Önce Mustafa Denizli, sonra Christoph Daum ve dün de Rijkaard. Ligin sonuna doğru yavaş yavaş prensipler terk ediliyor, ayağı sağlam basan savunmacı takımlara dönülüyor. İstisna ise hâlâ zirvedeki Bursa.
Bu yılın deplasman fakiri Galatasaray’ın hocasını anlamak ve ona hak vermek zor değil. Dün takımını 5 stoperle sahaya sürüşü, eksiklerden bağımsız olarak hücumdan azaltması, akın işini hızlı hücumcu orta sahalara bırakması anlaşılır tercihler.
Ama daha önemlisi topa sahip olan bir takımdan çok bozan ve baskı yapan bir takımı tercih etmesi.
Bu işi maçın özellikle ilk yarısında yaptılar. Ayhan’ın Antep günlerinden hatırladığı oyun zekasından gelen bir harika pasla da öne geçtiler. (Burada bir parantez açıp ‘bu kadar hızlı düşünüp davranabilme yetisine sahipken bu kadar frene basarak kariyer devam ettirmeyi hiç anlamadığımı söylemeliyim)
Sarı - kırmızılılarda eksik kalan, nefeslenmeleri gerektiğinde topu kaleden uzak tutacak bir plan, en azından oyuncuydu. Bu hem zaman kazandıracak, hem kontrayı organize kılacaktı. Bunu ilk dakikalarda biraz da olsa Ayhan yapsa da, sonra o da hakemi markajlamayı daha fazla önemseyince Sivas belki de beklediğinden fazla etkili oldu.
Acıklı tezatın bir örneği
Ev sahibinin Mesut Bakkal yönetiminde zirvedeki tüm takımlara kaybetmiş ve bunu sonuna kadar hak etmiş performansının biraz da olsa dışına çıkmış olduğunu söyleyebiliriz. Dün golden sonra oyundan düşmemeleri önemli. Savunma- hücum mesafesi hâlâ çok derindi ve savunmanın oyun zekası çok yüksek değildi belki... Ama iyi bir hücum gücüne sahip oldukları girdikleri pozisyonların sayısından açıkça görüldü.
Maç boyunca yapmaya çalıştıkları olumlu işlerin değil de son 15 dakikadaki anlaşılmaz doldurt boşaltla gole ulaşmaları ise ülkemiz futbolunun acıklı tezatının en güzel örneği olsa gerek.