Mehmet Demirkol

Mehmet Demirkol

mdemirkol@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Aziz Yıldırım haklı mı

Fenerbahçe’nin 2000-2001 şampiyonluğunun son maçında kadroda olan 18 oyuncudan hiçbiri bugün Fenerbahçe’de değil.
Tamam, kabul! Aradan 10 yıl geçmiş. Uzun zaman...
2003-2004 sezonunda şampiyon olan takımın son maçından bugüne kalan tek oyuncu ise Volkan Demirel. Evet, 6 yıl da az zaman değil.
Peki ya 2006-2007 sezonu da çok mu uzak? Fenerbahçe’nin şampiyonluk maçına, o ünlü ‘sulu derbiye’ çıktığı 18 kişilik kadroya bakın:
Serdar, Ümit Özat, Edu, Lugano, Önder Tümer, Tuncay, Deniz Barış, Mehmet Aurelio, Serkan, Kezman
Yedekler: Volkan, Yozgatlı, Can Arat, Semih, Uğur Boral, Kemal Aslan, Deivid De Souza...
O gün kadroda yer almayan Alex’le birlikte, Lugano, Volkan, Semih ve Uğur. Sadece üç ilk 11 oyuncusu.
Peki bu zaman zarfında Fenerbahçe’yi çalıştıran teknik adamlarda durum ne?
Mustafa Denizli’den Aykut Kocaman’a... Lorant, Oğuz Çetin, Zico, Aragones, Daum vs. Bu teknik adamların temsil ettiği ortak futbol değeri nedir? Ya da böyle bir değer var mı?
Aziz Yıldırım’ın önceki akşam Ntvspor’da Yüzdeyüz Futbol’da söylediklerini, bu tabloya bakıp değerlendirmek gerekir. Özellikle de oyuncuların Fenerbahçe’ye geldikten sonra yaşadıkları düşüşle ilgili söylediklerine. Bu şikayet haklı olabilir mi? Aziz Yıldırım haklı olabilir mi?
Bir oyuncu Fenerbahçe’ye geldiğinde onun için genel tablo nedir?
Kişisel olarak:
-Aşırı bir bonservis ödenmiştir.
-Avrupa’da (Rusya hariç) başka hiçbir yerde kazanamayacağı bir ücretle kontrat yapmıştır.
-Dolayısıyla bu oyuncuların bir sonraki transferde daha yüksek bir bonservisle ve daha yüksek bir ücretle 5 büyük lige gitmesi olanak dışıdır. Anelka dahil bunun örneği yoktur.
Dolayısıyla oyuncu için ekonomik açıdan kişisel zirve gerçekleşmiştir.
Grup olarak:
-Takımın yerleşik bir oyun sistemi yoktur. Hoca değiştikçe sistem değişir. Dolayısıyla oyuncu nereye geldiğini, neyin parçası olduğunu ancak maçlar başladığında anlayabilir.
-Korkunç erozyon nedeniyle takımda geleneği ya da sistemi temsil eden hiçbir oyuncu, ya da teknik görevli yoktur (Misal Ümit Özat sadece 64 kez forma giydikten sonra kaptan olmuştu).
-Takımın altyapısından gelme hiçbir oyuncu yoktur.
-Yani oyuncunun kendisini içine koyacağı bir şablon ve kilitleneceği ortak bir hedef, yanında durarak öğreneceği bir bayrak oyuncu bulunmamaktadır.
-Yani özetle sürdürülebilir bir ekol, hedef birliği ve bir sistem mevcut değildir.
Aziz Yıldırım’ın tespiti %100 doğru. Oyuncular, Türkiye’deki büyük takımlara geldikten sonra yavaşlarlar, dururlar ve gerilerler. Birkaç özel istisna dışında durum hep bu olmuştur.
Çünkü ekstra bir şey yapmaları, gelişmeleri, ilerlemeleri için şartlar ve yapı kurulmamıştır.
Hatta ileri gidiyorum, kaos gerilemelerini gerektirir. Doğalı budur.
Sorun da budur işte! Bunun sorumlusu kimdir?
Eğer bir kurumun 13 yıl başına kalmışsanız sorumlu siz olursunuz. Hem de sadece siz olursunuz.
Haksızlık etmeyelim bu Aziz Yıldırım’a özgü değildir.
Bu ülkedeki tüm idareciler sorumludur. Federasyon Başkanı’ndan, Bank Asya’daki futbol şube sorumlusuna kadar.
Çünkü o sistemi o şartları sağlamak zordur. Kolay yol da gerçekten kolaydır. 2 yıldız indirirsiniz Yeşilköy’e kitle size döner çünkü.
Ancak ne olursa olsun bir kulübün başında kalıp oyuncudan şikayet etmek de biraz ayıptır...

