28.10.2022 - 09:09 | Son Güncellenme:
UEFA Avrupa Ligi B Grubu'nun 5'inci haftasında Fenerbahçe, Rennes'i konuk etti. Heyecan dolu müsabaka sarı-lacivertliler için oldukça kötü başladı ancak Jorge Jesus'un hamleleri ile birlikte Fenerbahçe rakibine sahayı dar etti. Sarı-lacivertliler 3-3'lük beraberlik sonrası liderlik yarışını son haftaya taşıdı. Spor yazarları, UEFA Avrupa Ligi'nde haftanın maçı seçilen Fenerbahçe - Rennes karşılaşmasını değerlendirdi.
Milliyet Gazetesi'nin usta kalemlerinden Ercan Güven, Rennes Teknik Direktörü Bruno Genesio'nun ikinci yarıda yaptığı Steve Mandanda - Doğan Alemdar değişikliği hakkında çarpıcı bir iddiada bulundu. İşte Fenerbahçe - Rennes müsabakasına dair yapılan değerlendirmeler...
MUTLU MUYUZ? / ŞANSAL BÜYÜKA
Mutlu muyum; Hayır… Mutsuz muyum; gene hayır… Niye mutlu değilim, anlatayım; Jorge Jesus gibi kurt bir hocanın çalıştırdığı Fenerbahçe, Rennes takımının atletik özelliklerini, hızını, rakip kaleye çok çabuk gelişini ve kenarları çok iyi kullandığını bilmesine rağmen kendi savunmasının kenarlarını niye “mayınlı bölge“ ilan etmedi, niye ekstra önlem almadı, anlamadım…
Fenerbahçe başlangıçta kenarları, özellikle Lincoln’ün sol kanadını o kadar boş bıraktı ki, Rennes’li oyuncular “istediğim bir göz, Allah verdi iki göz“ demeye başladılar… Çok hızlı geldiler, asiste dönüşen paslarını da asla kaleye paralel ya da kaleci Altay’ın müdahale alanına atmadılar… Hep geriye kestiler ve kestikleri alanda gol vuruşunu yapacak mutlaka bir ya da iki Rennes’li oyuncu vardı…
Rennes’li oyuncular her gol vuruşunu çok rahat yaptılar… Çünkü Fenebahçe stoperlerinin önünde Arao ya da Crespo bu gol vuruşlarıda hiç yoktular... Rannesli oyuncular cetvel ellerinde gibi ölçtüler biçtiler, vurdular… İçimizi acıtsa bile kabul edelim ki bu golle sonuçlanan vuruşlar kalitenin zirvesiydi…
Fenerbahçe seyircisi gollerden sonra kaleci Altay’a neden homurdandı, anlamadım… Bırakın Altay’ı B.Münih kalesinden Neuer‘i getirip koysanız, gol olan bu vuruşları gene çıkartamazdı… Kabul edelim ki; şans da Rennes‘den yanaydı.. İlk yarıda 4 atak yaptılar, 3 gol attılar… Neredeyse tam isabet...
Açık konuşalım; Rennes 3-1‘i yeterli görmüş olacak ki, ikinci yarıda bu skoru korumak adına adeta üstüne yatmak istedi… İşte Fenerbahçe‘nin inadı ve yenilgiye isyanı burada devreye girdi… Jesus‘un diğer maçlara oranla biraz daha erken gelen dört değişikliği Fenerbahçe‘ye ekstra bir hamle gücü de kazandırdı…
Çok uzun bir aradan sonra oyuna girme şansı bulan Zajc‘ın çatala takılan frikik golü, belki de futbolun adaletiydi… Jesus‘a “yeter artık bu kadar ihmal edilecek oyuncu değilim“ mesajıydı…
Emre Mor‘dan bir önceki maçtan gelen “iyileşme sinyalleri“ Rennes maçında da devam etti… Biraz daha süre olsa, Fenerbahçe Türk futbol tarihine geçecek bir mucizeye imza atabilirdi… Ama 3-0‘dan sonra 3-3‘ü yakalamak camiayı mutlu etmeye yetti… Maç sonu sosyal medyaya baktım “Fenerbahçe yıkılmaz“ mesajları havada uçuşuyordu…
Rennes maçında şunu gördük… Futbolda kim daha atletikse, kim daha çabuk ve hızlıysa, en önemlisi kaleye en kısa sürede kim gidiyorsa, o takım rakibine oranla çok daha şanslı oluyor… Rennes, Fenerbahçe‘den daha kaliteli ve daha atletik bir takım… Unutulmasın; sadece önde oynayan üç oyuncularının toplam maliyeti tam 70 milyon euro…
Fenerbahçe bu beraberlik ile grup birinciliğini tehlikeye soktu… Buna rağmen mutsuz değilim… Neden değilim; meslek hayatımda Avrupa takımları karşısında 3-0 yenik duruma düşen, hatta daha fazlasını yiyen, milli takım dahil çok takımımızı gördüm… Ama ben gene meslek hayatımda bir Avrupa takımı karşısında, 3-0’lık ağır yenilginin altından kalkıp skoru 3-3’e getiren bir Türk takımını ilk defa gördüm…
NAZAR DEĞMESİN / ERCAN GÜVEN
Tahtaya vurup “nazar değemesin” demekten başka yapacak bir şey yok Fenerbahçe için. Çünkü çok büyük iş başardı Sarı-Lacivert takım. Rennes gibi bir rakibi deplasmanda berabere kalıp Kadıköy’de 0-3’den 3-3 getirmek, grup lideri olup son 16’ya play-ofsuz katılmakla eş zorlukta.
