2-3, 4-3, 3-4... Bunlar Denizlispor’un son 3 haftada aldığı sonuçlar... Ümit Kayıhan’ı geçen hafta Eskişehir’de gözyaşları içinde bırakan 93. dakika golü sonrası söyledikleri önemliydi: “Genç oyuncularım 3-0 galipken dahi yenilgi stresi yaşadılar”.
Sanırım bu garip tablo Kayıhan’ı hafta içi daha kontrollü bir oyun planına itti. 4 hafta öncesine Kayseri maçı planına döndüler. Gerçi o maçta da çok fazla pozisyona girmişler, atamamışlardı, ama oyunu kontrol etmek o maçta çok daha kolay olmuştu.
Bu planın tutmadığını söyleyemeyiz. Fenerbahçe’ye ceza sahası içine sokmadan 90 dakikayı tamamladılar. Orta sahada savunmayla yardımlaşma içinde kalabalık bir oyun oynayıp, Ivan’ı pivot santrfor olarak bırakıp onun indirdiği toplarla Roberts ve Fatih Yiğen’i buluşturmayı amaçladılar. Burada onların işini bozan ise Gökhan Gönül dışında ileri çıkan savunma oyuncusu olmayan Fenerbahçe’nin de onlar kadar iyi kapanması oldu. İlk yarının son dakikasında Volkan’ın çizgiden çıkardığı top onlar için dönüm noktasıydı. Öne geçebilseler bu sefer Selahattin gibi hızlı kanat oyuncularını da devreye sokabilirlerdi.
İkinci yarı da aynı karakterle başladı. Alex ve Güiza arasındaki inanılmaz uyumsuzluk, Josico ve Selçuk’un çok geride kalmasıyla birleşince Fenerbahçe hücum organizasyonu kuramıyor, Denizli de zamanını bekliyordu ki, Emre sahneye çıktı. Sanırım topla ilk ve tek buluşmasında muhteşem bir vuruşla pozisyonsuz oyunda skoru belirledi.
İlginç olan Denizli’nin golden sonra o gollü maçların karakterine dönmesine, ileriye kalabalık ve biraz dengesiz çıkmasında rağmen Fenerbahçe’nin hiç kontr şansı bulmayışıydı.
Deivid’in sayılmayan çok güzel golü içinse,’çizgi hakemi lazım’ fikrimi yinelemeyeceğiz. Çünkü bu golü vermek için çizgi hakemine ihtiyaç yoktu.