Fenerbahçe, 7 Mart 2013 tarihinde, saat 20:00' de UEFA Avrupa Ligi 3. tur karşılaşmasında Viktoria Plzen ile deplasmanda çok önemli bir karşılaşmaya çıkıyor.
Bu karşılaşma ne Viktoria Plzen ne de Fenerbahçe açısından sıradan bir karşılaşma değil. Plzen tarihinin en başarılı dönemini yaşıyor. Fenerbahçe ise tarihinin en karışık günlerini.. Plzen, güçlü rakibi Napoli' yi eleyerek büyük bir özgüven kazandı ve gözünü bir üst tura dikti. Fenerbahçe ise son haftalarda iki ileri bir geri bir performans sergiliyor. Lig lideri Galatasaray ile puan farkı 7' ye çıktı. Bu fark sürekli artıyor, bir türlü kapanmıyor. Öte yandan, camiada huzursuzluklar diz boyu. Bu karşılaşma, Fenerbahçe yönetimi, teknik heyeti ve onları destekleyen grup açısından büyük önem taşıyor. Aslında bu şekilde ifade etmek istemesem de adeta bir "ölüm kalım maçı". Zira, Plzen deplasmanından alınacak iyi bir skor, tur için önemli. Tur ise, hem hoca hem de yönetime bir nefes aldıracak. Öte yandan, maçtan alınacak kötü bir sonuç, geçtiğimiz pazar günkü Beşiktaş derbinin kaybedilmesi ile birleşerek, camiada yönetim ve teknik heyete tepkili olan taraftarların protestolarını artırmalarına neden olacak.
İşte bu sebeple, Viktoria Plzen- Fenerbahçe maçı her iki taraf açısından da büyük önem taşıyor. İki tarafın da heyecanı farklı sebeplerden kaynaklansa da, amaç aynı: bu turu geçebilecek avantajlı bir skor yakalamak.
Çek Cumhuriyeti takımı olan Viktoria Plzen, köklü bir kulüp. Kuruluş tarihi 1911. Maçlarını 11.700 kişilik stadyumlarında oynuyorlar. Tarihlerindeki tek şampiyonluğu 2010-2011 sezonunda yakaladılar. 2011-2012 sezonunda ise ligi ikinci sırada bitirdiler. Bu sezon ise ligde lider konumdalar. 2009-2010 sezonunda Çek Cumhuriyeti Kupası' nı ve 2011 yılında Çek Cumhuriyeti Süper Kupasını müzelerine götürdüler. Görüldüğü üzere son 4-5 sezonda ciddi anlamda yükselişe geçmiş bir takım. Bunun en büyük sebebi ise 2008 yılından itibaren başarı için uzun dönemli bir planlama yapmış olmaları. Bu planlamanın en önemli adımı 2008 yılında göreve teknik direktör Pavel Vrba' nın getirilmesi oldu. 49 yaşındaki Vrba, göreve başladığı günden bu yana cesur ve akıllı hamleler ile kulübe büyük bir özgüven getirdi. Kazanma bilinci aşıladı. Bütçesi dahilinde 2008' den beri uygulamaya çalıştığı sistem ile uyumlu kadrolar oluşturdu ve pek çok oyuncusundan iyi verim almayı başardı. Bazı iyi oyuncularını kaybetse de, takımın iskeletini korudu ve güç kaybını önlemeyi başardı.
Plzen' in takım değeri 24.400.000 Euro. Ligimizde takım değeri olarak sadece SB Elazığspor ve Akhisar Belediyespor' dan pahalılar. Fenerbahçe' nin takım değeri ise 145.850.00 Euro. Plzen' in tam 6 katı. Ancak bu tablo asla aldatıcı olmamalı. Plzen, Avrupa Ligi' nde, grup aşamasını Atletico Madrid' in 1 puan önünde bitirdi. Ardından da Napoli' yi eledi. Bu sezondan önceki sezonda ise Avrupa Şampiyonlar Ligi' ni 3. sırada bitirip, Avrupa Liginde Schalke ile iki maçta da 1-1 berabere kalmışlardı. Schalke' ye uzatmalarda elendiler. Scahlke' ye tempo olarak karşılık verdiler. Napoli' yi taktik açıdan yıktılar. Atletico Madrid' e kafa tuttular. Bunlar tesadüfi başarılar değil. Plzen, piyasa değerinin çok ötesinde iyi bir takım. Futbolun aslında basit bir oyun olduğunu düşünen Vrba, takımına son derece sistemli ve disiplinli bir futbol oynatıyor. Vrba' nın Plzen' e oynattığı futbol, futbolun bazı gereklerine dayanıyor.
Plzen, oyunun savunma tarafında çok koşan, rakibe kolay pas imkanı sağlamayan, alan savunmasını iyi yapan, rakibin önemli silahlarını dinamizmi ve fizik gücü ile durdurmayı başaran bir takım. Ancak esas güçleri herkesin tahmin ettiği gibi savunmada değil. Diğer Çek takımlarından bu noktada ayrılıyorlar. Diğer Çek takımları gibi sadece fizik güç, disiplin, saha içi mücadeleye dayalı oynamıyor, bunların yanı sıra ofansif olarak da oldukça iyi işler yapıyorlar. Rakibin oyununu bozmaktan ziyade, rakibe oyunu kabul ettirmeye yönelik bir felsefeleri var. Bu takımın en büyük sürprizi de bu oluyor. Kendisini küçümseyen tüm takımlara ofansif yönlerini göstererek sürprizler yapıyorlar. Kısa ve hızlı pasa dayalı bir oyun sistemleri var. Tempolu futbolu tercih ediyorlar. Yani Fenerbahçe gibi tempo yapmakta zorlanan, kontrollü oyunu tercih eden takımlara karşı bu tempoları sorun yaratıyor. Tempolu futbolları rakiplerini yoruyor. Orta sahada oyunu hızlı yönlendirme becerisi olan oyuncuları var. Genellikle orta saha baskısından topu kanatlara hızlı aktararak kurtulabiliyorlar. Bek ve kanatlarda oynayan oyuncularına hızlı bir şekilde top atarak, bunların kanatlardan geliştirdikleri akınlar ile tehlike yaratabiliyorlar. Oyunun yönünü değiştirme becerileri yüksek. Duran topları da iyi kullanıyorlar. Temel oyun felsefeleri hareketli olmak, kısa ve hızlı paslaşmak ve ani yön değiştirmeler ile boş alanlara adam kaçırmak.
