Son olarak Mehmet Topuz’un transferi sırasında gündeme gelmişti FIFA menajerliği.
Fenerbahçe ve Beşiktaş arasındaki kavganın başrolünde yine onlar vardı.
Peki, ne demekti FIFA menajerliği?
Kimdi transfer döneminde ortalığı kızıştıran bu adamlar?
Kuralları ne kadar biliyor, nasıl uyguluyorlardı?
İşini düzgün yapanların yanı sıra, menajerliği kısa yoldan köşeyi dönmek olarak algılayanlar, meydanı daha ne kadar boş bulacaklardı?
Bu noktada harekete geçmesi gereken Futbol Federasyonu ilk hamlesini sezon başında yaptı.
Futbolcu simsarlarını kontrol etmek adına talimatta radikal değişiklikler öngördü.
İkinci adım hafta içinde atıldı.
Menajerlik lisansı alabilmek için sıraya girenler ciddi bir sınava tabi tutuldu.
On beşi FIFA tarafından gönderilen, beşi de federasyon uzmanlarınca hazırlanan yirmi soru soruldu adaylara.
Şimdi sıkı durun.
Kaç kişi başarılı oldu bu sınavda biliyor musunuz?
Sadece iki!
Uluslararası transfer kuralları, menajerlerin sorumlulukları, yaptırımlar, kulüpler ve futbolcularla ilişkiler gibi mesleğin temel prensipleriyle ilgili sorulara başarıyla yanıt veren sadece iki kişi!
Bunlardan biri Beşiktaş Kulübü’nde uzun yıllar sportif direktör olarak görev yapan Erdil Arpacı, diğeri ise Remzi Petek isimli işadamı.
Barajı aşamadılar
Diğerleri mi?
Bırakın 14 puan barajını aşmayı, yanına bile yaklaşamadı çoğu.
Türkiye’de ilk kez yapılan bir sınavda, tabir yerindeyse meslek dersinden çaktı menajer adayları.
Daha vahimi, şu örnek bile geçmişte menajerlik lisanslarının nasıl dağıtıldığını anlamamıza yetti!
Ama bitmedi.
Eş-dost ve akrabalara verilen matbu belgelerle transfer piyasasının altını üstüne getirenler, hâlâ ortalıkta ve “Ben uluslararası menajerim” diye dolaşıyor.
Aralarında gerçekten hakkını vererek işini yapanlar ise, kirlilikten nasibini alıyor.
Aslında durumdan en çok şikayetçi olanlar da, bu düzgün insanlar.
Futbol Federasyonu nasıl yapar, ne eder bilmiyorum.
Halen federasyona kayıtlı 92 futbolcu menajerinden 20’sinin lisansları askıda.
Amaç eğitimli, bilgili, konusunda uzman kişileri bulmak ise, kazanılmış haklarına rağmen bu gruba da dokunulmalı.
Yeterlilikleri test edilmeli, kriterlere uymayanlar elenip piyasadan silinmeli.
Bakkallar, berberler, amcalar, dayılar temizlenmeli.
Tabii bunları yaparken, korsan menajerlerin kucağına oturan kulüp başkanı ve yöneticilerine talimatla getirilen yaptırımlar da taviz vermeden devreye sokulmalı.
Bu işin üç ayağı var.
Menajer, kulüp ve futbolcu.
Siz istediğiniz kadar menajerleri hizaya sokun; futbolcuyu bilinçlendirmez, transfer rantından pay alan bazı kulüp yöneticilerini cezalandırmazsanız, bunca emek ve çaba boşa gider.
Başlamışken gerisini getirmek, Futbol Federasyonu’nun asli yükümlülüğüdür.
Günün Sözü
“Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir, biliyor musunuz? Dehanın sınırları var, cehaletin ise hiçbir sınırı yoktur.”
Whoopi Goldberg
Kamera şakası gibi
Çoğumuzun dikkatinden kaçmış olabilir.
Maçların sonundaki oynanmamış süreler bazen birkaç saniye, kimi zaman da bir dakikaya yakın uzar.
Özellikle televizyondan naklen yayınlanan karşılaşmalarda tanık oluruz bu gibi durumlara.
