Takımın en iyi, en çok uğraşan ve en faydalı oyuncusu İbrahim Üzülmez...
Bu herhalde kimsenin itiraz etmeyeceği bir gerçek.
Sahanın en iyisi unvanını da sanırım Veysel’le paylaşmalı. Eski bir Beşiktaşlıyla.
İbrahim Üzülmez son derece sıradan bir oyun oynayan Beşiktaş’ta fark yaratmaya çalışan tek adam. Savunma görevlerinin yanı sıra hücuma destek değil, hücumun asil bir parçası olmada da temel bir oyuncu. O çıktığı zaman top taşınabiliyor, ileride çoğalınıyor vs.
Sahada başka türlü oynayan, isteyen, takımını ileri çekmeye çalışan bir adam. Takımın lokomotifi olmaya çalışıyor.
Kariyerinin en tartışmalı döneminde ve sonlarında bu noktaya gelebilmiş bir oyuncu için ne büyük bir şeref... Ve Beşiktaş için ne garip bir tezat.
Beşiktaş tribünlerinin ona deli deyişinin temelinde tam olarak bir durum olmasa da belki de kariyerinde ona bu lakabın en çok oturduğu zamanları yaşıyor.
İnsanın sahaya girip İbrahim’in kolundan tutup, ‘Kardeşim sen hakikaten deli misin?’ diye sorası geliyor.
Ne diye bu kadar uğraşıyorsun?
Aslında bunu saha içindeki arkadaşları da yapabilir? Ya da kendilerine sorabilirler. Bu adam niye bu kadar uğraşıyor.
Konya bolca yeni transferi birden sahaya sürerek bir karama takım olarak sahadaydı. Veysel’in soldan bindirmeleri maçı koparacak şansları yaratmaya ne garip ki yetti. Beşiktaş Ernst ve Sivok’u tamamen defansif görevlerle sahaya sürmüşken bunun olabilmesi ne garip! Tam teşekkülü bir savunma takımı için bu kadar pozisyon vermek.
Yusuf topu ileride tutabilmelerine yetmedi. Nobre sonrası bunu yaptılar ama vakit dardı. Hoca Nobre’yi yabancı sandığı için mi bu kadar kenarda tuttu sorusu aklıma gelmiyor değil. Ancak sahada zaten 5 yabancı vardı.
Denizli’nin salt kontratağa dayalı planı Yusuf’un işlemeyişinden, Ernst ve Sivok iki önstoper olarak oynayışından işlemedi. Olabilir. Bu işlemeyen plana 75 dakika takılı kalmanın sırrını ise çözebilmek mümkün değil.