Siyasetten, ekonomiden, futboldan, ofsayttan, VAR’dan ve günlük sıkıntılardan, kaçıp soluğu kısa bir mola için sevdamızın adı Ekincik koyunda aldık.
Yurdumun bakir kalabilmiş ender köşelerinden biri burası. Hâlâ insan zulmüne direnmeye çalışıyor. Berrak denizi, üç yanı ormanlarla çevrili doğası ile cennetin Ege kıyılarındaki mucize köşesi Ekincik.
Huzur dedim ya.. Bir türlü bulamıyoruz. Her gelişimizde, “vandalların” yarattığı tahribata tanıklık ediyoruz. Carettaların doğal yaşam alanına verdiğimiz zarar, onların üremelerine engel olmakla kalmıyor, doğanın içine sindiremediği manzaralar yaratıyor. Gecenin bir vakti yumurtadan çıkan yavrularını tek tek toplayıp denize bıraktığımız bu sevimli canlılar, başka diyarlara, uzak ülkelere kaçıyor, nesillerini sürdürebilecekleri yeni vatan arıyorlar bucaksız mavi sularda.
Aynı coğrafyada yaşıyoruz. İnancı, dünya görüşü ne olursa olsun, sahip olduğumuz güzellikleri korumak yurttaşlık görevimiz. Yeter ki insanlığımızı unutmayalım, ardımıza dönüp baktığımızda, utanacağımız izler bırakmayalım.
Yılmak yok!
Sadece Ekincik’te değil, üzerine titrememiz gereken tüm kıyılarımızda yaşanıyor benzer manzaralar. Özellikle günübirlikçi tatilcilerin sorumsuzca kirlettiği sahillerimiz, ciğerimizi yakıyor. Öylece bırakıp gidiyorlar pişmanlık duymadan.
Mısır koçanları, içecek kutuları, izmaritler, çocuk bezleri, karpuz kabukları ve dahasını görmek canını acıtıyor her doğa severin.
“İnsanlar evlerinde de böyle mi yaşıyor” diye düşününce, nasıl bir toplumsal travma içinde olduğumuzu anlayabiliyoruz. Çok üzülüyorum.
Sevgili dostum Emrah Şatır ve ailesinin koydaki mütevazı mekanlarını yaşatmak adına verdiği mücadele takdire şayan. Yıllardır gözünü bu güzelliklere diken, sonradan görme “yeni nesil işgalcilere” karşı azimle direniyorlar. Teslim bayrağını çekmiyorlar. Çekmeyecekler.
Ama, ahh o çaresizlik? Onları da endişeye sevk ediyor. Umarım pes etmezler ve kazanılması gereken bu savaşın kahramanları arasında yer alırlar.
Parsel parsel yağmalanan yeşillikler, acımasızca katledilen asırlık ağaçlar, bir kibritle kül olan ormanlarımız, kirletilen pırıl pırıl koylarımız..
Cennet Ekincik özelinde, her birimizin zihinlerine yer eden güzellikleri koruyacak çoğunlukta olduğumuza inanmak, cehalete ve ihanete karşı en büyük kozumuz olmalı.
Başka ne gelir ki elden?.. Değil mi güzel Ekincik?
Cırcır böceği ve Ağustos ayı
Yeni federasyonun ilk uygulamalarından biri, kulüp harcama limitlerinin artırmak oldu.
Üçer beşer milyar lira borcu olan kulüpler bayram yaptı. Evet; kulüplerin federasyonu olmak doğrudur. Ama aynı zamanda onların çıkarlarını gözetmek ve geleceklerini planlamak da yönetenlerin görevidir. Taviz verirseniz, bedeli ağır olur. Altından kalkamazlar.
İlk transfer döneminde günü kurtarmak ve camialarına şirin görünmek isteyen kulüpler, karşılığı olmayan paralar ile kadrolarını güçlendirecekler. Sonra da niçin ayağımızı yorgana göre uzatmadık diye ağlayacaklar. Çünkü yarınlara bırakacakları mirasları, kabul görecek yatırımları ve öngörüleri yok. Yazık...
Bu arada hatırlatayım; ağustos ayından itibaren Bankalar Birliği ile yapılan anlaşma gereği faiz ve ana para ödemeleri başlayacak. Rakamları duysanız, dudağınız uçuklar.
İşte o zaman dinleyeceğiz, cırcır böceğinin serenatını! Ve hak vereceksiniz karıncaya...
Yazıktır, günahtır
Bu tarz haberleri okudukça içim acıyor. Galatasaray’da toplam 20 maça çıkan ve sözleşmesi feshedilen eski teknik direktör Domanec Torrent ile tüm ekibine 2 milyon 900 bin euro tazminat ödenecekmiş. Dile kolay, kasaya zarar. Tam 52 milyon Türk lirası! Kim ne kazanıyor da böyle hoyratça dağıtıyor? Kulüpler niye batıyor diye kafa yormaya gerek yok. Vizyonsuz yöneticilerin, kendilerinden sonra gelenleri teknik adam ve futbolculara ödemek zorunda bıraktığı tazminatlara bakın yeter. Benden sonrası tufan diyen zihniyetinden bıktık.
Kimse Galatasaray özelinde alınıp, tepki vermesin. Hangi kulübün diğerinden farkı var? Avrupa’da en fazla uyuşmazlık dosyası olan ülke kim? Niye bu haldeyiz? Boşu boşuna ödenen tazminatların sorumlularını görmezden mi geleceğiz? Taraftar para verip stada gelir, para verip forma alır, cebindeki üç kuruşa kıyıp yüzlerce kilometre yol gider. Biz niye konuşuyoruz ki, hesap sorması gerekenler onlar. Ama son sözüm, gerçekten yeter!
Medeniyet yoludur!
“Efendiler ve ey millet; iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur.”
Mustafa Kemal Atatürk