Hakeme kızıp “bitirsene kardeşim” diyen de olmuştur, “bak rakibe illa gol attıracak” senaryosu yazan da.
Meğer takımlardan birine kıyak geçiyor diye günahını alıyormuşuz bu hakemlerin.
Özellikle aralarında bazıları varmış ki, maçı bitirmek için orta alanda pozisyon alıp yüzünü protokol tribününe dönmeyi kolluyormuş.
Naklen yayında yan gözle pilot kamerayı kesip, bitiş düdüğünde esas oğlan raconu kesmeyi pek seviyormuş arkadaşlar.
Kim mi bunlar?
Ceza alanı çevresinde veya sırtı pilot kameraya dönük kaçı bitiş düdüğü çalıyorsa onlar değil!
Merak etmeyin, huylu huyundan, bu hakemler de kamera sevdasından vazgeçmez!
Cin olmadan adam çarpmak!
Üç günde köşe yazarı olduğunu sanan tipler türedi medya camiasında.
Kimi eski kulüp yöneticisi, kimi gıda sektüründe eğitmen, bazısı da sokaktan geçerken eline kalem tutuşturulan acayip insanlar.
Ne oldum delisi derler ya o türden!
İnternet sitelerinde hasbelkader bir köşe kapmış, ahkam kesip piyasa yapmaya çalışan cinsten adamlar.
Hani sağa sola bulaşmayıp adabıyla yazsalar, kimsenin bir şey diyeceği yok.
Her malın alıcısı olduğu gibi, onların da vardır elbet okuyucusu.
Bunlardan biri, taa İstanbul’dan başkentin Büyükşehir Belediye Başkanı’na sırnaşmak adına birkaç satır karalamış.
Akbabalardan girmiş, sosyal demokrat kırıntılarından çıkmış.
Bu arada solcu olup, dönekler kervanına katıldığını da itiraf etmekten çekinmemiş.
Kıt aklıyla akıl vermeye kalkmış kendince.
Bulduğu kapıda adam gibi oturacağına, oturduğu yer batmış belli ki.
Cin olmadan adam çarpmaya çalışmak, böyle bir şey olsa gerek!
Futbolun marka değeri var da basketbolun yok mu?
Aziz başkan yaptı yine yapacağını.
Fenerbahçe istim üzerinde gider, Galatasaray ile tarihi bir yarışı sürdürürken, gündemi değiştiriverdi birden.
“Efes Pilsenli basketbolcuların final serisinde doping yaptığını” ileri sürüp, Türk basketboluna yıllarca önemli katkıları olmuş ciddi bir kurumu zan altında bıraktı.
Sadece Efes Pilsen’i mi?
Basketbol Federasyonu ve seçilmesinde büyük katkısı olan Başkanı Turgay Demirel’i de güç durumda bıraktı Aziz Yıldırım.
Basketbolun marka değerine büyük bir darbe vurdu.
Elinde kanıt mı var?
Yıldırım’ın iddiaları sonrası iki olasılık çıkıyor ortaya.
Birincisi, halen disiplin sürecinde bulunan Kerem Gönlüm’ün dışında, Efes Pilsenli başka oyunculara ait belgeler var elinde.
Ki, böyle bir durumda Basketbol Federasyonu da olayı gizlediği için suç ortağı olacaktır.
İkincisi, Aziz Başkan’ın suçlamaları sadece iddiadan ibarettir.
Efes Pilsen Kulübü’nün açıklamasından sonra, kurmaylarına “Salı gününe kadar hazırlıklarınızı yapın” talimatı vermesi, Aziz Yıldırım’ın hâlâ somut bir kanıt aradığını gösteriyor.
Eğer varsa böyle bir belge, olsa olsa Basketbol Federasyonu kayıtlarındadır.
Ve bugüne kadar açıklanmamışsa, karşımızda çok daha vahim bir tablo duruyor demektir.
Yok tüm bunlar dedikodu, duyum veya söylentiden ibaret ise, insanın aklına başka şeyler geliyor!
Aklıma gelenlerin ne kadar doğru olduğunu görmek için, salı gününü merakla bekliyorum.