Bizim, 5.000 ve 10.000’de olimpiyat gümüş madalyasına sahip olmamız saçma.
Bizim Dünya Atletizm Şampiyonası’nda madalya beklememiz de saçma.
Cumartesi akşamı aslında olması gereken oldu ve finişi gören bir Türk sporcusuna rastlanmadı.
Olimpiyatta gümüş alan sporcumuza tribünleri selamlayacağı bir bayrak bulamamıştık hatırlarsınız. Neden?
Çünkü gümüş almamamız gerekiyordu.
Gümüş almamız gerekse, bunu hak ediyor olsak, bayraktan bol bir şey bulunmazdı ortada. Aramanıza, hazırlık yapmamıza gerek olmazdı.
Cumartesi günü Elvan koşup altını alsaydı, müthiş bir atletizm alt yapımız olduğu için başarılı olduk diyerek, rahatça başımızı yastığa koyacak mıydık? Hayır.
Bugün de “Yarabbi! Böyle bir alt yapı ve sporcu ordusuna rağmen nasıl olup da 10.000’de kürsüye çıkamadık” diye dövünmemize gerek yok.
Cumartesi akşamı Elvan yarışı bıraktığında aslında bu ülkenin sporunun hak ettiği sonuç ortaya çıktı.
Eğer Elvan kürsüye çıksa bu sistemin bir hatası olacaktı.
Anlayacağınız sistem doğru işledi.
O yüzden hiç kızmayın, suçlu aramayın.
Elvan’a kızabilir misiniz? Hayır!
Utanması gerekiyor mu? Hayır!
Türkiye doğumlu bir sporcunun yerini mi çaldı? Hayır!
Ona ancak duacı olabiliriz. Süreyya’ya olduğu gibi.
Semih Saygıner gibi. Halil gibi.
Bu adamlar bu ülkenin sporu sevmeyen, önemsemeyen sistemine rağmen dünya çapında oldular.
Siz ne derseniz deyin, istediklerini yapma hakları vardır.
İster koşarlar, ister koşmazlar.
Sıkıyorsa cezalandırın, men edin, bakalım yerlerine kimi koyabileceksiniz.
Bu ülkenin bütün spor adamlarını, spor bakanlarını, spor gazetecilerini, sporseverlerini toplasanız bir Elvan, bir Semih Saygıner, bir Halil Mutlu, bir Süreyya Ayhan etmez.
Bu durum ancak Elvan’ı 5 sporcunun arasından seçtiğiniz gün değişir.
O güne kadar Elvan ister koşar, ister koşmaz.
İster Etiyopya’da kamp yapar, isterse Kaş’ta Kalkan’da...
İster sakatım der, isterse hasta.
İsterse yapar, istemezse yapmaz.
Bize de onun iyi niyetine güvenmek, onun için dua etmek kalır.
Federasyon Başkanı, GSGM, Spor Bakanı kimse de ne lafını geçirebilir ne ona yol çizebilir.
Gerisi lafı güzaf...
Fenerbahçe’yi seyretmenin bedeliFenerbahçe Spor Kulübü’nün bilet fiyatlarıyla ilgili yaptığı kamuoyu açıklamasının girişi söyle:
“55,00 TL’lik bilet bedelinden %10 Biletix, %18 KDV, %10 Federasyon payı, %7 sair olmak üzere toplam %45 kesinti uygulanmaktadır. Bu zorunlu kesintilerin toplamı 24.75 TL’dir. 55.00 TL olan bilet ücretinden Fenerbahçe Spor Kulübü’ne kalan meblağ 30.25 TL’dir.”
Bu açıklamayı aklımızda tutalım ve başka bir açıdan bakalım:
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın en ucuz koltukları aslında en pahalı olanlar. Mesela localar. Orada maç seyretmek bedavadır. Çünkü o localar genelde şirketler tarafından alınır. O şirketin misafirleri, yöneticileri ellerini kollarını sallayarak tribünün altındaki otoparklara girer, şirket bütçesinden alınan içkiyi, fındık fıstığı tüketirler.
Yani loca o taraftara bedavadır.
(Kale arkası ise 55 TL. O bileti şirket almaz. Yol ve azık parasını da şirket vermez. Aksine, bazen maça gitmek çalıştığınız yerle aranızı bile bozabilir...)
Şimdi Fenerbahçe yönetimi “Bana ne ben cebime giren paraya bakarım. Parayı kim veriyorsa verir” diyecektir haklı olarak. Doğrudur.
Aynı mantıkla 55 TL’Lik kale arkası bilet için yaptıkları açıklama da o taraftarı ilgilendirmeyecektir.
Taraftar da “Kim ne kesiyorsa kesiyor, ben cebimden çıkana bakarım diyecektir.” Çok hem de çok haklıdır.
Peki sonra!
Bu tartışmaların ardından gerçekten yüksek bilet fiyatlarına rağmen Fenerbahçe büyük bir başarı sağlayarak Sivas maçında tribünleri doldurdu. Sonrasında seyirciye teşekkür edildi. Seyirci de stattan hele de Dos Santos’un muhteşem golünün keyfiyle ayrıldı.
Bu da çok güzel...
Peki stadı dolduran kimlerdi?
Bir seferlik paraya kıyıp özlediği takımıyla kucaklaşmaya gidenler mi? Yoksa yeni bir müşteri grubu mu?
Türkiye’nin içinde bir İsviçre var. 6-7 milyon kişilik bir topluluk bu. O standartta yaşayan.
Ancak ülkenin içinde Kenya da var.
Fenerbahçe Cumhuriyeti, ülkedeki İsviçre’ye hitap etmeyi seçtiyse, taraftar portföyü açısından uzun vadede bu bir sorundur. Halbuki daha geniş bir yelpazede bir fiyatlamayla işi çözmek mümkündür.
200 TL’Lik bir bileti 230 TL yapmak oraya gelen adam için sorun olmaz.
Ama 25 TL’lik bileti 55 TL yapmak oraya gelen adamın bütçesini yıkar. Taraftar/seyirci/müşteri kaçar.
Dolayısıyla Fenerbahçe Stadı’nda 10 TL’lik koltuk da 500 TL’lik bilet de olabilir. Bunu yapmadan, garip ve acıklı servet paylaşımımıza uygun bir düzen kurmadan, halkın takımı sıfatını hak etmek pek mümkün değildir.
Sonuç olarak, kuşkusuz etraflıca düşünülmüştür, ama bu konuyu bir kez daha düşünmekte uzun vadede yarar var.
Not: Kulübün açıklaması şöyle bitiyor.
“Hep Destek Tam Destek” sloganımızın gerçek sahibi Fenerbahçelileri, belli kişi ve kişilerce kulübümüzü yıpratmayı hedefleyen, tahrik ve tahrip içeren bu asılsız iddialara karşı daha duyarlı olmaya davet ediyoruz.”
Yapmayın! Etmeyin! Şahane bir stat, keyifle gidilecek bir ortam, Aykut Kocaman’ın Sportif Direktörlüğe getirilmesiyle tamamlanmış örnek bir profesyonel yapı. İyi bir takım...
Ama yine aynı hamaset...
Bu niye bitemiyor?