Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

28 Mart’a kadar kayıpsız gitmek lazım. Çünkü erken bir deplasmanlı final oynanabilir. O tarihte İspanya’ya konuk olacağız. 4 gün sonra da bu kez onları ağırlayacağız. İlginç bir fikstür.
O maça kadar, Belçika’nın ardından ekimde Bosna’yı ağırlayıp ardından Talin’e gidiyoruz. 12 puanla Ä°spanya’nın karşısına çıkmak güzel olur.Â
Bu grupta İspanya - Belçika - Türkiye arasında çıkacak hiçbir sonuç şaşırtıcı olmaz. Dolayısıyla buradan dengeli bir puan durumu çıkması olasıdır. Belirleyici olan Ermenistan - Bosna ve Estonya’dan alınacak sonuçlar olacak.

Marttaki finale kadar kaybetme

Önümüzdeki maça gelince. Ermenistan maçına bakıp Belçika karşılaşması için çıkarımlar yapmak hata. Oradaki çok da güzel olmayan, ama kesinlikle iyi ve efektif futbol birçoklarını mutlu etmemiş olabilir. Ama o şartlarda hiç pozisyon vermeyip bulmuş olmak önemli. Orta sahayı pas geçerek (pas yapmadan geçerek) rakibin tek silahını elinden almak akıllıcaydı. O sahada kimse pas yapamaz ve yapmaya çalışmak da, yapılmasını beklemek de akıllıca değil. Önümüzdeki maç ise bambaşka. Bunların yapılması gereken oyun.

Haberin Devamı

Altın jenerasyon
Olimpiyat 4’üncüsü takımın oynadığı son maçtan 2 oyuncu cumartesi sahadaydı. Pekin’e giden geniş kadrodan 5 oyuncu ise ilk 18’de kendisine yer buldu. Değişmeye ve gençleşmeye çalışıyorlar. Teknik Direktör Rene Vandereycken, Terim’in akranı hatırlarsınız. 80 - 86 arasında parlayan o altın jenerasyonun bir parçası. O kuşak müthiş hücum oyunuyla hayranlık uyandırmıştı. Vandereycken buna benzer bir oyun planı uygulamaya çalışıyor. Çok pas yapmaya topu koşturmaya çalışıyorlar. Ancak savunmaları savunma görevlerini aynı incelikte yapamıyor gibi. Olimpiyat takımında da aynı belki de gençliklerinden kaynaklı sıkıntılar dikkati çekiyordu. Bütün takım savunmada yerini almışken, hepsi bir anda duruveriyor sanki ve rakip elini kolunu sallayarak altı pasa giriyor. Estonya böyle iki gol buldu daha fazlasını da bulabilirdi.
Bu yüzden Ermenistan maçından farklı olarak erken basmak önde rakibin pas yapmasını engellemek ve topa sahip olmak birinci planımız olacaktır. Belçika’yı sıkıntıya sokmak ve Arda, Tuncay, Kazım gibi oyunculardan yararlanarak pozisyon çıkarmak mümkün olabilecek.
Buna uygun bir kadronun sahada olmasını bekliyorum. Halil’le Semih ya da Semih tek santrfor gibi. Tuncay değil de Topuz ya da Kazım’ın kanatta olacağı daha teknik bir hücum gücü.
Normal şartlarda erken ve etkili basarsak onları sıkıntıya sokmak mümkün. Mehmet Aurelio olmazsa Topal veya Ayhan’ın kontraları kesmekte önemli bir rolü olacak. Erken taktik fauller yapmaktan korkmamak lazım. Ve sonuç ne olursa olsun yılmamak da. Tabii İsviçre - Avusturya macerasından sonra bunu söylemeye ne kadar gerek var bilmiyorum.
Saygı duymakla birlikte bu maçı kazanmak çok zor değil. Güçlü yönleri hamlıklarından çok daha az bir ekip Belçika.

