08.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:
Mademki siyaset futbolun içinde; söz muhalefette: axspo022.jpg NEDEN MUHALEFET: Biz, futbolun Ankara'dan yönetildiğinden şüpheleniyorduk; Hükümet yalanlıyordu. Biz emindik... Yanıt netti; "Hayır".Hayırda hayır vardır diyerek ve ağlanacak halimize gülerek, ne güzel yuvarlanıp gidiyorduk.Bir seçim daha gelip çatmıştı ve futbolda yine o "şuyuu vukuundan beter" şüphe vardı... Vardır, yoktur... Azdır, çoktur...Değil mi ki, futbollu cümlelerin içine "siyaset" kelimesi yerleştiriliyordu; "iktidarı denetlemek bizim değil, muhalefetin boynunun borcudur" diyerek çıktık yola... Önceliğimiz yoktu... Kimseyi ayırmadık. Derdimizi anlatmaya çalışırken ilk "olur", ANAP Başkanı Erkan Mumcu'dan geldi, teybimizi ona doğrulttuk. Sayın Mumcu sayesinde gördüğümüz ilk siyasi parti genel merkezinde, tüm protokolden bihaber şekilde, bir yandan siyasetin futboldan nasıl "çıkacağını" konuşup bir yandan top sektirerek, Terim'in, Daum'un, kulaklarını çınlatarak, en zalim paradokslara nanik yapmak da varmış kaderde. Ankara spor servisi sorumlumuz sevgili Cemal Ersen'in emekleriyle yaptığımız bu sıra dışı söyleşi iki bölümden oluşuyor. Birincisi; bir muhalefet partimizin genel başkanı Hükümet'in Federasyon seçimlerine "düzenleyici katkılarını" nasıl değerlendiriyor?İkincisi; bir muhalefet partisinin genel başkanı futbolumuz, kulüplerimiz, teknik direktörlerimiz, futbolcularımıza ilişkin hangi fikirlere sahip bulunuyor?Hükümet futbolu seviyor... Malum; demokrasilerde muhalefetsiz iktidar olunmuyor. EG. Garip değil mi?.. Siyasetin futboldaki sınırlarını, futbolun iplerini tutma merakını, maniplasyonlarını, organizasyonlarını, sudaki balıktan, havadaki kuşa kadar herkese sorduk da bir tek muhalefeti unuttuk. Ben bir kere futbolda özerkliği getiren siyasi partinin genel başkanıyım. Türkiye'de sporun devlet tekelinde olduğu döneme son veren parti benim partim. Dolayısıyla futbolun özerkliğini savunmak benim için kurumsal bir görev de aslında. Sorumluluğum var. FUTBOLA SİYASETİN MÜDAHALE ETTİĞİ AŞİKARDIR. Bunda kuşku yok. En açık kanıtı şudur, şahsa özel kanunla getirilen futbol federasyonu başkanlarında üniversite zorunluluğu getireceksiniz, hukuka aykırı düzenleme yapacaksınız, sonra da siyasi müdahale yok diyeceksiniz. Buna kimse inanmaz. Sadece futbola değil, spora da müdahale edilmektedir. Bakın futbol bir endüstri. Ve büyük bir ekonomi. Yani futbol üzerinde oynanan siyaset oyunu aslında bir "power game"... Yani sportif bir oyun değil, kuralları olan bir oyun değil, esas mesele milyar dolarla ifade edilen bir ekonomik hacmi, kimin, hangi iradenin, nasıl yöneteceği meselesidir. Burada söz sahibi olmak arzusu bazen siyasetçileri baştan çıkarabiliyor. İktidarın ihtirasa dönüştüğü durumlarda bunun örnekleri vardır. Futbol siyaset dışı kalmalı. Bu verimliliği de artırır. Çünkü spor neresinden bakarsanız bakın özünde yarışma olan bir şeydir. Yarışma kavramının olmadığı bir yerde spordan söz etmek zordur. "Yarışma yoksa, spor