Bizim maç yazıları da biraz hakem kararları gibi. Anında tahlil edip bilgisayara dökmeniz, maçın sıcaklığıyla bir analiz çıkarmanız ve size ayrılan yerde gördüğünüz, duyduğunuzu aktarmanız gerekiyor. Yani, ertesi gün okuduğunuz yazılar, aslında nerdeyse maçın bitiş düdüğüyle birlikte bitmiş oluyor. Dolayısıyla hata da oluyor, eksik analiz de.
Madem transferde çok konuşulan iki takımın oynadığı bir derbi sözkonusu, oyunu ve takımları bir daha deşmek iyi olur.
Biliyorsunuz, bu maç ekonomik sebeplerle oynanması gerektiği için oynandı. Bu kupayı aslında oynamadan kazanmış olan duble şampiyonla başlayalım.
Beşiktaş’ın oyun mantalitesinde geçen yıldan büyük bir fark yok.
Yine 6’lı katı bir grubun önünde - Ä°brahim Altınsay’ın geçen hafta altını çizdiÄŸi gibi - 4’lü hareketli bir hücum grubuyla oynuyor. Ä°lk 30 dakikada Fenerbahçe savunma orta sahası üzerinde bir baskı kurup salt bir pas oyunu oynayan rakiplerini çok iyi bozdular. Daha sonradan bu baskı kalkınca maçın en iyilerinden olan Bilica’yı o bölümde sahanın en kötü oyuncusu yapmayı böyle baÅŸardılar. Bu baskı onu çok zorladı ve Yusuf’la olan mücadelesinde oyundan atılsa ÅŸu ankinden daha büyük bir itiraz olmazdı.Â
Bu baskı oyunu sırasında Denizli’nin oyuna sürdüğü iki genç Erhan ve İsmail’in katkısı ilerisi için umut verici.
Ancak noksanlıklar da çarpıcı. Cisse sonrası onun yerini alan Fink 6’lı grupta oldukça başarılı bir savunma performansı gösterse de Alex’in başında bekleme zorunluluğu onu hücum grubundan çok kopuk kıldı. Bu Ernst’i de etkiledi. Öndeki 4’lüyü arkadan destekleyemedikleri, uzak kaldıkları için Fenerbahçe 30. dakikaya doğru baskıyı kırdı. Emre devreye girdi ve oyun geniş alanda oynanmaya başlandı. Bu geniş alan oyununda Yusuf-Bobo-Tello Nobre ekibinin 90 dakika boyunca süratli akınlar geliştirmesi ve baskı kurmaları mümkün olamazdı, olmadı. Yusuf-Tello ikilisinden birinin yerine Holosko’yla başlanmış olsa bu baskının ömrü biraz daha uzayabilirdi sanki.
Transfer yapılmadığı taktirde ve sistem de buysa, uzun vadede öndeki 4’lünün Nihat- Ekrem-Holosko-Nobre’den oluÅŸması daha muhtemel gibi. Ancak ne olursa olsun Fink ve Ernst’in oyuna daha çok girmeleri ÅŸart.Â
Savunmada Sivok-Ferrari’nin maçın büyük bölümünde önlerinden hiç ayrılmayan Alman ikiliye rağmen yaptıkları hatalar, hazır olduğunda Toraman’ın şansını yükseltiyor. Ferrari hakkındaki fikrim değişmedi. Vasat. İtalyan savunmacıların bir ünü vardır kuşkusuz ama daha çok önlerinde İtalyan çapalar varken. Yani bir de Giunti lazım.
Emre’siz olmaz
Fenerbahçe’nin Pazar akşamki oyunu da Zico döneminden bu yana çok değişmeyen bir gerçeği ortaya koydu. Önde baskı yediklerinde topu oyuna sokmakta çok zorlanıyorlar. Rakip önde basmazsa tempo yüksek olmasa da yüksek pas yüzdesi ve trafiğiyle durumu kurtarıyorlar. Aragones dönemine oranla 2 kanadı hücum yönünde daha fazla kullanmaya çalışmaları Güiza’yı rahatlatıyor, Alex’i de markajdan kurtarıyor. Daha çok çizgiye inmeye çalışıyorlar.
Ancak onları kırılgan kılan Emre’den gayrı bir pas kaynaklarının olmayışı. Ona sadece Bilica destek veriyor. Cristian’ın oyuna daha çok girip alternatif yaratması lazım. Eğer bunu yaparlarsa Güiza gibi bir silahla rakibin savunmayı öne çekmesini cezalandırabilirler. Yani önde basmak intihara dönüşür. Bu yolla en zayıf yanlarını en güçlü yanları yapabilirler.
Topun olmadığı alanda Güiza’sız mükemmelik. Bir dakika bile durmuyor ve rakip savunmayı çok karıştırıyor. Ona arkadaki üçlünün uzak kalışı çabalarını çoğu zaman boşa çıkarıyor ama her an rakip savunmayı yoran bir oyun anlayışı ve enerjisi var. Fenerbahçe’yi hücumda durağanlıktan kurtaran yegane adam o.
Dos Santos’un fiziksel mücadeleye alışması lazım. Önünde rakip gördüğü anda topu çok düşünmeden ayağından çıkararak Fenerbahçe’nin hücum kanadı olunmaz. Brezilya standardının üzerinde oynamalı.     Â
Yani, Fenerbahçe’nin Brezilyalılarının Brezilya’daki Brezilyalılar gibi oynamaktan Avrupa’daki Brezilyalılar gibi oynamaya geçiş yapmaları gerekiyor.
Maç yazısında da belirttiğim gibi korkunç nem ve sıcak tüm oyuncuları etkilemiş olabilir. Mücadeleleri için hepsini kutlamaktan geri durmadan çok eksikleri olduğunu söylememiz lazım.
Onlara ve diğer takımlara yeni sezon hayırlı olsun.
Sanki Sivas oynamalıydı
Beşiktaş geçen yılın duble şampiyonu. Dolayısıyla başarılarının yanından geçebilen yok. Yazıda da belirttiğim gibi bu maç ekonomik gerekçelerle oynanmalıydı ve oynandı. Fenerbahçe’yi de şampiyonu 4 maçta 3 kez yendiği için tebrik etmek lazım. Ancak şunu da düşünmeli.
Eğer bu maç illa oynanacaksa mantıken en başarılı 2 takım arasında oynanmalı. Lig ikinciliği kupa finalistliğinden yukarıda bir haldir. O yüzden Şampiyonlar Ligi’yle ödüllendirilir. Dolayısıyla Sivas Fenerbahçe’den üsttedir. Değil mi?
Tabii ki BeÅŸiktaş’ın lig ÅŸampiyonu olarak maça çıktığını ve kupadan da finalistin geldiÄŸini biliyorum. Ama eÄŸer öyleyse de, sanki kupa finalistinin Europa Cup’a en önde katılan takım olması gerekir.Â
Süper ve tribünleri boş kupa
Şehrin 2 büyük takımının Süper Kupa finalinde iyimser hesapla stadın yarısı dolmadı.
Ali Sami Yen’de oynansa dolar mıydı? Dolardı. Kayseri’de, İzmir’de oynansaydı. Bir o kadar kişi de kapıda kalırdı. Peki neden orada? Hesaplamışlar. Giden otobüs sayısı ve otopark sayısı hesaplandığında en fazla 40 bin kişi gelebiliyormuş zaten.
Tribünleri boş bir finali, bile bile organize etmek neden?