Kartların ağırlığı ve Türkiye’ye özgü olması açısından hemen hemen aynı pozisyonlar. Kartın gösterildiği yer bile çok yakın.
Delgado’ya 21 Aralık’ta gösterilen ikinci sarı kart ve kırmız kart ile Lincoln’e cumartesi günü gösterilen ikinci sarı ve kırmız kartı, ben birbirinden ayırmıyorum. Çünkü aynı hakemlik sorununu, aynı hakemlik algılanma problemini işaret ediyor.
Fark Delgado’nun kırmızı kartından 1 hafta sonra daha ortalık yatışmamışken açıklama yapan Adnan Polat’la evvelki gün açıklama yapan Adnan Polat Yönetiminin tavrında.
O günden bugüne ne değişti.
Galatasaray yönetimi maçtan sonra hemen açıklama yapmadı. Maçı bir arada bir kez daha izlediler. Akşam yorumları izlediler ertesi gün gazeteleri okudular. Tartışmalı olanın sadece Lincoln’ün atılışı olmadığını gördüler. Kayseri’ye verilebilecek penaltıları da misal. Baros’un kanlı protestosunu da (Selçuk Dereli kanı o an fark etmemiş çok güvenilir kaynağıma göre. Emre’nin pozisyonunu ise görmüş ve penaltı olmadığını bugün de söylüyormuş).
Yani hakemin yönetiminde Galatasaray’a yontulacak bir durum olmadığını biliyorlar.
Peki neden bunu yapıyorlar.
Geçen yıl Kalli’yi göndermeleriyle aynı sebepten.
Birlik yaratma harekâtı. Sıkıntılı olan oyuncuları dışarıda bir düşman yaratarak birleştirme çabası.
Oyuncular sıkıntılı.
1- Çünkü içeride korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği var.
2- Bazılarının paraları verilmiyor. Bazıları el altından paralarını alıyorlar.
3- Bazılarının oynayıp oynamayacağına kendi fizyoterapistleri karar veriyor.
4- Sivas maçları sırasında 12-13 kişiyle antrenman yapan takımda, maçlar bittikten sonra 25 kişiyle antrenman yapmaya başlanıyor
Vs. Vs.Bu vahim durumun altından kalkmak için eski usullere başvurmak ilk akla gelen.
Adnan Polat’ın TFF’ye ve kurumlarına tam desteğini açıkladıktan bir buçuk ay sonra TV’ye çıkıp kendi sesiyle değil de internetten muğlak bir imzayla bu açıklamayı yapmasının nedeni bu.
Buna itiraz edebilirsiniz. Ama Galatasaray’ın içindeki kimse edemez.
Çünkü bu harekâtın nedeni sadece bu!
Zaten Trabzon’un sırrı bu
Trabzonsporlular’ın, Milli Takım isyanı anlaşılabilir. Takım zirvede, ama çağrılan bir oyuncu var. Sivas gibi. Kolay anlaşılabilir hal değil. Ama bu durum bugünün konusu da değil.
Memleketteki Milli Takım oluşturma stili bu.
1-Bizde milli takım kulüp takımı zihniyetiyle oluşturuluyor. Kadronun geneli her şartta aynı. Sezonluk patlamalar bile bunu değiştiremiyor.
2-İki temel etken bunu etkileyebiliyor;
-Üç büyükte ya da yurt dışında oynamak. Yani Umut, Trabzonspor’da değil de Sochaux’da oynasa, çağrılma ihtimali %90 olurdu.
-Ya da Trabzonspor bu yıl UEFA’da yolunda yürüyor olsa Umut da çağrılırdı, başkası da. Çünkü o an için yerel kalan takımlarda oynayan oyuncular yerel kabul ediliyor.
Genel durum bu. Buna isyan etmek mümkün. Ancak isyan etmektense durumun harikalığına kafa yormak, bundan mutlu olmak ve bu başarıya şapka çıkarmak daha keyifli...
Trabzonspor’un Teknik Direktörü, Milli Takım’dan ayrılırken, kovulmaktan beter edilmiş bir adam. Bu adamın bir araya getirip ortaya koyduğu takımdan ise sadece bir oyuncu, o da kabul edelim ki laf olsun diye kadroya çağrılıyor. Ve bu takım ligin en yılmaz, görevlerin en adaletli bölüşüldüğü, oyuncuların değil takımın yıldızlaştığı ekip.
Bu takım (tıpkı Sivas gibi) ülkeye sizin modeliniz yanlış diyor. Sizin takımlarınız karma bizimki ise (aynı Sivas gibi) takım diyor. Siz 10 numaraların sırtına yükleniyorsunuz, biz de herkes 10 numara oynuyor diyor.
İsyan etmek anlaşılabilir, ama aslında yapılması gereken bu durumdan övünç çıkarmaktır. Trabzonspor bu ülkede 4. Şampiyon olabildiği bunu 6 kez tekrarladığı için önemlidir, evet. Ama önemini artıran bunu başka bir modelle yapabilmiş olmasıdır. Bugün yine tüm ülkeye başka bir modelle ders veriyorlar.
Kıvanç şampiyonluktan çok burada.
Mesut Oezil‘Maalesef spor konusu bu misafir defterinde çok geri planda kaldığı için ve birbiriyle saygılı ve seviyeli konuşma imkanı da ortadan kalktığı için, bu “misafir defterini” üzülerek geçici olarak kapatıyoruz.’
Mesut Özil’in internet sitesinde, hayranların mesajları bölümünde bu ibare var. www.mesut-oezil.com adresinde fanblock’a girmek istediğinizde bu yazıyla karşılaşıyorsunuz. Almanya’da doğmuş Almanya’da büyümüş, Almanca konuşurken rahat eden, internet sitesinin adı ‘Oezil’ olan bir çocuk Alman vatandaşlığını ve milli formasını tercih ettiği için sürekli ve bilinçli bir tacize uğruyor.
Şimdi tabloya bakın.
1- Çocuklarına istihdam sağlayamadığı için para kazansın diye gurbete yollayan bir ülke, 2- 50 yıl sonra hâlâ elindeki gençleri yetiştirmiyor.
3- Yolladıklarının çocuklarını ve torunlarını Almanya yetiştiriyor.
4- Ve onları çağırıyor.
5- Bu arada Mesut’u yetiştiren Gelsenkirchen’den son 2 yılda toplam 30 milyon euroluk 2 oyuncu (Ernst ve Linoln) alıyor.
6- Burada bir Mesut yetiştirmediği için de Mesut gelmiyor diye ona kızıyor.
7- Durum kızmanın da ötesinde. Çocuğun ne vatan hainliği kalıyor ne de başka bir hali. Tehditler vs. Sonunda Alman vatandaşlığını seçmiş, Alman Milli Takımı’nı kabul etmiş Mesut bir açıklama yapmak zorunda kalıyor.
‘Ben Türküm ve öyle kalacağım’ .
Bu tam da Aziz Nesin’lik bir durum. Yoksa üstadı da mı aştık!