Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Misimoviç’i kadro dışı bıraktığı günden bu yana bu soruyu soruyorum kendime. Teknik Direktör Hagi’nin elinde Gheorghe Hagi olsa sahaya sürer miydi?
Kesin cevabı bulamıyorum.
Hagi maçın kaderini tek bir harekette değiştiren, her şeyi yapabilen akıldışı yıldızdı. Bir orta saha oyuncusu olarak 485 maçta 242 gol atabilmişti.
Takımı hep daha üst seviyeye çeken bir lokomotifti.
Tabii eğer ona istediği şartlar sağlanıyorsa...
Başarılı olduğu hemen her yerde hep takım tarafından da taşınan bir yıldızdı. Misal Galatasaray’da ve Rumen Milli Takımı’nda sol çizgiye gidip, dakikalarca kendisini unutturmasına izin verilen bir virtüözdü.
Düşünüyorum! Teknik adam Hagi, futbolcu Hagi’ye böyle bir hak tanır mıydı? Emin olamıyorum.
Hagi futbolculuğunda antrenman disiplini yüksek oyuncuydu. Hatta 2 sene daha devam edebilecek durum ve prestijde olmasına rağmen, “Antrenman yapmaya gücüm yok” diyerek bıraktı. Dürüst davrandı. Ne kendisini ne başkalarını aldattı.

Haberin Devamı

Cruyff’la yıldızı barışmadı
Kariyeri boyunca takım oyunu onun üzerine kurulduğunda harikaydı. Ama ‘herhangi biri’ olması istenen hemen hiçbir yerde ondan bekleneni vermedi. Misal Cruyff’la hiç yıldızının barışmadığı Barcelona’da... Halbuki dünyanın en iyisi diyerek onu transfer eden de Hollandalı’ydı (Üç yabancı sınırına takılıyordu. Bosman kanunları o dönem geçerli olsa farklı olurdu, tamam. Ama ne olursa olsun, gerçek gerçektir).
Öte yandan hem Romanya’da, hem de Galatasaray’da, Hagi kendisine hak ettiği değer verildiğinde, özel hissetmesi sağlandığında, kendisini tüm benliğiyle takımına adadı. Ve tarihin en büyük futbolcularından biri oldu.
İşte soru burada aklıma düşüyor.
Hagi misal hiçbir disiplin probleminin olmadığını bildiğimiz Misimoviç’e kendisini böyle hissettirdi mi?
Ya da hiç böyle hissettirdiği bir oyuncu oldu mu?
Cevabını veremediğim işte bu!

Hagi kendisini oynatır mıydı
İlerleme nerede
Hagi bunu yapamıyor. Bir teknik adamdan en çok istediğini kendi oyuncularına vermiyor.
Bunu kabul edebiliriz. Teknik adam olarak takım oyunundan taviz vermemesine saygı da duyarım. Ancak sonuçta ne çıktığı da önemli.
Burada çok ciddi hayal kırıklığı var. Göreve geldiğinde hiç düşünmeden takımın en azından defansif olarak ilerleme kaydedeceğini düşünüyordum. Mesela deplasmanlarda kolay kaybetmeyen bir takıma dönüşeceklerini. Yanıldım. Öyle olmuyor. Tam tersine defansif açıdan Rijkaard döneminin dahi gerisine düştüklerini söyleyebilirim. Çünkü oyunu asla ileride kuramıyorlar. Rakibi geride tutamıyorlar.
Bu yönde dahi küçük de olsa bir ilerleme sağlayamazken Hagi’nin, ‘Kewell’ı ve Misimoviç’i istemiyorum’ demesini kabullenebilir miyiz?
Bu işi fazlasıyla teknik direktör üzerinden tartıştığımızın, her başarısızlığı bu yoldan değerlendirdiğimizin farkındayım. Bu yolun yanlış olduğunun da...
Ancak çok büyük bir hayranı olarak şunu söylemeliyim ki, Hagi üzerine yaptığımız tartışma bir teknik adam tartışması değil.
Çünkü Hagi’nin bu görevde olmasının teknik adamlığıyla hiçbir alakası yok.

