Kaleci: Onur. Şenol Güneş sonrası takıma girer girmez yaptığı inanılmaz performansla kalede rakipsiz. Onu bu kadar iyi yapan aslında tartışmalı denebilecek bir savunmanın arkasında parlaması. Ya da onlarla birlikte yükselmesi demeli. Egemen, Giray, Serkan ve Cale isimlerini kağıda yazdığınızda endişeden başka bir şey hissetmiyorsunuz, ama sahadayken hiç de öyle değil. Bu 5’li Güneş’le hep beraber yükseliyor.
Savunma: Serkan, Ömer Erdoğan, Egemen, Üzülmez
Hepsi teker teker yeniden doğuş gösterisi sergiliyor. Ömer geçen yılın en değerli futbolcusuydu. Bu sene Şampiyonlar Ligi’ndeki ağır faturaya rağmen lige hâlâ tutunabildilerse kaptanın hem savunma, hem hücum hem de moral alanda tam bir liderlik performansı gösterişinden.
Serkan Gençlerbirliği günlerinden bile ileride. Artık hem bir savunma beki hem de hücumun parçası olarak şahane oynuyor. (Gökhan ve Hilbert’e biraz ayıp oldu, ama onlardan birini buraya yazsam Serkan’a çok daha ayıp olurdu)
Egemen’in yaptığı iş de taktire şayan. Önünde bir ön stoper olmadan oynuyor. Arkasında ya da yanında parlak kariyerli yıldız oyuncular yok. Üstüne takım önde oynamayı seviyor. O da yerel bir Puyol gibi arkayı süpürüyor.
Üzülmez’in yerinde Hasan Ali de olabilirdi, ama bu yaşına rağmen riskli oynayan savunmanın toparlanmasında oynadığı sürece temel bir rol oynuyor. Bu yüzden gençlik de gençlik diye çıldırmış kamuoyuna karşı bir pozitif ayrımcılık yapmak gerekiyor. Çünkü İbrahim Üzülmez çok şey ispatlıyor.
Kocaman’ın kanatları
Mehmet Topuz 4 asist 1 gol, Dia 3 asist 0 gol, Stoch 1 asist 1 gol... Birinci dereceden hücumu beslemekle görevli hücum kanatları bu kadar verimsizken Aykut Kocaman’ın sisteminin iyi işlediği, takımın iyi oynadığı nasıl söylenebilir ki?
Gol senaryosu
Yıllar önce...
Bir alt yapı hocası öğrencisini çekiyor kenara ve diyor ki:
-Bana her gün 10 gol senaryosu yazacaksın. Orta sahada ilk pası sen vereceksin. Son vuruşu da sen yapacaksın. Her gün böyle 10 gol anlatacaksın kaleminle. Ve o defteri ödev gibi her sabah getireceksin bana.
Öğrenci belki futbolu okuldan kaçmanın bir yolu görüyor çoğumuz gibi. Belki içinden burada da mı ödev diyor. Belki sıkılıyor. Ama yapacak bir şey yok...
-Tamam diyor. Her gün yazıyor. Çok geçmeden anlıyor ne kadar zor olduğunu. Hergün 10 senaryo.. Sağa pası ver, ileri koş ceza sahası önünde verkaç yap. Kaç çeşit gol çıkar ki!
Zorlanıyor, ama kaytaramıyor bir türlü. Hoca her sabah başında. Soruyor, okuyor. Bu yüzden sürekli buna kafa patlatıyor.
Belki de arada düşünüyor, bu ne işe yarayacak diye...
Belki arada kaytarıyor. Tekrara girmek zorunda kalıyor.
Ama aklında hep bu var. Sabah olacak ve 10 gol senaryosu bekleyen bir hoca var. Geleceğinin ellerinde olduğunu bildiğin adam.
Belki arada elektrikler kesildi diyor, belki tekrar yapıyor, ama hep aklında o gol senaryoları var. Hep düşünüyor.
Ve yıllar geçiyor o çocuk büyüyor, Sergen Yalçın oluyor.
Ve bu hikayeden anlaşılıyor ki, öyle kolay kolay da Serpil Hamdi Tüzün olunmuyor.
Silaha hayır!
Basit düşünelim. Silah nedir ve ne işe yarar?
Silahla ne yapılır? Niye üretilir? Neden satılır? Neden satın alınır?
Kolluk kuvvetleri dışında, can ve mal güvenliğimizi emanet ettiklerimizin dışındakilerin silaha sahip olmasının manası nedir?
Kendisini korumak için mi? Kimden? Alan şehirse sadece silahlı başka birinden...
Peki devletin görevi o silahlı başka birinin silahını elinden almak mıdır.
Yoksa başkasında silah var, siz de alın demek mi?
Devlet böyle bir kısırdöngüyü bizzat yaratır mı?
Trafikte bir silahlı bir manyakla karşılaşırım diye silah almayı düşünmemi söylüyorsunuz bana. Silah aldığım anda benim de manyaklaşabileceğimi bile bile...
O zaman kendi varlık sebebinizi inkar etmiş olmuyor musunuz!
Şimdi rica ediyorum bir daha gözden geçirin. Yoksa ne sigara yasağınız manalı ve samimi olur ne de stadyuma kavga etmek, adam dövmek için gidenlere söyleyecek bir lafınız!
Hiç uzatmadan söyleyeyim silah tümden yasak olmalıdır. Kendisi korku, şiddet ve tutsaklığa yol açan birşeyin özgürlüğü olmaz.
Silaha hayır!