Hatırlayın, Jorge Jesus ilk maçtan önce “Fransa Ligi altıncısı olmak kolay değil” demişti Rennes’in gücünü belirtek için. Lakin Kadıköy’e geldiğinde Ligue 1’de dördüncülüğe yükselmişti Rennes. 12 maçtır yenilmiyordu. En formda süreçlerinden birini yaşıyordu atletik takım.
Ama Fenerbahçe “bitti” demeden bitmiyordu maçlar.
Henüz maçın dördüncü dakikasında rakibe doğru dürüst teması bile olmayan Arao’ya sarı kart gösteren Sırp hakem Fenerbahçe’ye işin hiç de kolay olmayacağını belli etti.
Gerçekten de bir dakika sonra Fenerbahçe’nin çıkarken kaptırdığı top Gouiri’nin ayağından rakibin ilk golüne dönerken Rennesli futbolcu İrfan Can’ın ayağına bastı ama hakem bunu görmezden gelip golü verdi. Oysa 28. Dakikada orta sahada İrfan Can rakibin ayağına basınca Fenerbahçe ikinci sarı kartını yedi.
Elbette 1-3 biten ilk yarının tek sebebi hakem değildi. Rennes çok hızlı ve sert oynayan, Fenerbahçe kalesinde Pirana balıkları gibi çok çabuk çoğalan, kaleye de birkaç pasta gidebilen bir takımdı.
Biraz da şanslıydı. Beş kere geldiler Fenerbahçe kalesine dördü gol oldu, gollerin biri sayılmadı, sadece bir şutları dışarı çıktı.
İşin ilginç tarafı Fenerbahçe geri düştüğünde bile kötü oynamıyordu. Ama şanslarının yanı sıra Fenerbahçe’nin öne çektiği üçlü savunmasını çözebilecek ayağa pas, sürat ve çabukluğa sahiptiler.
Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki tek golü İrfan Can’ın kullandığı serbest vuruşa Valencia dokunuşu ileydi ama İrfan Can’a yapılan faul ceza alanı çizgisi üzerindeydi, bir karış ötesi penaltıydı zaten. Geriye düşse de asla oyundan kopmayan Fenerbahçe’nin 1-3 mağlup durumda olsa da devreyi umutla kapatmasına sebep oldu bu gol.
İkinci yarıya bazı Jesus uyarılarıyla çıkmış olmalıydı Fenerbahçe… Rennes artık üçlü savunmanın arkasına o kadar kolay sarkamıyordu. Bu sırada Rennes teknik direktörünün bir fantezisi Fenerbahçe’yi daha hırslandırmış olmalı. Sakatlığı falan olmayan kaleci Mandanda’yı genç Türk kaleci Doğan Alemdar ile değiştirdi. Zajc’ın ikinci golünden sonra bayağı pişman olmuştur hani. Hele Emre’nin beraberlik golü ardından. Bizde olsa adamın teknik direktörlük hayatını bitiririz emin olun.
