18.06.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
SENAD OK / CENGİZ MALGIR
Galatasaray tarihin en parlak dönemlerinde yer alan Oliveira Capone ve Marcio, Brezilya’da Milliyet’i ağırladı, sohbetin tadına doyum olmadı...
Sarı-kırmızılı forma altında hem UEFA Kupası’nı, hem de Süper Kupa’yı kazanan ikilinin, bir başka özelliği ise Kadıköy’deki son Fenerbahçe galibiyetini yaşayan isimler olmaları, hatta galibiyet golünü Marcio’nun atması...
İşte Dünya Kupası maratonu sırasında Capone’un Mogi Mirim’deki evinde buluşuyoruz... Brezilya müziği eşliğinde güzel bir pazar gününü mangal keyfi ile geçiriyor Capone’un ailesi, arkadaşları ve Marcio tabii ki...
Açıkçası daha evin içine girerken etrafta gezen Galatasaray formalı kişileri gördüğümüzde doğru yerde olduğumuzu hemen anlıyoruz.
O sırada Marcio da çocuklarıyla bahçede top oynuyor.
Bizi bu iki isimle buluşturan arkadaşımız Bayram Dağdeviren’in tercümanlığında evdeki herkes ile tek tek tanışıyoruz.
Brezilya-Türkiye dostluğundan bahsediyoruz. Ve bu dostluğu hep birlikte çekilen fotoğrafla pekiştiriyoruz.
Capone’dan dolayı buradaki herkes Galatasaraylı. Hepsinin üstünde sarı-kırmızı renkler. Forması olmayan bile Türkiye ile ilgili bir şey taşıyor üzerinde.
Hagi, Popescu, Taffarel gibi yıldızlarla birlikte takıma büyük katkı yapan iki Brezilyalı da profesyonel kariyerlerini noktalamış.
Marcio, inşaat işine girmiş. Capone ise geçen sene teknik direktörlük yapmış.
FUTBOLDAN KOPMAM
Capone, UEFA Kupası’na giden yolu açan Milan maçında attığı gol, Marcio ise son Kadıköy galibiyetinde attığı gol ve asistle hâlâ akıllarda. Yıllar sonra tekrar buluştuğumuzda ikisi de 2000 takımının devamında aslında bir Avrupa Kupası daha kazanılabileceğini söylüyor ve ekliyor;
“Takım dağılmasaydı, Şampiyonlar Ligi de gelebilirdi.”
Capone ile başlıyoruz. Futboldan kopmuş değil. Zaten sabah arkadaşları ile maçtan gelmiş. Evinin bahçesinde de dev bir futbol sahası var.
“Futbolu daha bırakmadım. Oynuyorum. Ayaklarım kırılana kadar tutmayana kadar bırakmayacağım. Arkadaşlarımla vakit geçiyorum. Profesyonel anlamda şu an bir şey yapmıyorum. Özel maçlara katılıyoruz. Hocalık yaptım. Geçen sene bir takım çalıştırdım. Ama iyi bir takım bekliyorum. Son iki yılda iki kez geldim Türkiye’ye. Taffarel ile arada görüşüyoruz, onun dışında çok kontağım yok. Özellikle defans konusunda Türk futbolculara hocalık yapabileceğimi düşünüyorum. Bu konuda büyük eksiklik var” ifadelerini kullanıyor.
Capone, UEFA Kupası’nı kazandıkları sene paranın ikinci planda olduğunu belirtiyor ve devam ediyor;
“2000’de forma için oynadık. Şimdi ise para için oynayan futbolcular var. Bizim o dönemimizde bu tip kontratlar yoktu. Garanti paralar yoktu. Maç başı vardı. Her maç oynamak zorunda oluyorduk. Şimdi garanti olduğu için ufak bir ağrı hissedince futbolcu oynamıyor. O fedakârlığı göstermiyor.”
TERİM BABA GİBİ
Terim ve Lucescu ile çalışan Capone için Fatih Hoca’nın yeri ayrı. “İki yıl Fatih Terim, iki yıl da Lucescu ile çalıştık. Farklı hocalar ama öncelik her zaman Fatih hocada. Benim için baba gibi. Kazanma tutkusu en güçlü olan isimlerden biri. Ondan çok şey öğrendim. Oyunculara karşı çok sert duruyordu, bazen de şefkatli olurdu. Dengeyi iyi korurdu. En büyük özelliği buydu” diye anlatıyor tecrübeli teknik adamı...
Kadıköy’ün son kahramanı
Galatasaray’ın Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaki son galibiyetinin baş mimarı Marcio... 2-1’lik maçta hem gol atmış, hem de asist yapmıştı. “Galiba tekrar o zamana dönüp oynamam gerekiyor” demekten kendini alamadı
Futbolu dört yıl önce bırakan eski golcü Marcio yine futbolun içinde kalmak istiyor. Özellikle imkanı olmayan gençlerin elinden tutmak en büyük hayali... Çünkü kendisi de bu sayede futbolcu olabilmiş. İnşaat işleri ile uğraşsa da “futbolculuk daha karlıydı” diyor.
