Çarşamba 4’te oynanan Gaziantepspor - Trabzonspor maçı temposuyla, oyun kalitesiyle tatmin ediciydi. Naklen yayınlanan Fenerbahçe ve Galatasaray oyunları ise azap.
Dün Allah için biraz olsun hareketlenme olsa da, bunu iki takımın yakın zamandaki teknik adam değişikliklerinin yarattığı duruma bağlamakta sanırım sakınca yok.
UEFA Kupası’nın bu formatla oynanmaya başlamasıyla paralel olarak bizim de hemen acilen bu tuzağa atlayışımızı o gün de anlayamamıştım, bugün de anlamıyorum. UEFA bunun bir işe yaramadığının farkına nihayet vardı. UEFA şimdi Şampiyonlar Ligi formatına çevirdi kupayı da... Yani onlar anladı, ama yine yanlış anladı. Başından sonuna. Çünkü bilinir ki bu tür kupalara eleme lazım...
Şimdi bakalım bizimkiler ne yapacak?
Kupa diğerlerinin ligidir. Alt takımların, hatta alt ligden takımların kısa yoldan sezonluk da olsa başarı ve şöhret kazanma yoludur. Bu oyunda herhangi lige dayalı bir durum dayatılmamalıdır. Hatta sadece eleme formatı da yetmez. Tek maç ve sıralamada altta olanın evinde oynanacak tek maçla belirlenecek bir galip. Kupa o zaman başka bir heyecan olur.
Bu ise sadece alternatif ve kötü bir lig... Hepsi o kadar.
Maça gelirsek: Beşiktaş’ı dün ve bugün izlediğimiz diğer ‘büyüklerden’ farklı yapan arzusuydu. Denizli’nin savunmasını rakibe göre dizayn etme fikri onları tamamen rakip alana yığdı. Maçı da diğer oyunlardan biraz olsun keyifli yapan buydu.
Tabii buna tam savunmayla destur diyen yeni Antalya’nın (Mehmet Özdilek’in mi?) katkısı da büyük. Beşiktaş’ı yenmek iyi ve hücuma dönük orta sahalara nasip olabilir ancak. Çünkü Denizli savunmalarını rakibin hücumcu sayısına göre diziyor.
İşin temel şifresi budur.
Hakemlere nasıl güvenilir
Bülent Yavuz senelerce bu ülkede hakemliği idare etti. Kavga gürültünün en çok yaşandığı dönemlerde hakemleriyle birlikte sıkıntı çekti. Kimseye yaranamadı, sorun yaşadı. Hakemlerinin üzerine fazla ve mesnetsiz gidildiğinden şikâyet etti. Haklı olarak... Peki, şimdi ne yapıyor?
Salı günkü yazısından birkaç bölüm okuyalım:
Denizli’de düdük çalan Hakan Özkan hakkında: ‘Kendine güveni, iyi hakemliğini beraberinde getiriyor. Eski panik halini bırakmış. Daha oturaklı bir görüntüsü var. Geçen hafta pozisyonlara uzaktı. Bu maçta ise olması gereken her yerde vardı. ‘
Ankara’da maç yöneten Kuddusi Müftüoğlu hakkında: ‘Hakem bütün bu ambiyansta kusursuz. Futbola pozitif katkıda bulundu.’
Antalya’da maç yöneten İlker Meral hakkında: ‘İlker Meral, kendisine bu sorumluluğu veren yöneticilerini zora sokmadı.’
Ankara’da düdük çalan Suat Aslanboğa hakkında: ‘Bol gollü maçta, en ufak bir yanlışa mahal bırakmadı.’
Konya’da görev yapan Abdullah Yılmaz hakkında: ‘Hakem Yılmaz, Bulak’ı tribüne gönderiyor. O ana kadar yanlışlar yapan hakem, bu kez doğruyu yapıyor. Teknik alan nerede, Bulak nerede.’
Yavuz muhtemelen bu maçlardan hiçbirini seyredemedi. Atlayıp gidip izlediği bir ya da iki maç varsa bilemem, ama hepsini izlemesine olanak yok. Peki nasıl bu kadar kesin bir lisanla hakem yargılayabiliyor? Bunu sadece Bülent Yavuz yapmıyor. Benim gazetemde de Metin Tokat aynı hatalara imza atıyor, başka gazetelerde de başka isimler. 3 dakikalık özetini seyrettikleri maç hakkında genel yargılarda bulunuyorlar. Bazen yukarıdaki gibi övgüler bol oluyor, bazen ne hakemlikleri kalıyor ne adamlıkları...
90 dakikası yayınlamış, 14 kamerayla HD olarak çekilmiş, Türkiye’nin en iyi naklen yayın ekibi tarafından aktarılan maça da aynı kesinlikle yorum yapıyor, 2 kamerayla çekilmiş taşeronun çektiği çamur gibi görüntü üzerine de. Bu nasıl iş?
Bu mesleğe başladığımdan bu yana hakemin futbolun asli unsuru olmadığını, tartışmaların dışına çıkarılması gerektiğini savunuyorum. Çünkü bir kaç kez hakemlik yapmayı denedim ve ne kadar zor bir şey olduğunu biliyorum. Çünkü dünyanın birçok yerinde en ünlü hakemlerin yönettiği maçları seyrettim ve ne fahiş hataların yapılabildiğini gördüm. Tahmin ve Kabul edersiniz ki, bu hakemlerin bu fahiş hataların arasında bugün bize hakemleri anlatanlar ve yaptıkları da var...
Ama buna en çok hakemler, doğrusu eski hakemler müsaade etmiyor. Ben profesyonel futbol oynamadım ama TV’den seyrettiğim maçlar üzerine bir soru sorulduğunda, maçı TV’den seyrettiğimi söyleyerek konuşmaya başlıyorum. Ama eski hakem 3 dakika üzerinden en kesin ve keskin yorumu yapıyor. Bunu yapmakta sakınca görmeyenin zamanında yönettiği maçlar da otomatikman tartışmalı olmuyor mu? Sahanın içinde pozisyona 3 metre mesafede verdiği karar da aynı kesinlikte, seyretmediği maç üzerine vardığı yargı da...
Şimdi, bu olurken nasıl hakemliği savunacağım ben.
Birisi çıkıp işte savunduğun adamların yaptığı yorum derse ben ne cevap vereceğim.
Hakemliği yapılacak bir işi olmaktan çıkaranlar işte onlar. Aklı başında adamların bu işe girmesini engelleyen de bu durum.
Artık hakem olmak isteyenlerin çoğu, biliyorum ki aslında hakem olmak peşinde değiller. Amaçları bir an önce hakemlik safhasını atlatıp, yeni bir Erman Toroğlu, yeni bir Ahmet Çakar olmak...
Ben yöneticilere, futbolculara, taraftara kızıyorum ama bu işi bu hale getirenler, kendi mesleğinin kökünü baltalayanlar aslında...
İnsanoğlu bunu yapabiliyor. Mesele hata yapmak, günah işlemek değil. Bu herkesin yaptığı, kolayca yapabildiği, insana özgü olan...
Mesele bunu sistematik hale getirip kendi ortamını yaşanmaz kılabilmek.
İşte bunu savunamıyorum.