Değişiklerden sonra başta Emre Mor’un performansı ile Fenerbahçe maçı bir süre tek kaleye çevirdi. Gerçi Rennes güçlü takımdı ve yapmak istediğinde tehlike yaratabiliyordu. Ama önce güvenli oyunu tercih edip riske girmedi, sonra Fenerbahçe tehlikeli olmasına izin vermedi.
Arda’nın Lincoln yerine oyuna girdiği dakika Zajc’ın müthiş serbest vuruşu skoru 2-3 yaptı ve oyunun bitmesine hala on dakika vardı. Ardından Emre Mor’un golü ile gelen beraberlik Fenerbahçe’nin son yirmi dakikaya sıkıştırdığı müthiş oyununun ödülleriydi.
Tarih tekerrür etti Kadıköy’de.
ÇOK GÜÇLÜ MESAJ / MEHMET DEMİRKOL (FANATİK)
Rennes 4-3-3 temel dizilişiyle sahadaydı. Öndeki 3’lü Fenerbahçe stoperlerine yakın durdu.Hem hücumda hem savunmada... Arkadan Majer de bu 3’lüyle mesafesini hiç kaybetmedi ve kendisini harika boşa attı.Çok hareketli, çok hızlı bir tek pas oyunuyla baş döndürdüler. Genesio, iyi çalışmış ve ilk maçta 4-4-2'sinin yaşadığı sıkıntıların çözümünü bulmuş gibiydi. Rennes ve Fenerbahçe’nin temel oyun fikirleri birbirine benziyor aslında. Ama onlar hep bir adım daha önde ve bir adım daha hızlıydı. Ve hücumda tek pas oyunları daha gelişmiş. Böyle olunca Fenerbahçe’den farklı olarak, şutu çeken oyuncular hem demarke hem de doğru vücut duruşuyla topla buluştu. Ne olduğunu anlamadan maç 3-0’a geldi. Kolay şutlar olmadığını bilerek Altay’ın da olaya müdahale edemediğini söylemek lazım.
YENİLGİYİ KABULLENMEMEK
61’de Jesus’tan 4-4-2 hamlesi geldi. Özellikle Emre’nin sağ kanata müthiş bir akışkanlık getirdiğini söylemek lazım. Zacj ve Arda’nın dahli ise topla ilişkiyi çok daha iyi yaptı. İlk yarıda Rennes ne kadar üstün gözüktüyse 61’den sonra da Fenerbahçe daha gelişmiş bir ekip oldu. Tek eksik hücum alanındaki akışkanlığı ve beceriyi artıramamak olmasına rağmen 3-0’dan 3-3’e dönebilmek gerçek bir meydan okuma. Fenerbahçe bu sene sık sık yaptığı gibi çok güçlü bir mesaj verdi. Bu seviyede bu kadar kötü başlayıp Rennes’i 2. kez toplam 5-0’dan yakalamak, yenilgiyi asla kabullenmemek... Bu çoktandır unuttuğumuz bir Fenerbahçe.
FENERBAHÇE RÜZGARI / FAİK ÇETİNER (FANATİK)
Maçın zorlu geçeceğini biliyorduk ama Fenerbahçe’nin ilk yarım saatte 3 gol yiyeceğini tahmin etmiyorduk. Jesus’un ani ataklarla oynayacağını bildiğimiz rakibi karşısında 3’lü savunma ile oynayıp, Lincoln’ü sol kanat savunmacısı olarak sahaya sürüşü tartışılırdı. Tecrübeli Rennes ilk 45 dakikada ani ataklarla 3 gol birden buldu. Umutlar tükenmiş gözükürken gelen Valencia'nın golü, ikinci yarı için moral oldu. Jesus ikinci devreye yine hamle yapmadan başladı. Rennes’in ikinci yarı geriye yaslanmasıyla Fenerbahçe'nin baskılı oyunu son yarım saat hamleleri ile müthiş bir geri dönüşüne imza attı.
HELAL OLSUN
Pedro, Arao, İrfan Can ve Gustavo (sakatlandı) çıktılar, yerlerine Emre Mor, Batshuayi, Zajc (nihayet, golünü de attı) ve Alioski oyuna girdiler. Bu hamleler ile sahneye müthiş bir Fenerbahçe çıktı. Zajc’ın golü, "Bu maç kaybedilmez" mesajı oldu. Son hamle Arda Güler oldu. Ardından Emre Mor’un golü geldi. Son yarım saatte Kadıköy’de Fenerbahçe rüzgarı vardı. Bu maç aslında yazılacak değil, yaşanacak bir 90 dakika olarak tarihe geçmiştir. Terini akıtanlara helal olsun...
