Bu şampiyonluğu Galatasaray’a kimse hediye etmedi. Fenerbahçe işi çok ciddiye almadığı için Galatasaray şampiyon olmuş da değil. Çünkü şampiyonluk alınır, verilmez.
Geçen yıl 70 puanla şampiyon olan Fenerbahçe bu yıl üzerine 3 puan koymuşken bunları söylemek en azından Galatasaraylı futbolcuların emeklerine, futbolculuklarına ayıp etmektir.
Geçen yıl ligin ikincisi Beşiktaş 61 puan toplamıştı. Bu yıl ligin ikincisi olan Fenerbahçe bundan 12 puan fazla topladı.
Geçen yıl ligin üçüncüsü Galatasaray 56 puan toplamıştı. Bu yıl üçüncü Beşiktaş bundan 17 puan fazla topladı.
Geçen yıl ligin dördüncüsü Trabzonspor’un puanı 51’di. Bu yıl Sivasspor bundan tam 22 puan fazla topladı. Böylesine başarılı direkt rakipler arasından bir takım 6 puan farkla çıkıyorsa bu kendi başarısıdır.
Bunu, üstelik son dönemeçte 2 direkt rakibini de yenerek yapıyorsa, burada kazanılmış büyük bir zafer vardır.
Şimdi şampiyonluğun Galatasaray’a hediye edildiği basitliğini bir kenara bırakalım artık.
Birinci gerçekdışı inanış bu. İkincisi de yokluk edebiyatı...
Bütün yokluklara rağmen
Adnan Polat’ın açıklaması size de tanıdık gelmiyor mu? ‘Galatasaray öldü dediler, bitti dediler, hocası yok dediler, ama kalbi var, ruhu var onu düşünemediler’.
Bu tip yokluk üzerine kurulu kahramanlık edebiyatı dünyanın her yerinde iyi satar. Türkiye’de biraz daha fazla. Okulda bize bunu öğrettiler çünkü. Daha birinci sınıftan itibaren. Misal Osmanlı’nın neden o duruma düştüğü hiç mevzu olmaz bizde. Askerinin ayağına ayakkabı giydiremeyecek duruma nasıl düştüğünü takmayız kafamıza. Bizim derdimiz çaputla kazanılan savaşlardır hep. Çocukları böyle şişinmeye itmeyi marifet sayarız.
Böyle olunca da tarih kitaplarımızda I.Dünya Savaşı bölümü şöyle biter tabii: ’Almanlar yenildiği için biz de yenik sayıldık’
Sanırsınız ki, bir hakem heyeti var. Önce artistik, sonra da teknik puanlar verilerek ortaya çıkıyor bir savaşın galibi.Â
Madem çaputlarla bu işi yapabiliyoruz, neden dünyanın en kalabalık ve modern ordularından birine sahibiz şu anda diye soran da yok.
Beyler, bayanlar! Galatasaray’ın iyi bir takımı, yüksek kontratlı oyuncuları, kendini geliÅŸtiren genç yetenekleri, Türkiye’nin en pahalı koltuklarının olduÄŸu bir stadı, sezonun en pahalı transferi, en yüksek kontratlı oyuncusu ve ÅŸu an itibarıyla 6 milli oyuncusu var. Yabancıları ve ümit millileri de sayarsak bu sayı 15’i buluyor. Bakın ne kadar oynadığı tartışma konusu olan Lincoln’ün sadece kontrat karşılığı hak ettiÄŸi maç başı primleri 120 bin dolar civarında. 50 bin dolar isteklerinin kaçı karşılık bulur bilinmez. Åžampiyonluk primi ne kadar bilinmez. UEFA’da gruptan çıkarak ne kadar hak etti onu da bilmiyoruz. Ama bu hovardalık içinde parasızlık muhabbeti yapmak yakışmıyor. Â
Bu iyi takımın üzerine o ruh, o motivasyonu da koyarsanız kazanırsınız. Galatasaray bunu yaptı. Ama sadece ruhla yapamazdı.
Bu yokluk ve fakirlik edebiyatını taraftar yapar. Çünkü dedim ya biz öyle yetiştirilmişiz ve tatlı muhabbettir bu! Ama işadamı yöneticiler yapınca hiç olmuyor.