Haberin Devamı

Sadece bir maçtı geçti
Komşumuz Ermeni’ydi. Orta yaşın üzerinde bir kadın. Küçük fino köpeği dışında kimsesi olmayan bir kadın.
Aynı bahçeye açılıyordu kapılarımız. Bir evin odaları gibiydi evlerimiz yani. Aynı aileden gibiydik fiziki anlamda. Ama çok uzaktık.
ASALA ne zaman bir saldırı düzenlese, bir diplomatımızı öldürse kaçar giderdi. Ya da eve kapanır, perdeleri kapar saklanırdı. Hangisi bilmiyorum. Perdeleri sıkı sıkıya kapalı evin önünden her geçen, döner bir bakardı hınçlı gözlerle, sessiz küfürler savurarak. Bütün olup bitenin sorumlusu o kadındı bizim için. Ortalık biraz sakinleşince ortaya çıkardı yine. Ama mahçup ve sessizce, insana karışmadan. Kimse onu çaya - kahveye davet etmezdi. Annemin gününde hiç görmedim onu. Deniz kıyısında da. Öyle bir ada gibi yaşayıp gidiyordu.
Sonra bir sabah kapımız çaldı. Gümbür gümbür vuruyordu biri. Açtık. Deliler gibi ağlıyordu. Köpeği bir taksinin altında kalmış ölümle pençeleşiyordu. Yardım istiyordu, ama yapacak bir şey yoktu. Bir gün boyunca durmadan ağladı. Köpek gömüldü, kadın tasını tarağını toplayıp gitti. Giderken hâlâ ağlıyordu.

Haberin Devamı

Ziyaret yetmez
Ben 11 yaşında bir çocuktum, ‘ne acı ve ne utanç vericidir ki’ rahatlamıştım. İtiraf ediyorum. Aynı utanç verici durum, mahalledeki herkes için geçerliydi.
11 yaşında bir çocuğu böyle hastalıklı bir ruh haline sokan durum bir Cumhurbaşkanı’nın ziyaretiyle ortadan kalkar mı? Daha 100 yıl önce nüfustaki her 10 kişiden biri Ermeniyken bugün marjinal bir azınlığa dönüşmüşse, bunu yaratan bir travmatik sebep olması gerekmez mi? Bu sebep Cumhurbaşkanı ziyaretiyle ortadan kalkar mı?
Eğer Milli Takıma çağrılan ay - yıldızlı forma için ter döken çocuk Ermeniliğini dillendirmekten çekiniyorsa Cumhurbaşkanı Erivan’a gitse ne olur? Bir taraf Türk, diğer taraf Ermeni kelimelerini çocuklarına bir çeşit küfür olarak öğretmekten vazgeçmedikçe ne değişir? Bu sadece bir maçtı geçti.
Hepsi bu. Nefretse iki tarafın da kalbinde yaşıyor.

Tarihin sorumluluÄŸu
‘Tarihin sorumluluğunu omuzlarımıza yükleyemezsiniz’ cümlesi Fatih Terim’den son yıllarda duyduğum en manalı, en anlamlı ve en yerli yerinde sözdü.
Ulusal resmi tezimiz ‘Bu iÅŸi tarihçilere bırakalım’ deÄŸil mi bizim? Bu maçtan bir ping-pong diplomasisi bekleyen, bütün sorunların bu maçla çözülmesini bekleyen, bunu bir maç olmaktan çıkaranların olması normal deÄŸil miydi? Bir tarafta bunun barışın baÅŸlangıcı olmasını bekleyenler, diÄŸer taraftan ‘hadi yenin gelin yüzümüzü güldürün, intikamımız alın’cılar normal olarak ortalıkta çığlıklar atmaktayken bir ÅŸeyler söylemek gerekmez miydi?Â
Bu duruma karşı sessiz kalmak aslında konuşmak ve taraf olmak olurdu. Terim son derece doğru bir yaklaşımla takımını sıyırıp çıktı bu işten. Tebrikler.
Bir de basın toplantısındaki o cep telefonu sesi nedeniyle terk krizi olmasa her şey çok daha derli toplu olacaktı.