15.02.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:
Peki ya sürekli kan kaybeden Türk futbolunda durum ne?Pazar saat 14.00de ülkenin Fenerbahçe ile birlikte en keyif veren takımı 25 bin taraftarıyla sahaya çıktı. Türkiye çapında en büyük 4 taraftar kitlesinden birine sahip, şampiyonluk mücadelesi veren Trabzonspor, izlemesi eğlenceli bir diğer takım Malatyasporla oynadı. Okuduklarımıza, özette gördüğümüze göre yılın en iyi oyunlarından biri sergilenmiş. Bizzat Malatyasporlu oyuncu ve teknik adamlar maç sonrası röportajlarda rakibin ne kadar sanatçı olduğunu anlattı. Ama biz bunu göremedik. Çünkü Türk futbolunu yönetenler ellerindeki ürünün en kaliteli örneğini satmak için hiçbir çaba göstermiyordu. Orada o muhteşem oyun oynanırken biz TV başında şifresiz, parasız bir şekilde Manchester derbisini izliyorduk (Hem de UEFAnın açık kanaldan yayın yasağı koyduğu bir saat diliminde). Türkiyeye gelmiş, bu ülkeden geçmiş en muhteşem yeteneklerden biri, Yattara bugün izlenmesi çok güç bir sanatçılığı sergilerken, biz İngiliz futboluna tapınıyorduk. İsteyenler için o sırada İtalyadan Juventusu izlemek de ücretsizdi. Birkaç saat sonra Almanyadan bir maç da izlenebilecekti. La Liga da. Fenerbahçenin rakibi Zaragoza açık kanaldaydı. Ama bir gün sonra Fenerbahçeyi para ödeyerek izleyebilecektik. Yurt dışındaki en başarılı temsilcimiz Nihat, İspanya Ligini kutsuyor ve biz onu açık kanalda izliyorduk. Ancak Türkiyenin en pahalı transferi Anelkanın Süper Ligi zenginleştirmesi şifre arkasındaydı. Şifreyle derdim yok. Böyle olması tek yol. Ama diğer liglerin ücretsiz olması? Ülkemin tekstilcileri, AByi birbirine kattı. Çinden gelen tekstil ürünlerini bir yıl daha "kota"lamak için. Amaç haksız olduğunu düşündüklerini rekabeti engellemek miydi, yoksa haksızlığı temelde onlar mı yapmaya çalışıyordu? Bu konuda ahkam kesecek değilim. Ama sanırım temel fikrin ne olduğunu hepimiz anlıyoruz. Korunmak. Öyle ya da böyle, bir süre daha rahat nefes alabilmek. Eğer amacınız Türk futbolunu büyütmek, ilgi çekici kılabilmekse böyle bir yayın politikasıyla bunu beceremezsiniz. Türkiye Liginin çekiciliğini böylesine baltalayan bir politika (doğrusu politikasızlık) kabul edilemez. Bu yıl derbiler dışında sadece 4 Trabzonspor maçı yayınlandı. Samsun ve Diyarbakır maçları o hafta derbi olduğu için ekrana düşebildi. TRTden yayınlanan maç sayısı ise 2. Ve eldeki sonuç şu: Bu yıl C. Ronaldoyu, Henryyi, Yattaradan daha fazla izledik. Hem de açık kanalda. Buna inanabiliyor musunuz? Bu kadar gözlerden saklanan, halkından uzak tutulan bir oyunun, yaşaması mümkün mü? Hele dünyanın en önemli 4 ligi açık kanalda yayınlanırken, böyle bir haksız rekabetle var olması olası mı? Böyle mi Süper Ligi cazibe merkezi kılacaksınız?