Lippi, Hiddink, Rafa Benitez, Lucescu, Capello, Rehhagel vs. vs. İsmi geçenlerden bazıları...
Göztepe, Nişantaşı, Kemerburgaz, Yeşilköy, Anadoluhisarı, Cankurtaran...
Buna benziyor. İstanbul’da ev alacaksınız ya da kiralayacaksınız ve emlakçıya bu semtleri veriyorsunuz.
Güler size...
Durumumuz tam da bu işte.
Durumumuz ne istediğimizi neye ihtiyacımız olduğunu bile bilememek.
Soruyu bu yüzden bu kadar garip koyuyoruz: Yerli mi yabancı mı?
Ehliyetin milliyeti olur mu?
Mesut Özil yabancı mı yerli mi? Ya Marco Aurelio. Nouma, Daum, Lucescu?
Bunun pasaportla ne ilgisi var? Adam ehil mi değil mi? İhtiyacımızı karşılar mı karşılamaz mı?
İşi yapma yeterliliği olan, sizin hedeflerinizi dolduran birini bulursunuz ve teklif edersiniz. O da isterse olur. Pasaportundan size ne?
Hangi yabancı?
Alman ne kadar yabancı bize, ya da Hollandalı? Hangi Alman? Löw mü?
Daum’la Klinsmann arasında Türkiye bağlamında ne fark ve benzerlik var?
Konu Türkiye’yse Muhsin Ertuğral mı yerli Lucescu mu?
Burada sorun hocanın kim ve hangi ülkeden olacağı değil. Bizim neye ihtiyacımız olduğu, neyi istediğimiz.
Son 4 hocamız Türk’tü
Son 4 teknik direktörümüz Türk’tü. Terim, Denizli, Güneş, Yanal ve yeniden Terim. Bu 4 hocanın benzerliği var mı? Temsil ettikleri bir ekol? Yanal’la Terim’in oyunları arasında bir benzerlik söylesenize bana. Şenol Güneş dörtlü savunma oynatıyordu, aynı anda Ümit Milli Takım hocası olan Raşit Çetiner üçlü. İkisi de Türk, ama ikisi ayrı dünyalardandı...
Şu anda biz sadece teknik adam aramıyoruz. Bir teknik adam ve Türk futbolunu yeniden organize edecek birilerini arıyoruz.
Kestirmeden söyleyelim. İkisini yapabilecek bir yabancı yok. Yerli de yok.
O yüzden bu 2 duruma ayrı ayrı bakmak lazım.
1-Türk Milli Takımı’nı kısa ve orta vadede idare edecek birisi lazım. Dün de yazdım. Bu isim Abdullah Avcı’dır. Bundan böyle kullanacağımız futbolcu grubunu 12 yaşından beri tanıyan bir adam. Avrupa Şampiyonu olmuş. Dünya Kupası’nda yarı final oynamış, finali kılpayı kaçırmış bir adam. Yapamazsa en fazla bir kupaya daha gidemeyiz. Yaparsa ne ala.
2-Uzun vadeye gelince... Asıl önemlisi Türkiye’de futbolcu değil, özellikle alt yapıya teknik adam yetiştirecek ehil bir yabancı ekibi getirmektir. Çünkü asıl eksik budur.
İşte burada hangi yabancı diye sormak mantıklıdır,
Yetiştirmeye getirin
Yabancıyı, futbolcu idare etmeye değil, hoca yetiştirmeye getirin.
Çünkü bizim asıl sorunumuz da silahımız da aynı...
Futbolu seven, futbolun bir çıkış yolu olduğunu bilen bir genç nüfusunuz var.
Bu nüfusu iyi yönlendirecek iyi bir alt yapı organizasyonu kurabilmiş değiliz.
Eğer bunu yapmayacaksanız, hiç hoca filan aramayın.
Çünkü yenilerini yetiştirmemeye devam ettiğiniz ve oyuncu grubunuz bu seviyede kaldığı sürece yine açık ara en iyi tercih Fatih Terim’dir...
Terim’in maaşı (10)
Artık kendimi Terim’in menajeri gibi hissetmeye başladım. Bu konuyu herhalde 10 kez yazdım. Anlaşılan bir 10 kez daha yazmam gerekecek. Bir ürün ya da hizmetin değerini alıcısı da belirler. Fatih Terim’in maaşını da TFF...
Bu maaşın az mı çok mu olduğunu asgari ücretle, Bosna’nın hocasının maaşıyla vs. karşılaştırarak belirlemek saçmadır.
Terim’in maaşını değerlendirmek için Türkiye’deki büyük takım hocalarının maaşlarına bakmak gerekir. Terim’in son maaşına bakmak gerekir sonra. Bosna’nın hocasının maaşına değil. Sonra ülkede oynayan oyunculara verilen paralara bakmak gerekir.
Ardından Türkiye Ligi’nin yayın gelirlerine de bakmak gerekir. Bir de Bosna’nınkine.
Türk Milli Takımı’nın maçlarını TV’ler yayınlamak için ne kadar ödüyor? Bosna TV’si ne kadar ödüyor? Bunu da karşılaştırmak gerekir. İki milli takımın sponsor gelirlerine de bakmak lazım gelir. Bosna’nın forması ne marka ve üretici o formayı giydirmek için kaç para ödüyor, Nike Türkiye’ye ne veriyor? Buna bakmak gerekir.
Ya da en kestirme yolu, Blazeviç’e iş teklif etmek. Bakalım 1 milyon euronun altında isteyecek mi? Bu bir.
Bosna henüz Dünya Kupası’na gidebilmiş değil. Bu da iki... Bunu başarırlarsa bunu bir daha konuşuruz. Zaten Blazeviç de Bosna Federasyonu’yla konuşur. Hiç merak etmeyin.
Dumansız hava sahası
Bu kapalı alanda sigara içme yasağı 20 yıl önce konmuş olsa benim gibi birçok tiryaki sigaraya hiç başlamamış olacaktı. Hâlâ bırakmaya çalışıyorum, en azından artık daha az içiyorum. Destekliyorum sonuna kadar.
Ama biraz da ikiyüzlü buluyorum. Özellikle de Belediye otobüslerinin hem de halk otobüslerinin arkasına geldiğimde.
Aynı otorite hem sigarayı yasaklayıp hem de o korkunç karbondioksit dumanını kendi araçlarından nasıl üfler çoluk çocuğun ağzına burnuna hiç kafam basmıyor.
O dumanı çıkarmak için aynı anda kaç sigara içmem lazım acaba?
Delirten korkunç bir ikiyüzlülük bu... Akıl almıyor!