Haberin Devamı

Büyük olmak
Öğretecek şeyin ne kadar çoksa o kadar büyüksündür. Hazırları, bitirmişleri toplayarak ancak karma olursun.
Büyüklük, yetenekli adamları alıp kendi ekolünle, kendi sisteminle şekillendirmekten, onları bir parçan yapmaktan geçer.
Bu ülkenin büyük takımları bunu yaptıkları için büyük oldular.
Metin - Ali - Feyyaz, Rıza, Ulvi, Samet, Şifo böyle büyük oldular ve böyle büyüttüler bir geleneği.
Hakan, Arif, Emre, Suat, Okan- Bülent olmasa Hagi kime uyum sağlayacaktı ki?
Büyüklük böyledir.
Bunun tek istisnası Fenerbahçe’ydi çok uzun zamandır. O da durumun farkındaydı ama. Diğerlerinin doğru yaptığını biliyordu o da.
Ancak iş tersine işleri. Beşiktaş ve Galatasaray, neredeyse kendisinden hoşlanmayan, değişmek isteyen Fenerbahçe’nin kötü kopyalarına dönüştüler.
Büyüklük o gün bitti.
Kusura bakmasınlar, şimdi hepsi şımarık, har vurup harman savuran zengin çocuklar sadece. Gerisi teferruat...
Anadolu geç de olsa, işte tam da bu yüzden geliyor... Büyüyerek...
Mutlu yıllar...
Günaydın!

Haberin Devamı


Transfer batağı
Sezon başında Avrupa’yı titretecek kadro kuruldu.
17 haftada liderin 14 puan gerisinde kalındı.
20 milyon euro maaşla 3 oyuncu daha transfer edildi.
Ve bunlardan sadece biri Avrupa’da oynayabilecek. Ne pahasına?
Bunun futbol aklı açısında bir açıklaması var mı? Tabii ki hayır!
Peki bu nedir?
Yönetici manevrası! Bitmek bilmeyen bir transfer döngüsüyle taraftarı lüks sarhoşluğuna itmek.
4 sene önce seyircinin adını haykırarak tribünleri yıktığı, “Juventus’un elinden kapılan Holosko”nun 4 sene sonra kontratı dondurulmaya çalışılıyor sessizce.
Tam 14 kelimenin tam anlamıyla- yabancı oyuncu kadroda. Ülkenin o bölgede son 10 yılda yetiştirdiği en iyi genç yetenek Necip’in yerine sezon başından bu yana 2 yabancı oyuncu transfer edildi.
Tam 6 oyuncu sezon başından bu yana gönderilmiş olacak operasyon bittiğinde...
Ve bu alkışlanıyor bu ülkede.
Allah akıl fikir versin diyorum sadece...
Fenerbahçe’ye, Türk Milli Takımı’nın bir numaralı santrforunu yedek bırakan tam 6 oyuncu alındı. Nobre, Anelka, Kezman, Deivid, Güiza, Niang.
O takım 4 yıldır şampiyon olamıyor. Ve bu arada o yedek bir kez gol kralı oldu.
Hâlâ bu oyuncuyu sahaya ilk 11’de çıkarmanın bir yolu bulunamadı. Semih bu performansı Villareal’de göstermiş olsa 10 milyon euro bonservis, 4 milyon yıllık ücretle alınır mıydı, alınmaz mıydı?
Galatasaray son üç yılda üç 10 numarayı mundar etti. Lincoln, Elano, Misimoviç. İki üç güne yenisi için havalanına yığılır taraftar. De Sanctis’i neden alıp neden yolladılar. Leo Franco neden 1 yıl öncesinden imzaladı bilen yok! Bilmediğimiz bir başka şey ise piyangonun bugün hangi kaleciye vuracağı.
İşte bu transfer batağıdır.
Bu bataktan da zenginler çıkmaktadır.