Futbolun Z kuşağı

Futbol, her dönemde değişen trendler ve yeni oyuncu profilleriyle evrilmeye devam ediyor. Günümüzde ise sahaları domine etmeye başlayan bir nesil var: Z kuşağı futbolcuları. 1997-2012 yılları arasında doğan bu jenerasyon, hem oyun tarzları hem de futbola bakış açılarıyla kendilerinden önceki nesillerden belirgin şekilde ayrılıyor. Biliyorum içinizde benim gibi X veya farklı kuşaktan olanlar varsa, onların aklından şu anda “Yahu bu kuşak sadece futbolda mı belirgin şekilde ayrılıyor, sen gel bir de bizim iş yerinde, bizim evde gör” diyenler vardır. Haklısınız ama işte kuşak çatışması dediğimiz şey de tam olarak bu değil mi? 
Teknolojinin göbeğine doğan bu kuşak, önceki herkesten çok farklı ve devir artık bizim onları anlamaya çalışmamız gereken devir. O zaman teknik direktörler bu kuşakla nasıl anlaşıyor? Z kuşağı futbolcuları diğer jenerasyonlardan nasıl farklı? Onları motive eden unsurlar neler? Sahada ve saha dışında nasıl bir hayat tarzı benimsiyorlar?
Takıma değil isme tutku
X ve Y kuşağı için futbol, büyük ölçüde bir meslek ve tutku olarak görülüyordu. Sahadaki tüm yeteneklerine rağmen, Messi veya Ronaldo’yu sosyal medyada takip etmek hiç de eğlenceli değildi. Z kuşağı futbolcuları için ise futbol yalnızca bir spor değil; aynı zamanda bir marka, eğlence ve kişisel ifade alanı. Futbolu bir yaşam tarzı olarak benimsemekle kalmayıp, sosyal medya ve dijital platformlar aracılığıyla kimliklerini inşa ediyorlar. 
Örneğin, Jude Bellingham veya Vinícius Jr. gibi oyuncular, yeteneklerini Instagram, TikTok ve YouTube gibi platformlarda sık sık paylaşıyor. Alphonso Davies’in eğlenceli TikTok içerikleri, Neymar’ın Twitch yayınları, futbolcuların hayranlarıyla birebir etkileşim kurmasını sağlayarak onları sadece birer sporcu değil, aynı zamanda birer influencer hâline getiriyor. Onlar için futbol, geleneksel oyunun ötesine geçerek global bir fenomene dönüşüyor.
Haksız da değiller. Çünkü futbolu ve onları takip eden yeni nesil taraftarların da artık aradığı bu. Çoğu, bir takımdan ziyade bir futbolcunun peşinden gidip, onu tutuyor. Artık İspanya’da şunu tutarım, İngiltere’de bunu demiyorlar. 7 yaşındaki yeğenimden biliyorum, bazen koyu bir Al Nassr taraftarı, bazen Manchester City, bazen Real Madrid... 
Acaba yakın zamanda kulüpler transfer yaparken sadece oyuncunun yeteneğine değil, sosyal medyadaki takipçi sayısına, etkileşim gücüne de bakacak mı?
Bilim ve teknolojiyle gelişmek
X kuşağında, güçlü savunmalar, fiziksel mücadele ve uzun top oyunları yaygındı. Kondisyon ve dayanıklılık ön plandaydı. Y kuşağına gelince teknik kapasitenin arttığı, pas oyununa ve bireysel yeteneklere daha fazla önem verilen bir dönemle karşılaştık. Oyun sistemleri daha komplike hale geldi.
Z kuşağı futbolcuları, oyunun hızlandığı ve teknik kapasitenin ön plana çıktığı bir dönemde yetişti. Kylian Mbappe, Jude Bellingham ve Vinicius Jr. gibi isimler, bu jenerasyonun en iyi örneklerinden. Çoğu Z kuşağı oyuncusu, bireysel yeteneklerini geliştirerek sahada fark yaratmayı ön planda tutuyor.
Birçok genç oyuncu, sosyal medyadan idollerini takip ediyor ve onlardan öğrendikleri teknikleri uyguluyor. Bu sayede geleneksel eğitim yöntemlerinden farklı bir futbol kültürü benimsiyorlar. Antrenman programlarından beslenmelerine, uyku düzenlerine kadar her detayı en yeni bilimsel verilerle destekliyorlar. Önceki nesillerde saha içindeki yetenek ve fiziksel güç ön planda iken, yeni jenerasyon, veri analitiği ve teknolojiyi daha fazla kullanıyor. GPS yelekleri, performans ölçüm cihazları ve yapay zekâ destekli analizler, onların gelişiminde önemli bir yer tutuyor.
O halde aklıma bir yumurta mı, tavuk mu sorusu geliyor. Teknik direktörler oyun modellerini geliştirirken, ellerindeki Z kuşağı oyuncuların huyuna, suyuna, özelliğine göre mi bir sistem oluşturmalı, yoksa özgürlüklerine düşkün bu kuşağı, sistemlerine adapte etmeye mi çalışmalı?
Mourinho zorlanabiliyor
X kuşağı otoriteye saygılı, disipline önem veren bir yapıya sahipti. Teknik direktörlerin söylediklerini sorgulamadan uygulayan bir nesildi. Hemen aklımıza Alex Ferguson’un Manchester United’ı gelebilir. Y kuşağı ise teknik direktörlere bağlı olmakla birlikte, bireysel gelişimlerini ön planda tuttular. Oyun zekaları ve sahadaki karar alma yetenekleriyle öne çıktılar.
Z kuşağı ise bambaşka... Teknik direktörleri bir otorite figürü olarak görmek yerine, daha çok bir rehber olarak algılıyorlar. Daha fazla bireysel özgürlük talep edip, takım içindeki rollerini tartışmaktan çekinmiyorlar. Ayrıca, antrenörlerin dijital ve teknolojik analizleri iyi kullanmasını bekliyorlar. Pep Guardiola gibi teknik adamlar, bu jenerasyona hitap edebiliyor ancak Jose Mourinho gibi daha geleneksel antrenörler bazen zorlanabiliyor.
Daha yakın zamanda Manchester United’dan sıkıntılı bir şekilde ayılmasının ardından, Erik Ten Hag yeni jenerasyon futbolcularla ilgili bakın ne söyledi:
“Bu nesil genellikle eleştiriyle başa çıkmakta zorlanıyor. Eleştiri onları gerçekten çok etkiliyor. Benim içinde büyüdüğüm nesil, bu konularda daha az alıngandı. Şu anki oyuncu grubuma kendi jenerasyonumdaki gibi davransaydım, onları motivasyonsuz bırakırdım. Bu jenerasyondan aynı katkıyı alabilmek için mesajınızı incelikli bir şekilde iletmeniz gerekiyor. Oyuncuya daha fazla sevgi göstermelisiniz. Bizim neslimiz bu sevgiyi biraz zor bulurdu.”
Oyuncu psikolojisini iyi analiz eden teknik direktörlerden biri olan Zidane, bu nesille iletişim kurmanın anahtarının, onları birey olarak anlamak ve esnek davranmaktan geçtiğini söylerken, Ancelotti ise bu kuşağı oyun hakkında fazla bilgiye boğmanın onların yaratıcılığını öldürebileceğini ekliyor.
Önceki jenerasyonların aksine, özgüveni yüksek, bireysel gelişime odaklı ve geleneksel otorite figürlerine eskisi kadar bağlı olmayan bu kuşakla çalışmak, teknik direktörler için mesleklerinde yeni bir mücadele. Sosyal medya bağımlılığı ve orada yazılan yorumlardan etkilenmeleri, dikkat sürelerinin kısa olması, teknik direktörlerin takım disiplinini sağlamada karşılaştıkları en büyük zorluklardan biri.
Elbette bu oyunu oynayanlar kadar izleyen yeni kuşağı da anlamak önemli. Florentino Perez, Z kuşağının farklı taraftarlık motivasyonları olduğunu ve onları anlamazsak futbolun izlenirliğinin gitgide düşeceğini söyledi. Peki, Z kuşak taraftarları nasıl? İşte o da başka bir yazı konusu. Eğer bu yazıyı okuyan ve Z kuşağından biriyseniz lütfen bana yazın. Size sormak istediğim çok soru var...

