Dünyada dört grupta takım var. Bunlar arasında kesin çizgiler olmamakla birlikte, genel hatları ile 3 gruptan bahsedebiliriz.
Yeterince zengin ve büyük bir kulüpsen, yıldız futbolcuyu maliyeti ne olursa olsun alırsın. Hatta kendin yıldız futbolcu yetiştirme zahmetine de girmeden, bastırıp parayı alırsın. Kendin futbolcu da yetiştiriyorsan tadından yenmez. Pek çoğu çok iyi altyapılara sahiptir ve en büyük beş lige, süzgeçlerinden geçme ve A Takıma geçme başarısını gösteremeyen ama iyi futbolcu potansiyeli taşıyan gençleri satarlar. Real Madrid, Barcelona, Bayern Munich, PSG, Juventus, Milan, Manchester United, Liverpool, Manchester City böyledir.
Büyük bir kulüp ve potansiyelli bir camiaysan, yine bir üst gruptaki takımlar gibi zirveye oynuyorsan ancak orta karar finansal imkanların varsa o zaman yıldız transferinden ziyade genç ve yetenekli yıldız adaylarını herkesten önce keşfedip almaya bakarsın. Bir taraftan da altyapından iyi futbolcu çıkartmaya çalışırsın. Ancak önceliğin dünyanın dört bir yanından 16-22 arası yetenekleri keşfedip ucuza almak, bunlar ile başarı yakalamak ve bunları parlatıp satmak olur. Bazen de 28-32 arası, eski takımlarında tutunamamış, sorunlu ancak geçmiş performansları nedeniyle tekrar kazanılabilecek isimleri hayata döndürüyorlar. Lyon, Dortmund, Leverkusen, Arsenal, Inter, Roma, Napoli, Lazio, Everton, Atletico Madrid, Tottenham, Valencia, Sevilla, Shaktar, Monaco, Zenit gibi kulüpleri örnek verebiliriz.
Diğer grupta, Benfica, Porto, Ajax, Real Sociedad, Athletic Bilbao, Rennes, Bordeaux, Nantes, Schalke 04, Saint Etienne, Montpellier, Feyeenord, Toulouse, PSV, River Plate, Boca, Santos, Palmeiras, vb. takımları görüyoruz. Bunlar, bir üst seviyeden altta, ancak bir üst seviye ile kafa kafaya rekabet eden takımlar. Bazen iki üst seviyeye bile kafa tutabilirler. Bu takımların mali güçleri diğer gruptakiler kadar fazla değil. O nedenle, sıklıkla kendi altyapılarından veya 16-22 arası "yıldız adayı" değil ama Avrupa'da ilk beş ligin ilk beş takımında kadroya, hatta ilk 11'e girebilecek kalitede genç futbolcu adayları yakalayıp, bunları parlatıp, satma derdindeler.
Geride kalan diğer tüm takımlar ise belirli hakim bir stratejisi olmayan, dönemsel parlayıp sönen, plansız transfer yapan, büyüklü küçüklü camialardan oluşuyor. Aralarında transfere çok büyük paralar harcayan sürpriz kulüpler de var. Ancak bir stratejileri, misyonları, kadro mühendislik çabaları olmadığından bunlar rüzgarda savrulan yapraklar gibi. Transfer ve hoca uyumu yakaladıklarında, sürpriz performanslar gösterip şampiyon veya ikinci bile olabiliyorlar. Bazen altyapıları da iyi ürünler çıkartabiliyor. Ancak bu başarıları elbette kişilere ve konjonktüre bağlı oluyor. Newcastle, Fiorentina, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Marsilya, Southampton, Crystal Palace, Celta Vigo, Atalanta, Stuttgart, Middlesbrough gibi takımları örnek verebiliriz.
Transfermarkt verilerine göre, Avrupa'nın en değerli kadroya sahip 100 takımı arasında Galatasaray 86, Beşiktaş 96. sırada. Fenerbahçe ilk 100'de yok (şaşırtıcı değil). İlk 20 sıradan örnek verirsek, 20. takım olan Valencia (346 milyon Euro piyasa değeri) ile 86. Galatasaray (84 milyon Euro) arasında 262 milyon Euro fark var. Bu fark sahada herşey demek. Yani siz üst düzey bir seviyede oynamak istiyorsanız, bu büyük farkı kapatacaksınız. Yoksa çeyrek finaller bile hayal demektir. Kendimiz çalıp kendimiz oynarız.
