Yatıyoruz kalkıyoruz, aynı hikaye. Dilimize pelesenk etmişiz Türk futbolunun “marka değerini.”
İyi de, bırakın geliştirmeyi mevcut durumunu koruyabiliyor muyuz markanın?
Maalesef hayır.
İşte çarpıcı bir örnek; Süper ligin henüz üçte biri bile tamamlanmadı.
Geride kalan 12 haftada kaç kulüp teknik direktörünü değiştirdi farkında mıyız?
Ya da şöyle söyleyelim; hocasına her koşulda sahip çıkan kaç takım kaldı?
20 kulüpten 11’i çeşitli nedenlerle ya işlerine son verdi, ya da kibarca istifa etmelerini istedi. Ligin yarıdan fazlası pişman oldu tercihlerinden!
Gelelim nelerin yitip gittiğine;
Bugün yol gösterdiğiniz teknik direktörler, sezon başında verdiğiniz yetkilerle dizayn etmedi mi kadrolarınızı?
Ortada bir başarısızlık varsa, transferde sokağa atılan milyonlarca euronun tek sorumlusu teknik direktörler mi?
Onları cümle alemin önünde günah keçisi ilan eden kulüp başkanları ile çevrelerinde fır dönen menajerlerin hiç mi suçu yok?
Uzatmayayım; “tamamen duygusal(!), kendilerini sadece kulüplerinin değil futbolun da patronu görenler ve arı kovanından bir parmak bal alabilmek” için her türlü yolu mübah görenlerin eseridir yukarıdaki tablo.
Marka değeri; milli takımların başarısı, yayın gelirlerinin çapı, hakemliğin kalitesi, kulüplerin futbola kazandırdığı katma değer, oyuncu ve teknik direktörlerin yurt dışında gördüğü itibar, sistemin liyakat sahibi ve ehil ellerce yönetilmesi demektir.
Kaçına sahibiz bu kriterlerin?
Sadece A milli takımın Avrupa şampiyonasına katılmasıyla övünüp, diğerlerini görmezden gelirsek, “marka değeri” masalıyla kendimizi kandırmaya devam ederiz.
Dilin kemiği, parmağın insafı yok!
Şu sosyal medya tehlikeli mecra.
Kullananlara sınırsız bir özgürlük alanı tahsis edilmiş sanki.
Hakaret edebilir, insanları töhmet altında bırakabilir, beğenmediğinizi suçlu ilan edebilirsiniz klavye başında.
“Dilin kemiği yoksa, parmağın insafı yok” dedirtecek cinsten paylaşımlar görüyoruz.
Bunlardan birini (hesap sahte değilse) futbol camiasının yakından tanıdığı bir isim yaptı.
Kendisi Beylerbeyi Spor kulübü İcra Kurulu Başkanı Tahir Kıran.
Beylerbeyi kadın futbol takımı ile Ankara Büyükşehir Belediyespor arasındaki maçta, bir görüntü üzerinden rakip takım oyuncusu (Olha Ovdiychuk) için çok yakışıksız ifadeler kullandı ve büyük tepki gördü.
Takip ettim, herhangi bir özür ya da açıklama gelmedi.
Futbol Federasyonu Amatör Futbol Disiplin Kurulu ise Kıran’dan “üzerine atılı eylem” nedeniyle savunma istedi.
“Eylemin” ne olduğunu burada yazmam bile suç. Ancak kullanılan ifadeler Kıran’a ait ise, nasıl bir savunma vereceğini merak ediyorum.
Değilse, bugüne dek niçin açıklama yapma gereği duymadığını da!
Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır!
Günümüzde devletle veya bağlı kurumlarla ilgili akçeli işlemleri internet bankacılığı üzerinden yapıyoruz.
Yaşı 40’ı aşanlar anımsar; sistem yaygınlaşmadan önce çoğumuzun yolu en az bir kez vergi dairesinin önünden geçmiştir.
Şöyle yazar kapısında “Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır.”
Lakin bu kuralın etrafından dolaşan, ya da hiç yokmuş gibi davrananlar çıkabilir.
Medyanın gündeminde “kayıt dışı kazançla” ilgili bir dava ve mağdurları var. Çoğu futbol dünyasının tanıdık simaları.
İstanbul’da bir banka müdüresi tarafından milyonlarca dolar dolandırıldıkları iddiası yargıya taşınmış durumda.
Soruşturmaya konu miktar 25 milyon 770 bin dolar. Bazı kaynaklar ise 44 milyon dolardan söz ediyor.
Suçlanan banka müdüresi ifadesinde şöyle demiş; “Faiz adı altında bu insanların aza tamah etmemeleri, çok kazanmak istemeleri beni bu hale soktu.”
“Fon” adı altında yürütülen işlemler kayda geçmediği için doğacak kazancın “vergilendirilmesi” söz konusu değildi.
Sonuç; müştekiler “46 gün vadede dolar bazında yüzde 253 getirinin” cazibesine kapılmış ve kandırılmışlar.
“Hırs aklın önüne geçince...” diye başlayan ve derin anlamlar yüklenebilecek bir söz vardır.
Hayatta hep “ders verecek” değilsiniz ya. Bazen bu tip kazaları da göze alacaksınız!
Bilgi ve cesaret
“Bilgi cesaret verir, cahalet ise küstahlık. Bilgili insan mütevâzıdır, cahil insan kibirli.” - Albert Einstein