yoktur". Yarışmayı bozucu, haksız rekabet yaratıcı, fair playi ortadan kaldırıcı müdahaleler, kimden gelirse gelsin sporun doğasını bozar. Verimliliği, gelişmeyi engelleyici sonuçlar doğurur. İştah açan milyarlar Bakıyorsunuz, kulüpleriniz ekonomik açıdan devlete bağımlı, kulüp yöneticileriniz devlete bağımlı, böyle bir noktada siyasetçinin en ufak bir iması ve göz kırpması bile, yasa çıkarmak kadar etkili müdahale anlamına gelebilir. Hasan Doğan benim de çok sevdiğim bir insandır. Başbakanla dostluklarına bir şey söyleyemem. Ama Hasan Doğan'a söylediğimi, çok samimi olarak burada bir kez daha tekrar edeyim; bu iş kendisine de zarar veriyor, kendisi üzerinden siyasete de zarar veriyor, dolayısıyla spora da zarar veriyor. Bence, gerçek her ne olursa olsun, "algılamanın" böyle oluştuğu bir ortamda, bu sürecin dışında kalmalıdır Hasan Doğan. Ben hükümetin futbolun içindeki temsilcisidir demiyorum. Bunu demek için bir takım delillere ihtiyaç vardır. Ben böyle algılanıyor olmasına işaret ediyorum. Bu algılanma, federasyon seçiminde somut sonuçlar yaratıyor. Hem kendisi için, hem dostları için iyilik yapmış olur olayın dışında kalarak. Hasan Doğan çekilmeli Siyaseti spora müdahale ettirmemek, iktidarların görevidir. İktidarın müdahale etmediği yerde, hiç kimse müdahale edemez. Dolayısıyla iktidar spora müdahale etmemek konusunda samimi bir duruş göstermelidir. Sporun kendi mekanizmalarına bırakmalıdır gelişmeleri. Sporun kendi mekanizmaları yanlış sonuçlar, spor açısından da Türkiye açısından da zararlı sonuçlar üretebilirler. Bu dahi siyasetin müdahalesinden daha iyidir. Çünkü spor, ancak kendi yanlışını kendisi düzelterek doğru bir noktaya gelebilir. Sporun mekanizmalarına güvenmeliyiz Siyasette demokratik bir düzen gerçek anlamda işlemediği için, bunun yansımaları sporda kendisini gösteriyor. İş adamlarımız da başbakanla görüşebilmek için kuyruk oluyorlar. Dolayısıyla iktidarın tayin edici bir güce sahip olması, herkesi bir hizaya getiriyor. O yüzden siyasetin bu işe karışmamak yönündeki samimiyetini ve tutarlılığını çok açık bir biçimde göstermesi gerekiyor. Normalden çok daha hassas olmalı böyle bir devreden geçerken.Yansızlığı ısrarla vurgulamak lazım. Siyasetçi iktidarı bir hak olarak değil, bir emanet olarak görmeli. İktidar sadece sporda değil her alanda bozucu bir etki yapıyor maalesef. Ünlü bir sözdür; "İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar"... Futbolda da , her alanda da iktidarları mutlaklaştıracak eğilimlerden kaçınmamız gerekiyor. Hoyrat değil, aşırı hassas olmalıyız Futbola siyasetin müdahalesini isteyenler, siyasi hayatımızdaki ihtilal çağrısı yapanlara benziyor. Devlet sporu iki amaçla kullanmalıdır. Bir, insan sağlığı ve bedensel gelişim amacıyla, iki sosyal barış tesis edici bir kolektif oyun amacıyla... Spor oyundur ve her oyun barışcıldır. Savaşmamak için oyun oynarız. Toplumsal barışın teminatıdır spor. Bireyi topluma kazandıran mekanizma olarak işlev görmelidir. Oyun, savaşmamak içindir Düzenli olarak hiç