O ana kadar dengede giden maçı koparan Makukula. Topa sahip olmadan, ne yapacağına karar verip, uygulamak böyle bir şey işte... Hızlı bir oyuncu olmadığını biliyoruz. Ama en çabuk o. Tek bir hamleyle o koca gövdesini çevirip topu önüne alıyor, iki adım atıyor ve terse şahane vuruyor.
Bu golü Servet üzerinden de konuşabilirsiniz. Geçen hafta Engin’e kaptırdığı toptan sonra bu daha mümkün.
Ancak hakkaniyetli olmaz. Bunu yaparsanız bir suçlu bulup kendinizi rahatlatabilirsiniz belki. Fakat tartışılması gereken şeyi kaçırırsınız. Manisa’nın hem de en golcü olmayan forveti Makukula’yken, Galatasaray’ın forveti nasıl Pino olur? Bu durum nasıl alkışlanır?
Fenerbahçe maçından sonra sahada uzaktan şut atmak dışında bir şey yapmayan Pino maçın kahramanı ilan edilmişti hatırlayın. İşte bu seviyeyi, takımın algılanışını, takımın kendisini nasıl algıladığını gösteriyor.
Bugün itibarıyla Galatasaray tamamen kendilerine güvenlerini kaybetmiş bir oyuncular topluluğu. Asıl kötü olan birbirleriyle de herhangi bir güven ilkişkileri yok gibi.
Bu durum inisiyatif almalarını engelliyor. Savunma rakibe dalış yapmak, hücumsa gördüğün yerden vurmaktan ibaret.
Bir akın geliştirme, plan, sabır ve olgunluğunu asla göremiyorsunuz. Garip, anlamsız ve manasız bir telaştan başka bir şey yok.
Üzerlerindeki forma rakipten çok kendileri üzerinde bir baskı yaratıyor gibi. Tamam çok yetenekli ekstra oyunlarla dolu bir takım değil bu. Ama var olan yetenekleri de kullanamıyorlar. Bu takımdan gönderilen Mehmet Güven karşıda gayet sıradan bir takımda takır takır oynuyor. Soğukkanlı, sert, iyi paslı...
Bugün bu durum oyun içinde çok net olarak görülüyor. Görüldüğü için taraftar ‘arkası gelmez dertlerimin’e başlıyor işte.
Tribünden gelenler, oradaki ruh halini bilenler, bilir. Erkin Koray’ın harikulade şarkısı yükselmeye başlamışsa havlu atılmış demektir.
Sezon, kadro hatta bazen yönetim gitmiş demektir.
Dün sanki bu kadro da, yönetim de sonu olmayan bir yola girdi.
Dün sanki bir devir kapandı gibi...