2008 yılının son günleriydi. Eski Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy İstanbul’da bir yemek vermiş, o yemeğe eski MHK Başkanı Sabri Çelik, eski FİFA kokartlı hakemler Muhittin Boşat ve Ali Aydın da katılmıştı.
Sonrası malum.
Adı Ulusoy ile anılan herkes gibi, onlar da yemeğin faturasını ödemek zorunda kalmıştı.
Futbol Federasyonu ve MHK’nin altın makası çalışmış, Çelik ile Boşat UEFA gözlemciliği kadrosundan çıkarılmıştı.
Ali Aydın ise aile fotoğrafında artık yoktu!
Federasyonu yönetenlerin buyruğu çok açıktı;
Haluk Ulusoy dönemine ait tüm izler silinecek, onunla görüşen herkes muhalif ilan edilecek.
Sadece saydığımız isimler mi?
Pek çok hakem de sorgusuz sualsiz infaz edilmişti.
Öyle acımasız bir operasyondu ki bu, üst düzey bir federasyon yöneticisi süper lig hakemi Hakan Sivriselvi için “Ne yapalım kurunun yanında yaş da yandı” ifadeleriyle infazın boyutunu, belki de bilmeden itiraf etmişti!
Geçtiğimiz günlerde eski MHK Başkanı Mustafa Çulcu “Mavi Kokart” adlı sitede bir yazı kaleme aldı.
Unutmadan söyleyelim, Ulusoy döneminin son MHK Başkanı Çulcu da şu anki federasyonun kara listesinde, hatta ilk üç sırada yer alan bir isim.
Çulcu yazısında, FİFA kokartlı hakemimiz Cüneyt Çakır’ın şampiyonlar liginde yönettiği Rubin Kazan- Barcelona maçından sonra yaşadığı bir olaydan söz etti.
Yazının o bölümü aynen şöyle;
“Bir başka mutluluğum ise Çakır’ın pek çok hakemde olmayan vefa duygusuna sahip olması. Maç bitmiş mutluluk sarhoşluğunu yaşamaları olağan olmasına rağmen o ve yardımcı hakemi Bahattin Duran beni telefonla arayarak ‘Hocam 2003 yılında bize söyledikleriniz bugün gerçekleşti. Allah razı olsun sizden, bize gösterdiğiniz destekten dolayı’ dediklerinde göz yaşlarımı tutamadım.”
Cüneyt Çakır’ın bugün önemli noktalara gelmesinde katkısı olan kişilerden biri de kuşkusuz Çulcu idi.
Başarılı hakemin hocasını unutmaması, Çulcu’nun da bu keyfi paylaşması çok doğaldı.
Lakin şimdi merak ediyorum.
Futbol Federasyonu Başkanı ile MHK Başkanı bu insani diyaloğa ne diyecek?
Türkiye’nin bir numaralı hakemi ile federasyonun aforoz ettiği eski hocası telefonda konuştu diye, Çakır’ı da silecekler mi?
Haşaaaa! Olur mu öyle şey?
Bunu konuşmak da, düşünmek de abestir!
Tıpkı Çelik’in, Boşat’ın, Aydın’ın ve kurunun yanında yanan Sivriselvi’nin infazı gibi!
Ahh şu önyargılarınız yok mu?
Umarım bir gün yaptığınız haksızlıklarla yüzleşir ve o gün günah çıkaracak vaktiniz olur!
Sigorta komedisi
Hani dün seçilmiş, bugün koltuğa oturmuş bir federasyon olsanız anlarım.
Konu milli takımda yer alan futbolcuların sigortalanması.
Ne diyor Futbol Federasyonu Başkanı?
“Yaklaşık 2 aydır çalışıyoruz. Belki de Almanya maçı sigortasız oynadığımız son sınav olacak.”
Sanki İstanbul’u olası büyük depremden kurtaracak master planı hazırlıyorlar.
Mahmut Özgener’in bu açıklamasını müjde gibi algılayanlara şaşırıyorum.
Oysa sorgulanması gereken, sigorta tartışmalarının neden sakatlıklar yaşandıktan sonra gündeme geldiği.
Ve niçin bu kadar geç kalındığı.
