Chelsea bu sezon lig ve Avrupa’da evinde hiç kaybetmedi.
2008 başından bu yana aynı sahnede, içeride dışarıda sadece Fenerbahçe’ye boyun eğdiler.
Avram Grant geldiğinden bu yana, yani 18 Eylül’den beri Avrupa’da evlerinde gol yemediler.
Öte yandan ligde evlerindeki maçlarda sadece dört kez 2’den fazla gol atabildikleri galibiyetler alabildiler. Avrupa’da bir kez.
26’sında evlerinde oynayacakları Man. United maçına şampiyonluk maçı olarak bakabilecek durumdalar.
Bugün de onları umutsuzluğa sevkedecek bir sonuç yok ellerinde. Fenerbahçe, misal 2-1’in rövanşında Sivasspor maçına umutsuz çıkar mı? Hiç fark yok.
Fenerbahçe’nin ciddiye alması gereken istatistikler. Ama umutsuzluğa düşürecek rakamlar değil.
Chelsea muhtemelen yine 4-3-3/4-5-1 varyasyonuyla sahada olacak. Fenerbahçe ise yine Noel Ağacı’yla (4-3-2-1).
İstanbul’dan farkı Alex’in boşa çıkacak olması. Onu orta saha oyuncuları değil bu kez savunmacılara bırakacaklar. O kadar geride kalmayı göze alabileceklerini sanmıyorum çünkü. İstanbul’da oyunun kaynağı olarak gördükleri Brezilyalı’ya sürekli hücumcu orta saha özellikli ikilileriyle basmışlardı. Onu Makalele’ye bile bırakmadılar. Bu Chelsea’yi, Mourinho’nun takımından daha defansif yaptı.
Semih tercihi
Fenerbahçe bundan yararlanmak zorunda. Alex topu atıp, bekleyeceğiniz bir silah değil. Etrafında kalabalıklar yaratmalısınız. Deivid bu işe yarasa da yeterli değil. İlerideki duvar, ilerideki çapa, artık ne derseniz bir oyuncuya ihtiyaç var. Biliyorum bu laflardan sıkıldınız, ama kadroda bunu yapabilen tek oyuncu Semih. Alex’le, Deivid’le ya da Uğur veya Gökhan’la çıktığında ona ihtiyaç olacak. Hem de her zamankinden fazla. Baştan ya da devre arasında o bu kez çok lazım.
Chelsea’nin oyunu, onun 4 hatta 5 santrforlu yapacak. Ceza sahasına yığıldıkları anlar olacak. Yani Stamford Bridge’te birçok kez topu ileri vurmak şart olacak. Kezman bu topları sıradan lig maçlarında bile toplayamıyor. Bu ona acımasızlık her şeyden önce. Çünkü Kezman’ı da çileden çıkarıyor. O soyunma odasını Semih onun yerine tercih edildi diye değil. Semih’le oynayamadığı için terk ediyor çünkü.
Onun tek santrforluğu geride kaldığınız maçlarda bir 100 metreciden maraton koşmasını beklemek gibi..
Ve sadece bu tercih her şeyi değiştirebilir.
Bu oyun bir kornerle, bir kontratakla bitebilir çünkü. Her iki taraf için de. Bundan yararlanmalı ve oyunun dengesini bozmamalı.
Çünkü bu bir kulübün kaderini değiştirebilecek bir maç.
Hem de dertsiz, tasasız. Kaybetsen hiçbir şey kaybetmeyeceğin, kazansan dünyayı yerinden oynatacağın bir oyun.
Bu maçta kayıp yok yani.
Kazançsa sonsuz...
Favori olabilmek
Denklem şu:
Fenerbahçe sezonun en iyi Chelsealerinden birini yendi.
Volkan’ın ekstra oyununu bir kenara bırakın, en kötü iç saha performanslarından biriyle hem de.
Sadece bu bile umut demektir.
Bir de bugüne bakalım.
Düşünün, dakika 70. Ve bu yıl kendi evinde sadece bir kez 3 gol atabilmiş Chelsea önünde Fenerbahçe 3-0 mağlup durumda. Avrupa’da gol atmadan sadece Inter’e yenilmiş Fenerbahçe’den umudunuzu tamamen yitir misiniz?
Asıl mesele budur. Kendinizi favori, en azından eşit şanslı görebilmek. Ve zamanla herkesin sizi favori görmeye başlaması.
Zico’nun oyuncu tercihlerini vesaire tartışırız. Hak veririz ya da vermeyiz. Ancak asıl meseleyi unutmamak lazım. Zico’nun takımı da, onun peşinden sürüklenenler de başka bir futbol bilincinde artık.
Lise Üniversite -İlkokul
Mehmet Barlas “Galatasaray üniversite oldu, hala lise yönetiyor” demişti. Bir futbol yazanı olarak kıskanmıştım. Birçok doğru yönü vardı bu güzel cümlenin.
Artık bu gelenek değil Galatasaray’ı yöneten. Bu değişiklik kurumu sonsuza kadar etkileyecek bir devrim midir? Yoksa bir ara dönem mi, bilinmez.
Ancak Kalli hamlesi gösteriyor ki, artık bu kulüp başka bir şekilde yönetiliyor. 6 hafta kala, şampiyonluğunun en kuvvetli iki adayından biriyken hoca görevden alındı. Kimse “İstifa etti” demesin. Hem de kendi getirdikleri bir teknik adamsa. Hem de o teknik adam “Polat başkan olmalı” demişse.
Gelenek, bir istifa olsa bile bu mevzuyu sezon sonuna kadar idare ederdi. Hem de bu şartlarda. Bu doğru mu olurdu? Onu bilemem. Bu hamle doğru mu? Bunu da bilmek mümkün değil.
Ama farklı. Geleneğin, alışılmışın dışında. Anlık, alışılmışın dışında hamleler gelecek artık belli ki. Sabah kalktığınızda başka bir şey, akşam yatarken başka bir şey karşınıza çıkabilecek. İşte bu Galatasaray’ı farklı yapan bir tavrın terkidir. Galatasaray bir çeşit postSeba dönemi yaşıyor artık. Ya da PreAziz Yıldırım diyelim.
Galatasaray üniversite oldu, liseden kurtuldu (en azından şimdilik).
Şimdi göreceğiz profesörler mi işin başında, ilkokul öğretmenleri mi?