Haberin Devamı

Politikanın parçası
Hagi’nin iyi bir teknik adam, hatta bir teknik direktör olduğuna dair elimizde kanıt yok.
Bu müthiş efsane, bir politikanın parçası/piyonu olarak burada. Bülent Korkmaz gibi, Rijkaard gibi. Terim bunu bu kez yemediği için burada.
Polat yönetimini kamuoyu nezdinde rahatlatmak için. Türk ve dünya futbol tarihinin en önemli isimlerinden, idollerinden biri olduğu için.
Yıldız getirmekle taraftarın susması artık mümkün olmadığı için.
- Kabul etmeliyim ki ben dahil - Herkes Hagi adını duyunca heyecanlandığımız ve doğru düşünemediğimiz için.
İşte bu futbol aklı bizi bitiren.
İşte bu durumlarda biz düşünmeyi unutuyoruz.
Ve bu artık çok sık oluyor.
O kadar sık ki bir Yiğit Şardan’ın dahi ‘Yönetim istifa’ diye bağırası geliyor.

Haberin Devamı

Toto Ligi de spor değil
Kötü futbolcu mu? Değil. Bu kadar sakat oyuncusu olan bir takıma santrfor lazım mı? Evet.
Bu kadarsa diyecek bir şey yok. Peki ya Fatih Tekke? Peki ya Nihat?
Niang kötü oyuncu mu? Haşa! Peki performans. Kezman ve Güiza sonrası Fenerbahçeliler o kadar rahatladı ki, bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapmak mümkün değil. Ama ben söyleyeyim. Gittikçe düşüyor.
Dia, Stoch aynı...
Misimoviç, geri gel Elano, geri gel Lincoln...
Çok az oyuncu var Türkiye’de ilerleme kaydediyor. Genel durum hep düşüş tam düşüş.
Durum buysa Messi’yi, Kaka’yı 15 yaşında bulsan ilerleme kaydettirebilir misin?
Ya da şöyle sorayım; şu memlekette hiç Messi değilse Krkiç, Kaka değilse de Mesut doğmuyor olabilir mi?
Oyuncu almak iş değil. Daha doğrusu sadece iş. Menajer, yönetici daleveresi. Futbolun kendisiyle bir alakası yok.
Geçen yıl Galatasaray’a gelip geçen futbolcularla İngiltere’de ilk 5’e oynayacak takım yaparsın. Peki bu takım neden Spor Toto Süper Ligi’nde 10. Çünkü bu futbol ligi değil, harbiden toto ligi...

Guti’nin sarı kartı
Oğuz Sarvan diyor ki, UEFA’dan bize bu konuda kesin talimat var. Kart isteyene kart vereceksiniz. Bu UEFA, hani Almanya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin bağlı olduğu UEFA’yla aynı mı? Aynı!
Peki neden o ülkelerde bu kartlar çıkmıyor? Her hafta her ligden en az 3 maç seyrediyorum böyle bir şey görmedim.
Çünkü verici aynı, ama alıcı farklı.
Onlar ‘Neden?’ diye soruyor alırken, bizimkiler ‘Emredersiniz’ diyor.
Halbuki “Neden?” diye sorsanız cevap belli. Hakemin otoritesini sarsacak, taraftara yem edecek bir hareket bu!
Tamam. Peki Guti’ninki öyle mi? Adamın vücut dili ‘Ama hocam yani bu da kart’ diyor. Bırak otorite sarsmayı neredeyse diz çöküp yalvaracak.
Aynı maçta Batuhan penaltı diye kendini yerden yere atıp ortalığı yıkarkense, hakem durup bakmıyor bile...
Şimdi bu otorite sarsmaya verilen cevap mı? Bunu yorumlayamayandan hakem olmaz. MHK Başkanı hiç olmaz.