AKSİYONU BOL BİR MACERA YAŞATIYOR FENERBAHÇE / UZAY GÖKERMAN (SKORER)
Duygular bu kadar gel gitler içinde dalgalanırken taraftar; karşılaşma içinde zaman zaman içini kemiren çok zor anlar yaşasa da sonu hep kucaklaşmayla, coşkuyla gelen gollerle olan biten tüm sıkıntıları unutup, ileriye hep umutla, kıvançla, mutlulukla ve daha önemlisi daha özgüvenle bakıyor.
Hiç kuşku yok ki 30 dakikada skor 3-0 olunca herkes kendine “ne oluyor şimdi?” diye sormuştur. Peki ne oldu? Gerçek hangisi? Fenerbahçe’nin 3-0 geri düşmesi mi yoksa oradan geri dönmesi mi gerçek? Fransız takımı 30 dakikada 3-0 yapabilecek bir takım mı?
Evet, tüm takım oyunlarında hatta tenis gibi bireysel mücadelelerinde oyunun kırıldığı, işlerin tamamen geri gittiği ve ne yaparsan yap topun kalenin içine girdiği zamanlar vardır.
İşte o ilk 30 dakika böyle bir dönemin acı reçetesiydi. Dikkat edin “reçete” kelimesini kullanıyorum; yani yaşanan büyük bir travmaysa da çaresi olan alternatifi içinde gösteriyordu. Fenerbahçe’nin en temel sorunu sahaya çıkan ekibin mücadele gücünün çok düşük kalmasıydı. Gücü belirleyen şey aynı zamanda sahadaki dizilimdi. Maç öncesi basın toplantısında İrfan Can’ın teknik direktörüne yönelttiği soru aslında anlamlıydı. Hocasının cevabından bunun mizansen olmadığı anlaşılıyordu.
Demek futbolcu grubunun kafasını meşgul eden bir gerçeklik var ortada; rotasyon. Mesele sadece maçtan maça yapılan değil; bugün de sonucu değiştiren karşılaşma içindeki rotasyondu.
Ve sadece oyuncu değil, dizilim rotasyonu da takımın senkronizasyonuna etki ediyor bu bir gerçek. 3’lü savunmanın sağında ve solunda oynayan oyunculara hem savunma hem hücum anlamında büyük bir iş düşüyor. Osayi ilk yarı savunmada özellikle ofsayt çizgisini bozma anlamında çok aksadı. Lincoln’ün de geri gelişleri... Son birkaç maç Fenerbahçe’nin orta alanına Crespo ile birlikte inanılmaz katkı ve mücadele gücü veren bir başka oyuncu daha vardı, İsmail Yüksek. Onun yerine oynayan Arao’nun Fransız takımının orta alanı karşısında çok zayıf kaldığını söylemek gerekiyor.
Pedro’yu genelde Avrupa maçlarında tercih ediyor Jesus. Ancak oyuncu bir türlü seviyesini yükseltmeyi başaramadı. Bu saydığım oyuncular 3-0 geriye düşmenin elbette sebebi değillerdi; sorun Fenerbahçe’nin bu bölümde takım uyumunu bir türlü kuramamasından kaynaklanıyordu.
İleri çıkarken kaptırılan toplar, hatalı oyuncu tercihleri, savunmada dizilim hataları, hakemlerin katkısı ve Rennes’in inanılmaz şansı derken goller yağmur gibi gelmeye başladı ve bir anda skor 3-0 oldu. Tabii bir 60 dakika daha vardı ve eğer bu 3-0 gerçek değil fragmansa filmin geri kalanında daha heyecanlı şeyler yaşanacağı muhakkaktı ki öyle de oldu.
'HATASINDA ISRARCI OLMAYAN BİR TEKNİK DİREKTÖR'
Jesus hatasında ısrarcı olmayan bir teknik direktör. Bu maç bize bir kere daha gösterdi tüm oyuncuların sahada yaptıkları ve yapamadıklarını çok iyi takip ediyor; yetinmiyor müdahale ediyor. Valencia’nın fitili ateşleyen golü ile takım savaşacağının ve geri adım atmayacağının sinyalini verirken, teknik direktöre de sahadaki 11’e bir şans daha verme opsiyonu sunuyordu. İkinci yarının ilk 15 dakikasına kadar Jesus’un sabrının nedeni de bu olmalıydı.