Şu açık ki, bugün Türk futbolu Sevr atmosferi yaşıyor. Dünyanın üst düzey ülkelerinden hiçbirinde olmadığı bir şekilde dünya ligleri açık kanalda önümüze geliyor, ama Türk futbolu ve onu büyüten yıldızlar bizden saklanıyor. Şimdi NTVnin, TV8in yayınlarını yasaklamaya kalkmayın. Önce ligimizi bize getirin ki ne kadar Süper görelim. Bize Yattarayı seyrettirin. Onu izleyebilmemiz için İspanyaya gitmesini beklemeyin. Yattarayı izletin Kendimizi çok kaptırıyoruz. Bazen ben de. Alex ve Anelka hakkında yazdıklarımızı düşünüyorum. Bazen çok gaddarız. Alex hakkında, onun takımı bozacağı yönünde çok ciddi şüphelerim vardı. Avrupa geçmişine dayanan şüphelerdi bunlar. Ama bugün bize cenneti yaşatıyor. Üzerinde söylenecek tek bir olumsuzluk yok. Tanrı ondan bize gösterdikleri için razı olsun.Anelka hakkında da benzer şüphelerim vardı, hâlâ da toptan silinmiş değil. Ama attığı gol sonrası gülümsemesi bugüne kadar onun yüzünde hiç görmediğimiz bir haldi. Fenerbahçe onu başka biri mi yaptı bu kadar kısa sürede? Ve biz bu ihtimali hiç düşünmemiştik. Özür diliyorum Ve Ribery. Henüz sahada bir şey görmedik. Ama Rize yolunda gördüklerim hiç akla gelmeyeni anlatıyordu. Böyle bir transfer, paralarını alamayan oyuncuları huzursuz edebilir diye düşünüyorduk. Uçakta ve tüm seyahat boyunca Kaptan Bülentin onunla nasıl ilgilendiğini, şakalaştığını, hazırladığını, rahatlattığını, evinde hissettirdiğini görmenizi isterdim. Takımda yer bulamayan bir efsane, yeni ümitle nasıl ilgileniyordu. Görmeliydiniz. Kendinizi çok iyi hissederdiniz. Ve belki güvenmeyi öğrenirdiniz. Ben öğrendim. Temelsiz olmayan şüphelerim beni önyargılara itmiş olabilir. Bunun için özür dilerim. Konu olanlardan ve şüpheye düşürdüklerimden. Güvenmek Zaragozanın, Barcelonaya yenildiği maçın sihrine kapılmamalı. Zaragoza gizli liberosuz oynamadığı için sorunlar yaşıyor olabilir. Tam bir 4 süpürücülü oynuyorlar ve bunu da çok beceremiyorlar. Dolayısıyla özellikle çizgi halinde yakalandıklarında zorlanıyorlar. Ama maçı koparan kendi kalelerine attıkları ve bariz ofsayt olan iki goldür. Maç böyle koptu. Yoksa zordu. Öte yandan La Ligada kolay gol yeseler de Avrupada kendi evlerinde 1, deplasmanda 2den fazla yememişler. Daha iyi ve kontrollü oynuyorlar. Bu açıdan özellikle İstanbuldaki maçta Fenerbahçe rakibi açmakta zorlanacaktır. Barça kandırmasın Fenerbahçenin burada iki silahı var. Başta duran toplar. Fenerbahçe, Manchestera Old Traffordda birisi geçersiz 3 korner golü atabilmiş bir organizasyona sahip. Bu yine en büyük silah olacak. Diğer silah ise Serhat, Anelka ve Tuncay gibi savunma arkasına kolay sarkabilen oyuncular. Bunları işletebilmek için Alexi markajdan kurtarabilmek gerek. Yani sık sık oyundan kaybolma lüksünü ona tanımak gerekli. Serkan ve Aurelionun yokluğunda bunun nasıl sağlanabileceği Daumun önünde duran en önemli sorun. Daum bunu çözebilirse Fenerbahçe burada kazanacaktır. Ama bir İspanyolla karşı karşıyayız.Yani ilk maçtaki sonuç ne olursa olsun ikinci maç yeni yepyeni bir oyun olacak. Hiçbir ilk maç sonucu, bir İspanyola karşı kesin avantaj anlamına gelmez. Bunu bu sene Trabzonla yaşadık. Zaten Avrupada yaşamayan yok. Soğukkanlı olmalı. Hiç uyumamalı. mdemirkol@milliyet.com.tr Duran toplar