Her ne kadar devasa açıklar verseniz de, yüz milyonlarca liralık bir bütçeniz var.
Yani sorun para değil.
Öyleyse?
Bu işler turnuvalar başlamadan önce halledilir.
Üstelik azıcık arşiv karıştırırsanız, beğenmediğiniz Haluk Ulusoy döneminde milli takım futbolcularının sigortalandığını görmeniz, oradan tüyolar almanız da mümkün!
Dönemin Başkanvekili Ata Aksu doğru söylüyor;
“Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkmasınlar. Futbolcuları sigortalarken, zarar görmesi halinde kulüplerinin de tazminat almasını sağlamıştık. Biz futbolcularımızı sigortasız oynatacak kadar vicdansız değildik.”
Kimse kimseden vefa beklemiyor. O fasılları çoktan geçtik.
Ancak geçmişi kötüleyerek, yapılan hizmetleri görmezden gelerek kendi çıtanızı yükselteceğiniz yanılgısına düşmek, ne çağdaş yöneticilikle ne de kurumsallıkla bağdaşır.
Müftüoğlu’nu ateşe attınız
İşgüzar Merkez Hakem Kurulu’nun en çok kime zararı dokunuyor dersiniz?
Hakemlere elbette.
Son kurbanları Kuddusi Müftüoğlu.
Trabzonspor- Beşiktaş maçındaki yönetiminin eleştirilmesi, Müftüoğlu’nun yetersiz ya da kötü hakem olmasından değil.
Müftüoğlu en verimli dönemini yaşıyor. Kafası rahat. Geleceğe dönük beklentileri mütevazı.
Gelin görün ki, MHK zorla sıkıntıya sokuyor Müftüoğlu’nu.
Maç üzerine maç. Geride kalan 7 haftada 5 görev. Ha bir de, süper kupa finali
Sanki ellerinde başka hakem yok.
Sonuç; Fazla özgüven “Ben bu maçı orta sahadan da yönetirim” yanılgısına düşürüyor ve hatalar kaçınılmaz oluyor.
Lafa gelince mangalda kül bırakmayanlar, günü kurtarmaya çalışacaklarına otuz küsur kişilik kadroyu ne hale getirdiklerine baksınlar.
Bakacak yüzleri varsa tabii!
Bay Hiddink, Serkan Balcı’yı tanıyor musunuz?
Dokuz yıl önce Gençlerbirliği takımı ile gittiğimiz Belçika’daki hazırlık kampında tanımıştım Serkan Balcı’yı.
Başkan İlhan Cavcav’ın Bodrum Yalıspor’dan neredeyse bir yemek parasına transfer ettiği genç futbolcu utangaç ama saygılı, iddialı ancak haddini bilen tavırlarıyla dikkatimi çekmişti.
17 yaşındaki bu çocukta Anadolu insanının sıcaklığını hissetmek zor değildi.
Serkan gerek kişiliği, gerek futbolu ile kısa zamanda yükselmeyi bildi.
Gençlerbirliği’ndeki performansı onu önce milli takıma, ardından Fenerbahçe’ye taşıdı.
İstanbul ve büyük kulüp. İkisi bir araya gelince silinip giden nice futbolcu vardı.
Ya Serkan?
Bozularak değil, olgunlaşarak ayrıldı Fenerbahçe’den.
Trabzonspor’daki dördüncü sezonunda ise örnek bir profesyonel olarak vitrine çıktı.
İstatistikler Serkan’ın doğru yerde, doğru insanlarla neler yapabileceğini gösterdi.
Trabzonspor’daki ilk yılında 29, ikincisinde 33, geçen sezon 39 maça çıkan Balcı, teknik direktörü Şenol Güneş’in vazgeçilmezi olmayı başardı.
Onu son Beşiktaş maçında tribünden izlerken gurur duydum.
Takımın dinamosu idi. Sahada basmadık yer bırakmadı. Attığı deparları izlemekten ben yoruldum, o bana mısın demedi.
Ve şu soruyu sormadan edemedim;
“Takımlarında oynamayan futbolcuları milli göreve davet eden Guus Hiddink ve Oğuz Çetin, gerçekten Türkiye liglerinde mi maç izliyor, yoksa başka bir dünyada mı?”