Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Öncelikle şunu söylememiz lazım... Önümüzdeki sezondan itibaren, başından sonuna elemeli bir Ziraat Türkiye Kupası istiyoruz. Dün önce Rize’de, sonra Ali Sami Yen’de yaşanılan keyif, futbol mutluluğu, ligde sezon içinde oynanan derbilerde dahi az bulunur nitelikteydi. Kupa’nın ruhu elemededir. O’nu bu şekilde yaşamak gerekir. Seyirci, yayıncı ve sponsor için en doğru yol bu...
Antalyaspor’un santrforsuz Galatasaray’a karşı oyunu bu kadar geride kabul edeceğini tahmin etmiyorduk. Mehmet Özdilek’in önünde iki seçenek vardı. Stratejisi ya ilk maçtaki skora göre ya da rakibinin durumuna göre kurgulayacaktı. O skora göre kurgulamayı tercih etti. “Savunmada sıkı bir alan markajı uygularım. Defansı ve orta sahayı birbirinden koparmam. Rakip santrforsuz olduğu için stoperlerim zorlanmaz. Sıkıştığım zaman pivot santrforum Veysel’e topu atarım. Necati ile de boşlukları doldururum” diye düşündü... Sonuç itibariyle de bunda başarılı oldu.
Ben farklı bir şey deneyeceğini, rakibin santrforsuzluğuna dayanan bir strateji belirleyeceğini düşünmüştüm. Yani, “topu orta sahada tutar, baskıyı orada yaparım. Arda ve Santos’a topun ulaşmasını engellerim. Galatasaray’a top çıkartmayıp pozisyon da görmem”
Mehmet Özdilek kendi çizdiği strateji ile başarılı oldu. Ama hep diken üzerindeydi. Elano’ya sezonun en iyi oyunlarından birini oynama olanağı tanıdı. Arda’yı sürekli oyunun içinde tuttu. Emre Çolak’ın çok iyi bir oyun oynamasını sağladı. Caner önümüzdeki yıllarda Galatasaray’da olabileceği bir performans sergiledi. Galatasaray adına eksik kalan ve turu kaybettiren Sarp’ın son vuruş beceriksizliği, Keita’nın da topa kafa vuramayışı oldu.
Antalyasporlu oyuncuları, özellikle bir kişilik mücadelesi veren Necati Ateş ve Yalçın’ı kutlamak lazım... Tabii ki Mehmet Özdilek’i de... Ama kabul edelim ki, fazlasıyla şanslıydı.