Yarını dünden görebilmek için fal açmaya gerek yok.
Sabretmeyi de beceremedik
Prim hedefe verilir.
Şampiyon olursan şu kadar. Final oynarsan bu kadar. Üçüncü olursan o kadar.
16 ülke arasında gruptan çıktı diye prim alan takım var mı?
Varsa da cümle aleme cümbüşle ilan eden?..
Peki yarı finale çıkarsan? Olur ya, final oynarsan? Ve kazanırsan!
Birer milyon YTL’mi olacak ödülü?
Bu ülkede ucuz ekmek kuyruklarında birbirlerini ezen insanları düşündünüz mü 300’er bin YTL verdiğinizi açıklarken?
Yoksa “Biz ulusumuz için oynuyoruz, para önemli değil” söylemleri kandırmaca mı?
Zamanlaması da, yöntemi de yanlış oldu.
Az daha sabretseydiniz keşke!
Teşekkürler Türkiye!
Milli takımın çeyrek finale yükselmesine en çok kimler sevindi biliyor musunuz?
Medya patronları...
Ay-yıldızlı ekibin finale kadar gitmesi en çok kim isterdi? Yine onlar...
Öyle ya, ay-yıldızlı ekip Çek maçından sonra bavulunu toplayıp Türkiye’ye dönseydi kim verecekti sayfa sayfa ilanları?
Hangi banka ya da sponsor firma reklam kuşaklarında yer kapmak için yarışacaktı?
Hiç biri!
Dolayısıyla kocaman kocaman bütçeli tüm kampanyalar 5 gün önce sona erecekti.
Hesap kitaptan anlamam... Ama bir haftada siz deyin 30, ben diyeyim 50 milyon dolarlık bir reklam geliri elde edildiği kesin.
Ne garip çelişki değil mi?
Fatih Terim ve futbolcularının “papaz” olduğu medyanın bugün onlara akçeli bir “teşekkür borcu” var!..
O bir gerilim uzmanı
Terim ve intikam sözcüklerinin uzunca bir süredir birlikte anılması rastlantı mı?
Hayır!..
Çünkü Terim’in “başarı felsefesinin” içinde gerginlik ilk sırada gelir.
Taa futbolculuğu döneminden bugüne, o hep aynı Terim.
Ankaragücü’nden Göztepe’ye, Galatasaray’dan milli takıma, oradan Fiorentina’ya uzanan süreçte Terim hep agresifti.
Bakmayın Portekiz maçı sonrası eleştirilere kızıp köpürdüğüne!
Terim resmen medyayı kullandı.
Hem kendisini hem de futbolcularını motive edebilmek için sağlam bir dayanak bulması gerekiyordu, buldu.
Hayali bir düşman yaratarak herkesi bu savaşın bir parçası yaptı.
Sahadaki rakip yerine medya ile hesaplaşma alışkanlığından vazgeçemedi.
Kavga etmek adeta ekmek oldu, su oldu ona.
Kendini güçlü hissettiğinde hep vurdu!
Ancak Terim işi öylesine abarttı, futbolcularını öylesine doldurdu ki...
Aynı ülkenin takımı ile medyası arasında aşılması güç bir uçurum oluştu.
Haklı olduğu konu yok muydu?
Vardı elbette...
Ama yöntemi kabul edilebilir gibi değildi.
Basın toplantısında “Utanmazlar” diye masaya yumruğunda, “Ben üzerime alınmadım” diyenler dahil, tüm meslektaşlarım salonu terk etmedi ya...
İşte o tablo, Terim diktatörlüğünün ilanıydı.
Sözü uzatmaya gerek yok.
Huzurlarınızda Fatih Terim...
Milli gerilim politikasının mimarı...
Gitse de kalsa da, yarınlara bırakacağı en önemli mirastan biri bu!
Ayıp oluyor ama
Bu nasıl iştir, nasıl bir acemiliktir anlayan varsa beri gelsin.
Ey Volkan kardeşim.
Hadi, Çek maçının son dakikasında Koller’i ittin, kırmızı kartı gördün.
Affedilecek gibi değil ama, alıştık diyelim garipliklerine.
Peki bilmiyor musun oyundan atıldıktan sonra sahada kalamayacağını?
Dünyanın neresinde görülmüş kırmızı kartlı futbolcunun yedek kulübesine gidip oturduğu?
UEFA temsilcisinin, yardımcı hakemin gözünden kaçacak mı sandın?
Al sana sonuç;
Tıpkı turnuvanın ilk ihracı Alman Schweinsteiger gibi bir maç ceza alacağına iki maç yoksun!
Milli Takım yarı finale çıkamazsa, Dünya Kupası grup elemelerinin ilk maçında yine yoksun!
Ya kutlamaların suyunu çıkaranlara ne demeli?
Sahaya atlayan taraftarları geçtim.
UEFA kayıtlarına göre akreditasyon kartı olmayan 25 kişi maçtan sonra soyunma odasına girmiş!
Protokol tribününde ne kadar adam varsa, hurraa aşağıya!
Sanki Güngören Stadı!
Kutlamalara katıldınız da boyunuz mu uzadı?
İşte faturası;
Türkiye Futbol Federasyonu’na 44 bin İsviçre Frangı para cezası!
Hadi bakalım ödeyin cebinizden!
Böyle bir garabet, böyle bir rezillik olabilir mi?
Ne futbol bilgisi, ne sevinme kültürü.
Acayip bir milletiz vesselam!