Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Favori Bursaspor


Bursaspor maç oynamadığı bir hafta şampiyonluk turu atabilir. Süper Lig’de ilk Anadolu şampiyonu, şampiyonluk turunu Ankaraspor’un yokluğundan kaynaklı ‘bay’lığında kutlayabilir.
Bu yazıyı Denizli maçı oynanmadan önce yazıyorum. Eğer kazandılarsa 5 puan öndeler. Bir 3 puanları hem de ligin 33. haftasına vadeli bir çek olarak ceplerinde ve ligin en iyi iki yönlü futbolunu oynuyorlar.
Diyarbakır maçına, beklenen cehennemi atmosfere soğukkanlılıkla çıktılar. Taşların altındaki 17 dakikada bile top oynadılar, pozisyona girdiler. Kasımpaşa ve Manisa maçlarında sabırlı ve soğukkanlı bir şampiyon gibi oynamayı bildiler. Çoğu kez İstanbul’un büyüklerinin yapamadığı bir şekilde. Manchester United’da gördüğümüz bir rahatlıkla aldılar maçları.
Bundan sonra oynayacağı rakipleriyle ilk yarıda oynadıkları maçlarda 2 kez kaybetmişlerdi. Gençler ve Kayseri’ye. İki rakip de ilk yarıdakinden çok uzak bir form durumunda.
Evlerinde yendikleri Galatasaray’ın zaafını değerlendirebilecek bir oyun yapıları var. Bunu Beşiktaş ve Fenerbahçe’ye karşı deplasmanda gösterdiler. Önde basmaya, rakibi 90 dakika zorlamaya ve maçı çevirmeye güçleri yetiyor. Bunu Galatasaray’a karşı yapamayacaklarına dair elimizde bir veri yok.
İlk yarıda kaybettikleri kadar puan kaybetseler dahi şampiyon olurlar. Bu lig onlara 8 puan kaybetme lüksü verebilir. Çünkü bundan sonra ilk yarıdaki skorlarla giderlerse 74 puanları olacak. Lig ortalamalarıyla devam ederlerse 76. Son 3 yılda şampiyonlar sırasıyla 71, 79 , 70 puanla zirveye kuruldu.
Ancak her şeyden önemlisi Bursa’nın şu ana kadar gösterdiği soğukkanlı performans. En sıkışık dönemde, en farklı ve hedefli rakiplere karşı alınmış 3 puanlar. Bursa- spor, Galatasaray maçına kadar hiçbir hedefli takımla oynamayacak. Ve bunu avantaja çevirecek bir soğukanlılığa sahipler.
Bunu devam ettirmek ve Galatasaray maçına 7 puan farkla gelmek bu sahip oldukları özelliklerle işten dahi değil.
Ancak herşeyden önemlisi şu. Daha Denizli maçına 4 saat var. Ve bana bu yazıyı yazdırabiliyorlar.
Bursaspor için bu kupayı kazanmak tarihi bir adım olacak.
Fakat şimdiden başardıkları bir şey var.
Kazanmak önemlidir. Ancak asıl önemlisi favori olmaktır.
Bugün oynadığı oyun ve camianın ruh haliyle, Bursaspor bu ligin tek favorisi.

Koşma değil mesafe kat etme
Lig TV naklen yayınların devre arasında ve maç sonlarında oyuncuların kat ettiği mesafeleri veriyor. Güzel bir istatistik, bilgilendirici. Ama ismini yanlış koyuyoruz. Bu istatistiğin başlığı koşma eylemiyle ilişkili olmamalı. Çünkü ölçülen ne kadar koşulduğu değil, ne kadar mesafe kat edildiği. Yani buna tırıslar da dahil, korner atmaya giden Arda ya da Alex’in yürümeden hallice ilerleyişi de.
Ayrıca bunu bir yarışa çevirmek gibi de bir tavrımız var.
Bu ‘en çok kim koşmuş?’ merakını gidermeye yarayan bir istatistik değil.
Çünkü hemen her maçta orta sahanın ortası en fazla mesafe kat eden adam olur. Tıpkı en fazla isabetli pas verenin o olduğu gibi.
Bıurada önemli olan, takımın kişi başı mesafe ortalamasının en çok ve en az mesafe kat edenle farkının yüzde 10’u geçmemesi. Çünkü sizin bir takım olduğunuza beraber hareket edebildiğinize bundan daha iyi kanıt olamaz.
Bu arada bu istatistiğe topla atılan deparlar, pasla buluşan deparlar gibi istatistikler eklenirse kişisel veriler de anlam kazanabilir.

