Gerekçesi ne olursa olsun, Teofilo Gutierrez’in ailesi ile birlikte günlerdir havaalanında sürünmesi, vicdan sahibi her insanın canını acıtır. Kolombiyalı futbolcunun böyle bir sefilliği göze alıp bir an önce ülkesine dönmek için ya ruh hastası olması, ya da çok haklı gerekçeleri bulunması gerek.
Nedir onu haklı çıkaracak gerekçeler?
Trabzonsporlu yöneticilerden edindiğimiz bilgiye göre Teo’nun iddia ettiği gibi parasal anlamda sıkıntısı yok. Ödemeleri daha yeni yapılmış. Şenol Güneş ve arkadaşları ile de sorun yaşadığını sanmıyorum, çünkü gerçekten sevilen bir futbolcu.
“Beni oynatmıyorlar. Forma giyemeyeceksem ne işim var Trabzon’da” da diyemez. Çünkü işler iyi giderken hiçbir teknik direktör bindiği dalı kesecek kadar akılsız davranamaz.
Öyleyse...
Birileri (!) 25 yaşındaki bu gencin aklını çelmiş olabilir mi?
Tam bir saflık.
O birilerinin Trabzonspor’un rızası olmadan Teofilo’nun 31 Mayıs 2013 tarihine kadar bir başka kulüpte oynayamayacağını bilmemesi olası mı?
Menajeriyle Liverpool’da tanıştık, müthiş bir adam. Ondan habersiz tuvalete bile gitmesi imkansız!
Ben Teofilo’nun ciddi psikolojik sorunları olduğunu düşünüyorum. Havaalanından birkaç kilometre uzaklıktaki bir otele yerleşip uçak gününü beklemek varken, korkudan burnunu dışarı çıkaramamak, sağlıklı bir insan davranışı değil.
Çelişkili açıklamaları, kendine ve ailesine çektirdiği eziyet, geleceğini riske atan tutarsız davranışlar, Kolombiyalı futbolcunun ciddi bir desteğe ihtiyaç duyduğunun göstergesi.
Teofilo yaşanan bunca olaydan sonra Trabzonspor’a geri dönmek isteyebilir. Başına geleceklerin farkına varıp, pişmanlığını dile getirebilir. Başkan Sadri Şener ile Şenol Güneş, konuya bu pencereden bakabilirler mi, bilmiyorum.
Kulübün çıkarları, takım içi disiplin, bordo-mavili taraftarın tepkisi...
Hepsi bir yana.
Sonuçta karşımızda bir insan var. Çaresiz, mantıklı düşünemeyen, çocuk denecek yaşta önemli sorumluluklar üstlenmiş, farklı bir kültür ve yaşam biçimine uyum sağlamaya çalışan bir insan!
Üstelik ülkesinden binlerce kilometre uzakta ve omuzlarındaki yükü paylaşamayacak kadar yalnız.
Trabzonspor, Teofilo’suz şampiyon olabilir. Kupalar kazanabilir.
Peki bir insan kazanmak?
Bunu becerebilir mi?
Çok zor değil. Büyüklük böyle bir şey. Azıcık empati ile daha fazlası olabilir!
Alex’in ayrıcalığı var!
Fenerbahçe sezon başında “iç disiplin” talimatında bazı düzenlemeler yapıp Futbol Federasyonu’na iletti.
Prosedür böyle. Futbolcuna herhangi bir ceza verecek isen, sağlam temele oturtmak için gerekçelerini de belirtmek zorundasın.
İç disiplin talimatının en dikkat çekici bölümlerinden biri, futbolcuların internet üzerinden sosyal paylaşım sitelerinde takım ve kulüple ilgili yorum yapmalarının yasaklanması idi. Yasağın nedeni ise bu tarz yorumların takım disiplini, teknik heyet ve yönetim otoritesini olumsuz etkilemesiydi.
Aslında adres belliydi. Kaptan Alex...
Young Boys yenilgisinden sonra internet sitesinde Aykut Kocaman ve takım arkadaşlarını hedef alan ifadeleri Aziz Yıldırım’ın tepkisini çekmiş, bu uygulamayı bizzat başkan istemişti.
Aradan fazla değil, birkaç ay geçti.
Alex sanal ortamda takım hakkındaki değerlendirmelerine devam ediyor.
İnsanların görüşlerini özgürce dile getirmelerine karşı değilim. Lakin kısa vadeli hedeflere ulaşabilmek için susmak ve sabretmek de erdemdir.
Alex’in yeni disiplin talimatını bilmemesine imkan yok. Buna rağmen konuşmayı sürdürmesi iki anlama gelir;
Ya “Ben bu takımın kaptanıyım. Dilediğimi yazar söylerim” diyerek herkes için geçerli yaptırımları hiçe sayıyor ve kendini farklı bir noktaya koyuyor. Veya kulüp başkanı ve teknik direktörü dahil, öngörülen yaptırımların Alex’e uygulanmasına kimse cesaret edemiyor.
Yasağa uymayanlara ciddi para cezaları verilmesi açıkça belirtilmişken, Brezilyalı yıldıza gösterilen hoşgörünün başka nasıl bir açıklaması olabilir ki?
Haa, “Ceza vermediğimizi nereden biliyorsun?” diye düşünen Fenerbahçeli yöneticiler çıkabilir.
O zaman durum daha vahim! Adam bastırıyor parayı konuşuyor demek.
Talimatlar adamına göre işliyorsa, nerede kaldı otorite? Nerede kaldı disiplin?
“Sıkıcı insanlardan kurtulma vakti geldi”
“BBC neden senelerdir bu sıkıcı insanlara yorum yaptırarak bizleri kahrediyor? Futbol yorumcusu olmak için büyük bir zekaya sahip olmak gerekmiyor. Hakemin ne zaman penaltı vereceğini, hakemin yanlışlıklarını söylemek için üst düzey futbol oynamaya gerek yok artık. Hep monoton konuşan Gary Lineker, hep taraf tutan Alan Hansen ve konuşma özürlü Alan Shearer’dan kurtarın bizi. Spor dünyasında herkesi tanıyorlar. Kimseyi kırmamak için hep yuvarlak laflarla işi idare ediyorlar. Futbol İngiltere’de hâlâ halkın oyunu. Okulda veya amatör bir takımda futbol oynamamış insan yok gibi. Maçların analizi diyerek, herkesin önceden tahmin ettiği sıkıcı konuşmaları bize hem izletiyorlar, hem de bu insanlara yüklü paralar veriyorlar.” R.C. (Aston Villa taraftarı)
Elektronik postayı Londra’dan sevgili Edip Adanır gönderdi. İngiltere’de futbol yorumcularıyla ilgili bir Aston Villa taraftarının şikayetini dile getiren ifadeler, Daily Mail’in 4 Ekim tarihli nüshasında yayımlanmış.
“Türkiye’de durum farklı mı?” diye sordu Adanır.
“Çok farklı olduğunu düşünmüyorum” dedim.
Birkaç istisna isim dışında, bizim ekranlarımızda da benzer portreler görüyoruz.
Bizde de Lineker’ler, Hansen ve Shearer’ler var!
Hatta daha fazlası...
Herkesin gördüğünden farklı bakış açısı sunamıyorsanız, değişim kaçınılmaz oluyor.
İnsanlar aptal değil. Öyle değil mi?