Kulüplerin mali durumları nedeniyle bu fark transfer ile kapanamaz. Artık endüstriyel futbolda ilk 50 ile arkadaki 50 takım arasındaki fark müthiş açıldı. Kulüplerimiz bunu fark edemeyip, çok kötü yönetilince de, maalesef ilk 100ün sonlarında, hatta dışında kaldılar. Bizi okuyan ve renklerine gönül vermiş dostlarımız bazen bize kızıyorlar ama tatlı rüyalardan gerçeklere dönmek gerekiyor. Galatasaray dünyanın 96. büyük kulübü mü, hayır. Bizce çok daha iyi ancak takım değeri bu. Takımın ne kadar değerli ise, ne kadar kaliteli isimlerden oluşuyor ise, o kadar iyi işler yapıyorsun sahada. Evet hoca, takım olmak, taraftar desteği vs. de önemli ancak en önemlisi iyi kadron olacak.
Yazılarımda sürekli vurguladığım gibi Türk kulüpleri önce 4. gruptan çıkarak, kendilerini bir 3. grup takımı olarak görmeli, bu yönde strateji belirlemeli ve zaman içinde 2. gruba doğru gelişmeli. Strateji oyuncu yetiştirmek, çok gençken fark etmek, kapmak, bunun için sistem kurmak olmalı. Beşiktaş ve Galatasaray yıllardır kendilerini 2. grup takım sandılar. Ancak gerçek anlamda hiç bir zaman olamadılar. Yine de Fenerbahçe'den iyi yönetildiklerinden, şu an ilk 100'de yer alıyorlar.
Doğru olan önce Porto, Lyon, Ajax gibi futbolcu yetiştirmek ve keşfetmek. Bu yıldızlar ile yerel liglerde başarılı olmak, sonra satarak mali kaynakları güçlendirmek. Bir üst seviye olan 2. seviyeye ancak böyle ulaşılır. Örneğin O. Lyon, 3. grupta başlayıp, 2. gruba 10-12 senede çıktı. Bir strateji ve sistem uyguladılar. Başardılar.
Ancak sorun şu ki, artık her gruptaki takım, büyük mali güçleri ile her ülkede en genç yıldızlara herkesten önce ulaşma savaşı içinde. Yani artık 1 ve 2. gruptakiler de tıpkı 3. ler gibi genç yetenek peşine düştüler. Yani bu strateji de artık kolay değil. Artık 3. torbada olmak da aslanın ağzında! Bugün Altınordu gibi bu gerçeği fark eden kulüpler, erken başladı ve yol alıyor. Bizim büyüklerin taraftarları ise hala yıldız transferi peşinde.
Taşıma suyla değirmen dönmez. Fenerbahçe Ali Koç- Comolli zekası ile bunu algılamış gözüküyor. Beşiktaş' ta Fikret Orman ve ekibinin de bunu algıladığını düşünüyorum. Galatasaray ise bu konuda halen biraz kafası karışık bir görüntü veriyor. Finansal Fair Play durumu olmasa, sanırım Terim birkaç Gomis daha ister! Bu anlamda Galatasaray yabancı transferi konusunda diğerlerinden çok daha büyük bir iştaha sahip. Ancak gidilen yol doğru değil.
Fenerbahçe' nin Barış, Berke, Ferdi transferleri çok doğru. Geri kalan ana transferleri ise kiralama yolu ile alacaklar. Bu birkaç sene böyle gidecektir. Ta ki, sistem kurulup, iyi bir 3. grup takımı olana dek. Avrupa'dan genç Türk yetenekleri keşfetmek, ilk etapta kesinlikle doğru hamle. İşte Comolli gibi futbol zekaları, tecrübeler böyle katkılar sağlıyor.
Bence bu senenin futbolumuz adına en büyük transferi bu gerçekleri fark edip strateji üreten Ali Koç ve Comolli ikilisidir. Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarının gönlü rahat olsun. Gittikleri yol doğru. Galatasaray taraftarı ise yeni transfer istemekten ziyade, eski günlerdeki gibi (Jupp Derwall ile müthiş doğru adımlar atılmıştı) altyapıya önem veren bir kulüp olmayı talep etmeli.
Dünya futboluna dört yılda bir değil, her hafta kafamızı kaldırıp bakmalıyız. Futbol değişti ve bu değişim bizi strateji üretmeye ve pozisyon almaya zorunlu kılıyor.
Twitter takip ve yorumlarınız için @bertankaya