Bu sezon, değişik bir sezon. En beklenmedik adamın sezonu. Hatta yılı demek lazım! Burak Yılmaz’ın yılı!
Burak Yılmaz, Manisaspor’dan Fenerbahçe’ye transfer olmuş, orada da tıpkı Beşiktaş’ta olduğu gibi ‘olmamış’ bir oyuncuydu. Potansiyelinin çok gerisinde kalmış bir futbolcu...
Sonrasında Eskişehir’e transfer olmuş, ardından bizzat Fenerbahçe tarafından Trabzonspor’a satılmış çok da önemli olmayan bir futbolcuydu.
Artık öyle değil...
Geçen yıl son maçta Fenerbahçe’ye attığı şampiyonluğu götüren golden beri Burak hep işin peşinde.
Onun performansını sıradanlaştırmak isteyenler olacaktır...
Bu tavır en masum tabiriyle ‘yanlış’tır.
Burak skora yönelik hamleleriyle, 9 puan önde olan Trabzonspor’u geri düşmek üzereyken, kendini aşarak ayakta tuttuğu için çok önemlidir.
Onu Şenol Güneş ayağa kaldırmıştır hiç kuşkusuz. Ona teşekkür borçludur Burak. Ama dün itibarıyla Şenol Hoca’yı ayağa kaldıran da Burak’tır.
Şenol Güneş’in dün seçtiği 4 stoperli, beraberliğe yatan oyununda, çok az olanaktan bazılarını değerlendirmeye çalışan Jaja, Alanzinho ve Burak’ın rolü büyük hiç kuşkusuz... Burak’ınki ise golü sürekli kovaladığı için biraz daha fazla...
Galatasaray’a gelince...
Büyük takım olmanın birçok önemli göstergesi vardır.
Bu, Rahmetli Ustamız İslam Çupi’nin dediği gibi şampiyonluk sayısıyla direkt alakalı değil. Kuşkusuz kazandıklarınla, şampiyonluklarınla ilintili olsa da tamamen buna bağlı değil büyüklüğün.
Hatta bazı zaman bu daha çok böyle kritik zamanlarda ezeli, ebedi ve de ölümcül rakiplerinin rakipleriyle yaptığın mücadelenin sıkılığıyla alakalı.
Dün Galatasaray’ın kazanma hırsı bu açıdan çoğu sporsever için iç rahatlatıcıydı. Ancak bu hırsın dahi çok vasatın altında bir oyun çıkarışına dikkat etmek lazım.