Ve insanın sorası geliyor. Ben mi çarçur ettim 10 yıl boyunca Şampiyonlar Ligi’nden gelen onca parayı da benim kafama kakıyorsunuz? Ben mi aldım 75 yaşındaki hocayı da, gidince bana bunları söylüyorsunuz?
Gelecek sene diyelim Beşiktaş şampiyon oldu. O zaman ruhunuz astral seyahate mi çıkmış olacak?
Bunları yapmayın. Gençlere kötü örnektir.
Ve en önemlisi daha 5 sene evvel Avrupalı olmakla övünen bir kulübün bugün bu kötü arabesk propagandayla yönetiliyor oluşu iç acıtıcı bir ülke gerçeğidir. Bu herkese yakışır, ama Galatasaray’a asla...
Cevat Güler’e kim haksızlık ediyor
Cevat Güler’e karşı takınılan tavır önce ülkedeki antrenörler tarafından eleştirilmeliydi. Profesyonel Futbolcular Derneği tarafından eleştirilmeliydi. Ama memlekette meslek örgütü diye bir şey olmayınca iş yine basına düştü. (Şimdi diyeceksiniz ki senin var mı meslek örgütün. Ne diyeyim?) Galatasaray’ın yeni yönetim zihniyeti Cevat Güler’e ‘O, bizim hocamızdır’ diyemedi.
Takımı kim yapıyor sorusunun tek cevabı müstehzi gülümsemeler oldu...
3 hocayı yan yana dizdirip, sonra da ‘E, işte hep birlikte yapıyoruz’ dediler. Cevat Hoca’ya teknik direktörümüz diyemediler. Neden biliyor musunuz?
Çünkü bu mesleği önemsemiyorlar. Bu oyunu da önemsemiyorlar. Oysa benim bildiğim Galatasaray böyle yapmazdı. Bu muhteşem şampiyonluğu çok daha iyi değerlendirirdi. Ve umuyorum bu şampiyonluk bir 5 senenin kaybı anlamına gelmiyordur Galatasaray için.
Söylesenize. Misal eğer futbolu bırakacaksa Hakan Şükür-Cevat Güler ikilisini göreve getirmek bir çözüm değil midir? Bunu açıklayamazlar mıydı? Neden hâlâ yolu belli değil Galatasaray’ın?
Çünkü çok önemsiyorlar kendilerini. Misal Adnan Sezgin TV’de, hem de Uğur Meleke gibi bir terbiye abidesini azarlamaya çalışacak kadar önemsiyor kendini.
Şampiyonluk kimseye bu hakkı vermez. Ne kadar başarılı olsan da ortaya bir yöntem koymak, kendi çalışanlarına haksızlık etmemek zorundasın. Cevat Güler’e haksızlık eden Galatasaray’ı yönetenlerdir. Başkası değil.
Ve eÄŸer birileri birilerinden hesap soracaksa, Adnan Sezgin önce çıkıp Petkov mevzuunu bir anlatmalıdır. Gerisine sonra geçeriz. Â
Milli Takım ne anlatıyor?
İbrahim Toraman’ın çıkışını anlamlı buluyorum. Belki haksızlık ediyor Terim’e ama hırsını anlıyorum. Ancak o da nasıl olup da 3 senedir bir gram ilerleyemediğini kendine sormalı. İbrahim Üzülmez ise eğer böyle bir çıkış yaptıysa bu yanlış olmuş. Çünkü onun bu performansıyla milli takıma gitmesi olanaksız. Abartmıyorum Hakan Ünsal ya da Ergün Penbe bile ondan daha iyi bir tercih olurdu. Bu konuları tartışmak için bolca zamanımız olacak. O yüzden şimdilik hafif geçelim.
Şükür’ün, Karan’ın, Mehmet Yıldız’ın, Aykut’un, Toraman’ın, Topuz’un vs. bir çok oyuncunun varlığı ya da yokluğu haksızlık olarak görülebilir. Tartışılır.
Ancak genel mantığı görmek gerekir. Misal hücum kadrosunu. Terim yerden ve dikine oynayan bir takım istiyor belli ki. Pivot santrfor kullanmadan bir oyun. Bunu yapıp başarılı olan bir Türk takımı var mı bugüne kadar? İşte bunu tartışacağız ilk önce. Terim’in kararı cesur. Ne kadar uygulanabilir, göreceğiz!