleri beklerim twitter.com/mdemirkol