Haberin Devamı

Global bir marka olmak

Haberin Devamı

X kuşağı için çalışkanlık, disiplini kabul etme, sadakat ve uzun vadeli kariyer planları ön plandaydı. Büyük hedefler genellikle kulüp ve milli takım başarılarına odaklıydı. Kulübe bağlılık futbolun temel değerlerinden biri olarak görülüyordu. Maldini, Giggs, Totti gibi isimler bir çırpıda aklıma gelenler.
Y kuşağı ise başarı ve prestij odaklı bir yaklaşım geliştirdi. Bireysel başarılar, Ballon d’Or gibi ödüller ve finansal kazanımlar daha ön plana çıktı. Daha hırslı ve rekabetçi bir yapıya sahiplerdi. Cristiano Ronaldo ve Zlatan Ibrahimovic gibi isimler, bu jenerasyonun tipik örnekleri. 
Z kuşağı oyuncularında ise durum biraz daha farklı. Hem saha içinde hem de saha dışında global bir marka olarak konumlanıyorlar. Başarı hâlâ önemli, ancak onlar için özgürlük, kişisel gelişim ve bireysellik en az bunun kadar kıymetli. Günümüz futbolunda oyuncular farklı takımlara gitmekten çekinmiyorlar ve bunu gelişim olarak görüyorlar. Erling Haaland’ın Salzburg, Dortmund ve ardından Manchester City’ye olan yolculuğu, buna iyi bir örnek. Her ne kadar City ile son yaptığı sözleşmenin süresi onu, Z kuşağından X kuşağına taşıyor olsa da...

Haberin Devamı