Viktoria Plzen temel olarak 4-2-3-1 sistemi ile oynuyor. Bazı maçlarda 4-5-1 ve bazı maçlarda ise nadiren de olsa 4-4-2' ye dönebiliyorlar. Bu bakımdan Fenerbahçe ile benzerlik gösteriyorlar.
Takımın beyni ve saha içi lideri Pavel Horvath. Etkili bir sol ayağı var. 21 Yaş Altı Çek Milli Takımı oyuncusu Jan Kovarik, Kolar, A Milli futbolcu Rajtoral ve Çek Milli Takımındaki diğer etkili bir isim olan Darida en tehlikeli oyuncuları. Takım 36 yaşındaki veteran Horvath' ın etrafında oluşturulmuş durumda. Horvath takımın tüm hücum aksiyonlarına yön veren isim. Bekleri, Reznik ve Limbersky son derece iyi topla çıkabilen ve topsuz oyunu da iyi oynayabilen oyuncular. Tek santrafor Bakos, fizik ve pres gücü ile takımı ileri itiyor.
İç sahada daha agresif, dışarıda daha kontrollüler. Set hücumundan ziyade, hızlı kontra ataklar ile gol yeme eğilimindeler. Bu hızlı hücum edemeyen, set hücumu seven ve pas hızı düşük olan Fenerbahçe için kötü haber. Zira rakip set hücumu yapmaya başladığında, orta saha oyuncuları dahi defans bloğu arasına karışarak, müthiş alan ve adam paylaşımı yapabiliyor. Hızlı hücum yapamayan tüm takımlar, bu sert ve disiplinli defans karşısında bocalıyor.
Plzen şu an çok formda. Son oynadıkları 6 karşılaşmada 5 galibiyet, 1 beraberlik almış durumdalar. Bu yüksek form düzeyi de Fenerbahçe açısından büyük sorun teşkil ediyor. Karşılarında formsuz, lig henüz başlamadığından maç kondisyonu eksik bir BATE bulmayacaklar. Çok farklı bir takım bulacaklar.
Fenerbahçe bu karşılaşmadan neleri doğru yaparak avantajla dönebilir? Her iki karşılaşmada da dikkat edilmesi gereken konular neler?
Plzen, Fenerbahçe' den kadro değeri olarak çok geride olsa da, futbol anlayışı olarak çok ileride. Plzen' in hocası Vrba, Aykut Kocaman' ın aksine modern futbolu çok iyi yorumlayan ve sahaya yansıtmayı başarabilen bir hoca. Kısıtlı bütçeler ile Avrupa' nın devlerine kafa tutmayı başaran bir takım oluşturmuş durumda. Takım içinde onun liderliğine güven duyuluyor ve saha içinde oyuna etkisi çok fazla. Takımını iyi motive edebiliyor. Plzen ve Vrba' yı, 2000 senesindeki Galatasaray ve Fatih Terim' e benzetiyorum. Sadece o dönemki Galatasaray' dan daha ölçülü ve istikrarlı gidiyorlar.
Bu karşılaşmada, Fenerbahçe' nin rakibini elemesi için çok mücadele etmesi, sahaya yürek ve akıl yansıtması gerek. Aykut Kocaman lig başından bu yana çok formsuz. Bu maçta anlamsız ısrar ve inatlarını bir tarafa bırakıp, futbolun "kendince değil", "geleneksel" doğrularına sahip çıkmalı.
Fenerbahçe' nin ve kendisinin kaderi her zaman olduğu gibi yine Aykut Kocaman' ın ellerinde. Aykut Kocaman futbol adına doğruları yapar ise Fenerbahçe buradan en kötü bir beraberlikle dönebilir. Eğer doğruları değil, kafasında doğru olduğuna inandığı "yanlışları" sergilerse, buradan beraberlik almak dahi bir mucize olacaktır. Benim ilk maç için skor tahminim 1-0 Plzen galibiyeti, ya da 1-1 beraberlik şeklinde.
Turu kim geçer derseniz; kadro kalitesi, mevcut form düzeyleri, oyun sistemleri, teknik adam performansları, moral motivasyonları ve futbolun mantığı gibi pek çok faktörü bir arada değerlendirerek %51 Viktoria Plzen, %49 Fenerbahçe şeklinde bir tahminde bulunabilirim. Fenerbahçe ilk maçı berabere tamamlamayı ya da kazanmayı başarır ise bu yüzdeler %51 Fenerbahçe, %49 Plzen' e döner.
Fenerbahçe' ye başarılar dilerim. Fenerbahçe' nin bu iki maçı alıp, turu geçmesi sadece Avrupa başarısı için değil, camia içindeki normalleşme ve tekrar bir amaç çevresinde bütünleşme süreci açısından da önemli.