Galatasaray’ı hâlâ takip ettiğini belirten eski golcü, “Bizim takım her zaman güçlü kadroya sahipti. Bence mevcut kadronun Avrupa’da kupa kazanma şansı vardı” dedi.
2000 yılındaki takımın çok daha güçlü olduğunu savunan Marcio, “Belki Drogba gibi bir isim yoktu ama kalite olarak çok iyi futbolcular vardı. Kapasite olarak çok güçlüydük. Tüm kupalarda şampiyon olduk. Takım devam etse Avrupa’da başka kupalarda gelebilirdi” diye konuşurken, Türkçe bilmediği için eski arkadaşları ile irtibatının zayıflamasından yakındı...
Başarı için sadece isimlerin yetmediğine dikkat çeken Brezilyalı yıldız, “Biz o dönemde bunu gösterdik” derken, Capone gibi o da Terim’e övgüler yağdırdı;
“Ben de hem Terim, hem de Lucescu ile çalıştım. İkisi de büyük hoca. Ama Fatih Terim çok özel insan. Bir futbolcudan nasıl faydalanabileceğini bilen bir insan...”
1999 yılında Galatasaray’ın Kadıköy’de kazandığı son maçta attığı gol ve yaptığı asisti hatırlattığımız zaman ise gülüyor...
“O zamana dönüp tekrar oynamam gerekiyor galiba. Çok özel maçtı. Fenerbahçe’yi orada yenmek kolay değil. O zaman da çok zorlanmıştık. O maçtan sonra bir kadın alışveriş merkezinde peşimden koştu. Galatasaray taraftarıydı. Ben golü atarken çocuğu doğmuş. Uğurlu geldiğini söylemişti.”
Parreira önermiş!
Cim-Bom’un eski yıldızı Capone sarı-kırmızılı takıma transfer öyküsünü de anlatıyor;
“Fatih hoca buraya geldi. Parreira ile stoper bakıyordu. 3 isim vardı Sandro, Lopez ve Parreira’nın önerisi ile ben. Brezilya Kupası Final maçını izledi. Kupayı kazandık. Fatih hoca bende karar kıldı. O zaman Türkiye ve Türk Futbolu çok tanınmıyordu buralarda. UEFA Kupası maçlarından
sonra Türkiye ve Türk futbolu daha tanınır hale geldi.”
Beşinci penaltıyı atacakmış!
Popescu’nun kullandığı 4. penaltıyı kaçırması durumunda da topun başına
Capone’un geçeceği de sohbetimizde ortaya çıkıyor.
“Son antrenmanda sakatlanmıştım. Doktorlar baktılar. Ağrım olmasına rağmen yalan söyledim. İyiyim, ağrım yok dedim. Bir de 5. penaltıyı ben atacaktım. Benim için sıkıntıydı. Korkuyordum kaçırırsam diye. Allah’tan sıra bana gelmedi...”
3-4 GÜN AÇ KALDIM
Capone çocukluğunda yaşadığı
sıkıntıların kendisini olgunlaştırdığını ve başarısında önemli bir etken
olduğunu belirtiyor;
“Galatasaray’da o dönem tüm oyuncular milli takıma gidiyordu. Gitmeyen sadece bendim. Orada devam edebilmek için onlarla aynı seviyede olmam gerekiyordu. Onun için çok çalıştım.
Çocukluğumda yaşadığım sıkıntılar beni başarılı kıldı. Çocukken büyük sıknıtılar yaşadım. 3-4 gün aç kaldığım zamanlar oldu. Elbisemiz yoktu. Büyüklerimizin elbiseleri ile geziyorduk. Şu an burada yaşadığım ev, o zaman yeni inşa ediliyordu. Çok beğenmiştim. Bir gün burayı alacağım dedim kendi kendime. Allah yardım etti ve aldım. Geçmişteki sıkıntılı günleri bir şekilde başarıya dö-nüştürebildim...”
MADALYASIZ ŞAMPİYON
UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra ülkesine dönen Capone ailesi ve arkadaşları ile buluştuğumuz bu evde yine büyük bir parti veriyor.
Rivaldo’dan sonra şehrin o dönemki en popüler ismi olan Capone’un bu partisi tam bir kâbusa dönüşüyor. Kupa sevinci doyasıya kutlanırken eve silahlarla soyguncular giriyor. Başta UEFA madalyası olmak üzere ne var ne yok götürüyorlar. Onları takip etmemesi için de eşini rehin alıyorlar. Neyse ki sonra serbest bırakılıyor. Soygunculardan kurtarabildikleri ile objektifimize poz veren ve “Anılarımı çaldılar” diyen Capone, bir gün madalyanın geri gelmesini bekliyor.