O ana dek tribünlerde en ufak taşkınlık yaşanmamış. Saha içinde iki takım oyuncuları son derece iyi niyetli. Bir ya da birkaç kendini bilmez tribünden iki pet şişe atıyor, hakem Deniz Çoban hiç gerek yok iken bunları alıp temsilciye teslim ediyor. Seyirci tahrik oluyor ve ortam bir anda geriliyor.
Köşe atışında Ömer rakip savunmacının üzerinden golü atıyor, Deniz Çoban santrayı gösteriyor. Ardından yardımcı hakem Muharrem Yılmaz'ın kafasına aynı taraftan bir cisim isabet ediyor.
Ve gecenin kahramanı hakem Çoban soyunma odasına girip maçı tatil ediyor.
Hepimiz biliyoruz. Kötü örnek, örnek olmaz. Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşması öncesi Bünyamin Gezer'in yardımcı hakeminin başına dikiş attırarak maçı oynatması ile dün geceki olayı karşılaştırınca, ortada standart olmadığını görebiliyoruz. Lakin bir takımın kaderi ile oynamak da bu denli kolay olmamalı.Bir camiayı cezalandırmak da!
Sonuçta Deniz Çoban inisiyatif kullanarak yardımcısının göreve devam edemeyeceğine hükmetti ve günlerce tartışılacak karara imza attı.
Oysa 60.dakikaya kadar sahada sadece futbol konuşuluyordu. Bursaspor bu sezon ilginç bir istatistik yakalamış, Gaziantepspor deplasmanına gelinceye kadar oynadığı ve kayıpsız geçtiği dört maçta 7 gol atmıştı. Bu gollerin beşi ise ikinci yarılarda, hatta son 20 dakika içinde gelmişti.
Peki neydi bunun anlamı?
Yeşil-beyazlı ekip fizik olarak rakiplerine oranla fazla ve son ana kadar mücadele edecek güce sahipti. Bitirici darbeler genellikle rakibin oyundan düştüğü bölümlerde geliyordu. Dün akşam da benzer bir tablo vardı sahada. Yeşil-beyazlılar ilk yarıda Gaziantepspor'un üzerine gelmesine izin verip Sercan, Ozan İpek ve Volkan Şen gibi hızlı oyuncuları ile pozisyon aradı.
Futbol oyunu bu. Elbette son düdük çalmadan sonucu kimse kestiremez. Ancak Bursaspor diriliği, isteği ve her an maçı çevirecek oyuncuları ile galibiyete daha yakın görünüyordu.
Futbol konuşmamız gerekirken neler yazıyoruz. Yazıklar olsun bu tabloyu yaratanlara!