Futbol dünyamız bir haftadır menajer skandalı ile sarsılıyor. Bazı teknik adam ve futbolcuların aktif görevde iken, menajerlik şirketi kurup transfer faaliyetlerine girmesinin talimatlara aykırılığı konuşuluyor.
Futbol Federasyonu’nun girişimini doğru bulanlardanım.
Yetkili kurullar sağlam kanıt ve belge bulursa, gereğini yapacaklar.
Ya da bulamayacak, “Takipçiyiz” deyip gözdağı verecekler.
Bazı insanlar soruyor;
“Bülent Uygun’un paraya mı ihtiyacı var ki, futbolcu transferine aracılık yapıyor?”
“Falanca futbolcu zaten çuvalla para kazanıyor, ne diye faal oyuncu iken menajerliğe soyunuyor?”
İşin bir de etik yanı var.
Önemli bir kesim kimin ne alıp verdiğinden çok, yapılan işin ne kadar ahlaki olduğunu konuşuyor.
Bildiğim kadar federasyon yöneticilerini de rahatsız eden kısmı bu.
Lakin yakın geçmişe baktığımızda, benzer bir olay karşısında aynı federasyon ve kurullarının farkı refleksler verdiğini görüyoruz.
Örnek mi?
Geçen yıl bu köşede dile getirmiştik, kimsenin kılı kıpırdamadı.
MHK Gözlemcisi Şebnem Çaldıran’ın, Tanju Çolak’ın sahibi olduğu ‘Tanju Çolak Sport Management’ şirketinde koordinatör olarak çalışmasının talimatlara aykırı olduğunu söylemiş, ilgilileri göreve davet etmiştik.
Lakin federasyon ve MHK bırakın gereğini yapmak, menajerlik şirketiyle ilişkisi belgelenen Çaldıran’ın görev almaya devam etmesinde sakınca görmemişti.
Etikten söz açıldı ya...
Bir başka örnek.
Abdurrahman Arıcı, AKP Antalya vekili.
Aynı zamanda üst klasman hakem gözlemcisi.
Sayın Arıcı’yı zaman zaman Antalyaspor maçlarında tribünde görüyoruz.
“Ne var ki... Her kentin vekili, bakanı takımlarının maçına gitmiyor mu?” diyen olabilir.
Gidiyor, gidecek elbette.
Ancak hem vekil, hem de gözlemci sıfatınızla Antalyaspor maçında tribüne oturuyorsanız, benim gibi şeytanın avukatlığını yapan insanların kafası karışır!
Sizin orada olduğunuzu bilen hakemin, yüzde bir de olsa etkilenmeme şansı olduğunu kim söyleyebilir?
Hadi, hepsi sağlam karakterli çocuklar... Tabii bir o kadar da cin!
Peki aralarından kaçı, bundan sonra yönetecekleri herhangi bir maça Arıcı’nın gözlemci olarak geleceğini aklından geçirmemiş olabilir?..
Arıcı’nın Antalyaspor maçlarını izlemesinden rahatsız değilim. Arıcı’nın bir süper lig gözlemcisi olarak Antalyaspor maçlarına gitmesine karşıyım.
Tıpkı Çaldıran’ın MHK gözlemciliği yaparken, bir menajerlik şirketinin koordinatörü olmasına göz yumulması gibi.
Federasyon ve kurulları menajer operasyonuna keşke geçen yılki belgeli uyarılardan sonra başlayabilselerdi.
Keşke vekil Arıcı’nın, gözlemci Arıcı olarak Antalyaspor maçlarına gitmesinin normal olmadığını söyleyebilselerdi.
O zaman çelişkiler konuşulmaz, bugün yapılan iş daha sağlam ve inandırıcı temellere otururdu.
Bursaspor ile Şampiyonlar Ligi
Sevgili Ertuğrul Sağlam, Manchester United yenilgisinin ardından şu ifadeleri kullandı;
“Karşımızda çok önemli bir takım vardı. Kadrosunda bir sürü kaliteli oyuncusu bulunan bir takım. Bu tip organizasyonlarda başarılı olmak için futbol anlayışımızı ve kadro kalitemizi daha üst seviyeye çıkarmamız gerekir.”
Kadro kalitesi.
Sağlam’ın tespitine katılmamak mümkün değil.
Şampiyonlar Ligi gibi önemli bir organizasyona yarışmacı olarak giriyorsanız, sezon başında bu hedefe yönelik transferler yapacak, mevcut kadroyu biraz da özveride bulunarak buna göre şekillendireceksiniz.
Peki Bursaspor transferde doğru hamleler yapabildi mi?
Sağlam’ın yakınmalarından böyle olmadığı anlaşılıyor.
İstatistikler ortada.
Yeni transferler İnsua, Nunez, Stepanov ve Svensson’un Şampiyonlar Ligi performanslarına bakarsanız bu kulvarda yarışacak kalitede transferler olmadığını görebilirsiniz.
Devler ligi böyle bir şey!
İnsana gerçekten çok şey öğretiyor.
Ve yeri geldiğinde hataları bile itiraf ettiriyor.
Asıl kazanç bu galiba!
Nihat’ın farkını anlıyor musunuz?
Nihat Kahveci’nin, Porto’ya attığı o mükemmel golden sonraki yüz ve ruh haline dikkat ettiniz mi?
Aylardır acımasız eleştirilere maruz kalan milli futbolcu o kadar bunalmış, o kadar incinmişti ki, yaptığı işe doğru dürüst sevinemedi bile.
Bağırmak istedi bağıramadı.
Gülmek istedi gülemedi.
Bir şeyler söylemek istedi, yutkundu.
Yedek kulübesine koştu, arkadaşlarıyla sarmaş dolaş oldu.
Ya Ernst, Fatih Tekke ve İsmail’in ona sımsıkı sarılışı?
Damdan düşenin halinden damdan düşer anlar misali.
Nihat Kahveci bu ülkenin yetiştirdiği önemli futbolculardan biridir.
Türk futbolunu, Avrupa’da uzun süre başarıyla temsil eden üç kişi say deseler, Tugay’dan sonra akla ilk o gelir.
Yaşadığı ağır sakatlık sonrası eski performansından uzak görüntüsü kuşkusuz en çok Nihat’ı üzmüştür.
Kavgada bile kullanılmayacak ifadelere, düşüncesizce sarf edilmiş sözlere muhatap olmak?..
Yavaş yavaş futbol ulemalarının hedefi haline gelmeye başlayan Schuster’e bravo.
Guus Hiddink’in bile defterden silme noktasına geldiği Nihat’a sahip çıkıp ısrarla kazanmaya çalıştığı için.
Bravo Beşiktaşlı futbolculara.
Müthiş bir dayanışma örneği gösterip, Nihat’ın geri dönüşüne eşlik ettikleri için.
Açık söyleyeyim, Beşiktaş’ın puanından çok Nihat’ın şapka çıkarılacak golüne sevindim.
Ve gözümün önüne bir başka futbolcu, bir başka sahne geldi.
Emre Belözoğlu’nun, Macaristan milli maçında attığı golün ardından basın tribüne doğru yaptığı o yakışıksız hareket...
O da benzer medya tacizine maruz kalmış, ancak öfkesini kontrol etme olgunluğunu gösterememişti.
Nihat Kahveci ve Belözoğlu.
İki farklı kişilik.
Yarın formalarını dolaba astıkları vakit, Nihat’ın Porto’ya attığı gol, Emre’nin ise yaptığı kol hareketi akıllarda kalacak.
Aralarındaki fark bu... Daha ne olsun?