spor yapmadım maalesef. Bütün çocuklar gibi ben de top oynamaya meraklıydım. Doğrusu çok iyi oynayamazdım. Top benim olduğu zaman takımda yer alabilen bir futbolcuydum yani. Ama çocukluğumdan beri futbolu sevdim. Yalvaç'da ekim alanları, harman sonrasında bizim futbol sahamızdı. O zamanlar radyodan izliyorduk maçları. En çok aklımda kalan Orhan Ayhan'ın anlatımı. Benim çocukluğum Cemil Turan efsanesine rastlar. O yüzden Fenerbahçeli oldum. Hâlâ da öyle. İnsanın bir takımı tutması başkalarına düşman olması anlamına gelmez. Bana da öyle geliyor. Ama kızdırmak, şakalaşmak doğal. En çok Mesut (Yılmaz) beyle kızdırırdık birbirimizi. Başıma kaza da geldi bu konuda. Beşiktaş maçı ile ilgili bir hareket yaptım (yaprak patlatır gibi). Fragman oldu televizyonlarda. Ekin tarlasında oynardık Fatih Terim başlı başına bir başarı öyküsüdür. Adana sokaklarında top oynayarak hayata başlamış bir adamın Milan kulübüne teknik direktör olması bence, şapka çıkarmamız gereken bir başarıdır. Sahip çıkmamız ve çoğaltmamız gereken bir başarıdır. Onun için Fatih Terim bir şeyi yanlış yapıyorsa da, yanlışları konusunda daha hoşgörülü olmamız gerektiğini düşünüyorum. O benim için bir sembol. O UEFA Kupası'nı kaldıran ender bir insan. Galatasaraylılar formayı görüp övünsünler, bu onlar için bir hak. Ama ben formanın içindeki adamın benim gibi bir adam olduğunu görüyorum. TERİM'E ŞAPKA ÇIKARILIR Ben Fenerbahçeliyim... Ama Daum'a, Terim'e baktığımdan daha az hoşgörüyle bakarım. Hatta tam tersine, ben Daum'un yıllardır sömürülen Türk duygusallığını belli bir biçimde sömürdüğünü diyemeyeceğim ama "kullandığını" düşünüyorum. "Oynadığını" düşünüyorum. Bizim ayranımızın kabardığı yerleri bilen bir adam olarak, zaman zaman oraları "üflediğini" düşünüyorum. Yaptığı işlerden bu çok net gözüküyor. CHRISTOPH DAUM DUYGUSALLIĞIMIZI KULLANIYOR MUMCU'DAN FUTBOLUN SİYASETİ Fenerbahçe kulübü uzun dönemli bir projeksiyon kurdu ve yıllara yayılan planlı bir süreç yaşadı. Aynı şeyi yapacak her kulüp aynı başarıya ulaşabilir. Kulüp yöneticileri bence şunu yapabilmeli. "Gelecek üç yıldaki önceliğimiz şampiyonluk değil" diyebilmeliler. Bu şampiyonluğu istemiyoruz, şampiyonluk için yarışmayacağız anlamına asla gelmez. Ama önceliğimiz bu değil demek mümkün olmalı. YÖNETİCİ "ÖNCELİĞİMİZ ŞAMPİYONLUK DEĞİL" DİYEBİLMELİ Sporu yapmakla seyretmek arasında fark var. Bence seyirlik sporları destekleme yerine spor yapmayı destekliyor olmak gerekir. Spor yapabilen insanların seyirlik spor üretmesi kendiliğinden gelişen bir süreç olarak işlemeli. Spor, salt bir seyirlik oyun olarak kalırsa oradan fanatizmin doğması olasılığı çok yüksektir. Sporun halka yansıması sadece rekabet; hatta rekabet bile değil fanatizm olur sonuçta. SPOR "SEYİRLİK" KALIRSA FANATİZM OLUR Bence spor hizmetleri kamu hizmeti olarak telakki edilebilir. Çünkü toplum sağlığı ile bire bir ilgilidir. Vergisizleştimek verimliliği artırır. Önemli olan devletin bulduğu her yerden vergi alması değildir. Spor ekonomisini büyütmek, Devlet'in spordan