Emre’yi oyundan almak
Daum, Antep maçında Emre’yi devre arasında oyundan çıkarıyor. Sebep kırmızı kart görme ve Galatasaray maçında sahada olmama ihtimali. Antep ligin en ‘lokum takımı’. Sert değiller, baskıyla oynamıyorlar. Bir pas takımı. Emre Belözoğlu bu maçta kırmızı görmeye o kadar yaklaşıyor ki, hoca onu oyundan çıkarıyor. Neden? Galatasaray maçında sahada olsun diye.
O maçta ne olacak? O statta herkes Emre’ye yüklenecek. Tüm rakip oyuncular, seyircinin tamamı.
Peki Antep maçında sinir kontrolünü yapamayan Emre, Sami Yen’de bunu nasıl yapacak?
Ya da eğer bir futbolcu kendi evinde Antep gibi bir rakibe karşı dahi sinirini kontrol edemiyorsa, bunu Ali Sami Yen’de ligin kader maçında nasıl yapar?


Bugün Maradona olmak
Bu köşeyi takip edenler bilir. Benim futbol kahramanım Maradona. Bunu ne zaman söylesem etraftan ‘ama’ların gelmesine de alışığım.
Gerek yok, uğraşmayın.
Dünya yüzündeki milyonlarca hayranı için olduğu gibi benim için de o, asıl ‘Ama’larıyla büyük... Pele’yle karşılaştırmam. Zidane ve Ronaldo (dişlek olan aslı) kazandıklarıyla Maradona’nın önüne geçmiş olabilirler fakat Diego başkadır.
Hatalarıyla, günahlarıyla, bağımlılıklarıyla Maradona büyüktür. İyi aile çocuğu olsa, hayatında hiç hata yapmamış olsa, bu kadar burnu büyük ve şovmen olmasa bu kadar hayranlık duymayabilirdim. Çünkü o yanlışlarıyla da büyük... Rakiplerinden olduğu gibi yanlışlarından da akıl almaz kıvraklığıyla sıyrılabildiği için.
Maradona futbolculuk hayatı boyunca çok sınavdan bu kıvraklığıyla hep geçmeyi bildi. 94 ABD’de içine girdiği zor durumda... 90 finalinde gözünden akıp giden yaşlarla... 86’da Diego’nun eliyle... 82’de kırmızı kart görüşüyle vs. O kaybettiğinde bile kazanmayı, hayranlarını çoğaltmayı bildi. Zaten böyle bir dine dönüştü.
Ancak bu sınavlarından hiçbiri şu anda önünde duran kadar ağır değildi.
Bu kez hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıya. Ve kariyerinde belki de ilk kez bu kadar favori. Ve o buna hiç alışık değil. Bu kez elinde tarihin en büyük silahlarından biri var. Ve dolayısıyla onu kullanama ihtimali de.
Dünyadaki tüm futbolculardan açık ara başka, açık ara farklı bir adamla, Messi’yle kazanamama ihtimali.
Maradona’nın yılda bir yaptığını her hafta yapan bir uzaylı Messi. Yakından görmemiş olsam gerçek olduğundan şüphe ederdim. Bir bilgisayar hilesi olabilirdi. Bir haftada 9 kez jeneriklik gol yapabilen bir yaratıktan bahsediyoruz. Ki bu Maradona’nın da ötesi.
Veya Maradona ona, Higuain’e, Kun’a, Milito’ya, Lavezzi’ye rağmen kazanamazsa.
Düşünmek bile korkunç.