Gustavo sakatlanmasaydı 4’lü savunmaya yine de dönecek miydi bunun cevabını bilemeyiz ancak oyunun kader anlarından biri de dizilimin değişmesiydi. Oyuncu değişikliklerinin sonrasında orta alanda da yeni bir tandem vardı artık ve biz bunu geçen seneden de biliyoruz; 26-27 ikilisi İsmail Kartal’ın en önemli kozuydu. Jesus yaptığı transferlere öncelik vererek bir anlamda Zajc’ı kulübeye zincirledi. Geri planında başka nedensellikler de var mıdır bilmiyorum. Varsa da bunu da Jesus’un iyi yönettiğini futbolcunun oyuna girmesi ve her zamanki gibi çalışkanlığıyla, golünü atmasıyla bir kere daha anlamış olduk.
Zajc bu ülkeye gelmiş en karakterli ve profesyonelliği ile ders veren oyunculardan biri. Büyük bir şans. Onu Fenerbahçe’de tutmayı başarmak gerekiyor. Ancak ülkemizin futbol atmosferinin içinde bu tip oyuncular göze batmadığından, yıldızlaşamıyor ve kamuoyu üzerinde çok daha etkili olan ama popülerliği ile futbol bilgileri ters orantılı ulemalar tarafından da “vasat” olarak etiketlendiğinden formayı hep aslanın ağzında bulabiliyor.
Zajc ilk geldiği sezon Fenerbahçe yine talihsiz bir dönemden geçiyordu ve bir Beşiktaş deplasmanında 3-0 geriye düşen karşılaşmayı geri çeviren aktörlerden olmuştu. Rennes maçının da önemli kahramanıdır. Büyük bir ihtimalle bir sonraki maç yine yedek soyunacak ve takım iyi gittiği sürece orada kalmaya devam edecek. Ne zaman takımın ona ihtiyacı olacak yine sahaya çıkıp gereğini yerine getirecek. Hayatın içindeki nice isimsiz aktörler gibi... Evet bu bölümde gerçekler bir bir ortaya dökülmeye başlamıştı. Fenerbahçe zaten oyunun hakimiydi. Zaman zaman Rennes takımı topla oynuyor gibi görünse de bunun aktif dinlenme olduğu çok açıktı.
'EVET GERÇEK F.BAHÇE İŞTE BU'
Jesus’un takımı rakip alanda oynuyor, orada topları kapıyor, hızlı hücumlarla tehdit oluşturuyordu. İşte bu futbolu izlerken artık “evet gerçek Fenerbahçe işte bu” diyorduk. Bu maçta Arda Güler’i 78. Dakikada oyuna almak da bir başka teknik direktörlük hamlesiydi. Farkındaysanız bu yazının içinde de Zajc bahsinde bir Jesus eleştirisi yapıyorum, sezon başında çok daha sert yazıyordum. Arda Güler’i yedek oturtmasını doğru bulmadığımı tekrar tekrar her fırsatta eleştiriyorum. Bazı oyunculara da daha fazla forma şansı vermesini...
Ancak haftalar ilerledikçe Jesus’un sahada yaptıklarını takip ettikçe eleştirinin duygusal tarafını bir kenara bıraktığımı da belirtmem gerekiyor. Çünkü böylesi zorluk seviyesi yüksek bir maçta genç oyuncuyu tam da olması gerektiği anda oyuna alıyorsa burada başka bir şey olduğunu görmek gerekiyor; bizim daha önce görmeye alışkın olmadığımız türden.
Fransa’da 2-0’dan İstanbul’da 3-0’dan geri gelerek bir anlamda Fransız rakibinin aklını yerinden oynatan Fenerbahçe’nin Avrupa’ya da bu sezon bir kere daha çok önemli bir mesaj gönderdiği ortada. Klasik tabirle Fenerbahçe bitti demeden bitmez anlayışını maç maç rakiplerinin hafızasına kazıyor. Rennes takımının attığı 3 gol dışında pek de varlık gösterdiği söylenemez. Buna izin vermeyen Fenerbahçe’nin bu sezon yepyeni bir hikaye yazdığını ilan edebiliriz.