vergi tahsilatını büyütmekten daha önemli ve daha öncelikli olmalıdır. SPORU VERGİDEN ARINDIRMAK LAZIM Kulüp başkanlığının iktidara yakınlaşmak için yapılan bir görev olduğu dönemleri de yaşadık.Bugün de örnekleri var. Rantı paylaştıran iktidar, siyasi yağmayı düzenleyen iktidar olduğuna göre, iktidar gücüne yakın durmak için kullanılan bir araca dönüştürüyoruz futbolu. Türkiye'nin böyle bir kültürü var. Zihnimizin bir köşesinde yaşayan bu kültür, Atatürk'ün büyük devrimi Cumhuriyet ile egemenliğin sadece kendisine ait bir hak haline geldiğinin farkında olmayanlar bu zincire katılmaya çalışıyor. Değiştirmemiz gereken şey bu kültürdür. FUTBOL İKTİDARA YAKINLAŞMA ARACI DEĞİLDİR Bakanlığım sırasında Amerikan basket takımı Dream Team'in Türkiye'ye gelmesi için 250 bin dolarlık sponsorluk yarattım bakanlık tanıtma bütçesinden. Aynı tanıtım için yüz katı para ödemek gerekir. İşte sporun tanıtımdaki yaratıcı katkısı bu. Ben Küba'da Türk olduğumu anlayınca Hasan Şaş, Türkiye, Galatasaray diye bağırıyorlardı. Bali'ye gittim, Brezilya - Türkiye maçını bana anlatan Açe'li garsonlarla futbol konuştum. Bu müthiş bir şey. Dünya insanının kalbine spor ve sanatla gidildiği gibi hiçbir şekilde gidilemiyor. Bunu siyasetçiler yapamıyor işte. İNSANIN KALBİNE SPOR VE SANATLA GİRİLİYOR FENERBAHÇE, BEŞİKTAŞ VE TRABZONSPOR'A "ANAP SELAMI" Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçında çok utandım. Şükrü Saracoğlu Stadı'nda tribünden olağanüstü küfür yağıyordu. Devlet adamlarının siyasetçilerin, orada o fiil işlenirken, olağan bir şeymiş gibi sessiz bir şekilde oturmalarını olayı meşrulaştırmak olarak gördüm ve çıktım. Gösterebileceğim tek tavır buydu. Üç yıl önce yaşandı bu olay. O günden bu güne çok değişti Fenerbahçe Stadı. En az küfür edilen bir stad haline geldi. Bir Fenerbahçeli olarak bununla da iftihar ettiğimi söylemeliyim. FENERBAHÇE İLE İFTİHAR EDİYORUM Bir Daum'a gösterilen anlayışın ve açılan kredilerin Türk hocalarına açılmamasını çok büyük bir üzüntüyle karşılıyorum. Örneğin Rıza Çalımbay benim için çok büyük bir üzüntü kaynağıdır. Bazen Beşiktaş Kulübü'nün sırf Rıza'ya yaptıkları yüzünden başına geleni hak ettiğini düşünüyorum. Fenerbahçe tribününde Rıza Hoca için açılan pankarttan utanmıştım. Çok dua ettim Rıza için. "İnşallah takımını şampiyon yapar" diye de dua ettim. Fenerbahçe bir sene, iki sene şampiyon olmazsa benim için bir şey olmaz, ama ben bu ülkede kapıcı çocuklarının, yoksul çocuklarının çok büyük başarılara imza atabileceklerine inanmalarını istiyorum. BEŞİKTAŞ RIZA HOCA'NIN "AH"INI ALDI Trabzonspor'un yıllardır şampiyon olmayışı benim için üzüntü verici bir şeydir. Gelecek sene mi, sonraki sene mi, inşallah Trabzonspor şampiyon olsun. Bunu Fenerbahçe'nin şampiyonluğundan daha fazla istiyorum. Çünkü Anadolu'nun ben de yapabilirim, ben de başarabilirim demesini istiyorum. Hemen arkasından Sivas'ın Erzurum'un, Antalya'nın, İzmir'in, Ankara'nın "Ben de başarabilirim" demesini istiyorum. Diyemiyorlar... TRABZON ŞAMPİYON OLSUN İSTERİM