Terraneo' yu şahsen tanımam, hiç de tanışma imkanım olmadı. Başkan ile aralarında geçenleri bilmiyorum. Görevden alındığını da sizler gibi basından öğrendim.
Ancak şaşırmadım. Nedenini ilerleyen satırlarda açıklayacağım.
Terraneo, 1970 ve 1980' lerde İtalya Serie A' da önemli takımlarda başarı ile kalecilik yapmış sonrasında da Monza, Lazio ve Inter' de sportif direktörlük yapmış önemli bir spor adamı. Futbolun içinden gelen, güçlü bağlantılara sahip, kulüpler, futbolcular ve menajerler arasında tanınan biri.
Sezon başı yazılarımda Terraneo' nun ve sportif direktörlük müessesinin Fenerbahçe için faydalı olacağını yazmıştım.
Fenerbahçe son yıllarda ne zaman, Sayın Başkan Aziz Yıldırım' ın sportif kararları ve hataları nedeni ile bir başarısızlık yaşasa (Zico sonrası Aragones ve Yanal sonrası İsmail Kartal dönemleri gibi) sportif direktörlük modeli veya benzerini denenmeye çalışıyor. Sportif yönetimden elimi çektim mesajı veriyor.
Kocaman ve Terraneo dönemleri böyle başarısız dönemlerin sonrasında yaşanan dönemlerdi. Ortak özellikleri kısa sürmeleri.
Benzer bir şekilde yönetimin kurumsallaşması için atanan ve kısa bir süre sonra yollar ayrılan CEO' lar (Hasan Hakkı Yılmaz, Levent Ersalman gibi) var.
Birde gelen giden teknik direktörler var ki, saymakla bitmez.
Yönetim Kurullarından ayrılan, ayrılmak zorunda bırakılan yöneticiler de hepimizin malumu.
Fenerbahçe' yi kurumsallaştırması için getirilen tüm bu sportif direktör ve CEO' ların Fenerbahçe' den ayrılmasının elbette çeşitli sebepleri var.
Gerçek sebepleri pek bilmiyoruz.
Terraneo için ortaya atılan "transferde komisyon aldı" iddiaları gerçek mi değil mi bilemiyoruz. Gerçek ise Başkan' ın kanıtları ile ortaya koyması gerekiyor. Ancak kendisi şüpheler ile yaşamak istemediğinden, sözleşmeyi feshetmeyi tercih etmiş durumda.
Asıl sebebin, aylar önce Başkan ve Terraneo arasında, futbolcuların önünde yaşanmış olan "takıma müdahale etme" tartışması olduğu söyleniyor. İddialara göre, Başkan bu saygısızlığı unutmamış ve sonunda gerekeni yapmış.
Gerçek sebebi hiç birimiz bilemiyoruz.
Fenerbahçe' den bir şekilde ayrılmak durumunda kalan CEO' lar, sportif direktörler, teknik direktörler ve yöneticilerin çoğunun ortak bazı noktaları var.
1- Başkan Aziz Yıldırım ile yaşadıkları fikir ayrılıkları ve tartışmalar
2- Fenerbahçe' yi yeterince sahiplenmemeleri ya da kulüp çıkarlarına uygun davranmadıklarına yönelik iddialar
3- Performanslarının Başkan tarafından beğenilmemesi
Bu noktada, Sayın Başkan Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe ile ilgili bir tespitim var. Teşbihte hata olmaz, umarım çok değer verdiğim sayın Başkan bu benzetmeden alınmaz.
Aile şirketlerini bilirsiniz. Türkiye' deki şirketlerin kabaca %95' i aile şirketleridir. Ekonomimizin can damarıdırlar. Büyümüş, belirli bir seviyeye ulaşmış aile şirketlerinin sahibi olan ya da bu şirketlerde herhangi bir görevde çalışanlar iyi bilirler; şirketi kuran, büyüten ve belirli bir noktaya getiren birinci kuşak patronlar, şirketi kendi çocuğu gibi görür. Hatta bu tür işletmelerin ikinci kuşağı olacak olan çocukları bile patronun şirket ile kendilerinden fazla ilgilendiğinden şikayet ederler.
Birinci kuşak aile şirketi patronlarının bazı özelliklerini sizle paylaşmak isterim:
- Patron, şirkette uzun saatler çalışır, dur durak bilmez. Sosyal hayatı yoktur, tek hayatı şirkettir.
- Gerçekten de şirketine katkı sağlamış, onu büyütmüş, bir noktaya getirmiştir.
- Patron kendi çocukları dahil, hiç bir yöneticinin şirketi kendisinden iyi yönetebileceğine inanmaz. Bu sebeple çok yorulur, kendisi kadar yorulmayan insanlara kızar.
- İnsiyatif almayanlara kızar, alanlara da kendi alanına girmemek koşulu ile izin verir, alanına girilir ise kovar.
- Şirketini herkesten çok sevdiğini iddia eder ve iddiasında haklıdır.
- Şirketi için sürekli projeler üretir, ancak takım çalışmasına yatkın olmadığından, bu projelerin bir kısmında umduğu başarıyı yakalayamaz.
- Uzun çalışma saatleri, işler, yorgunluk, kimse beni anlamıyor hisleri ve yalnızlık duyguları içinde işine daha çok sarılır. Bu bir döngü oluşturur. Sonuç, öfke ve üzüntüdür.
- Şirketin kurucusu ve tek hakimi olarak kimsenin o şirketi kendisi kadar iyi yönetebileceğine inanmaz. Şirketin yönetimini ikinci kuşağa bırakmak istemez. Kimseyi bu göreve layık görmez. Sonuçta ciddi sağlık sorunları ortaya çıkana kadar bırakmaz.
- Kurumsallaşmaya, sistemli çalışmaya, istikrara inanmaz. Sistemsizlik de bir sistemdir inancı vardır. Bu çerçevede, sistem kendisidir, kendi kararlarıdır, kendi emirleridir, sorgulatmaz. Eleştiriye açık değildir.
- Kendisini sürekli alkışlayan, her kararında "doğru yaptınız" diyen sesleri sever, aykırı seslere cephe alır, kızar ve hatta kovar.
- Şirketin kuruluş ve büyüme dönemlerinde bir lider olarak başarılı olduğu için, zemin kazanır, zemin kazandıkça güçlenir ve güçlendikçe kendine güveni artar. Bu yükseliş hep devam edecek sanır. Başarısızlık dönemlerinde, genellikle iyi çalışmadıklarından şikayet ettiği yönetici ve personeli suçlar. Buna da gerçekten inanır.
- Yerine adam yetiştirmediği, sistem kurmadığı ve kurumsallaşmaya geçmediği için yönetimi devrettiğinde, şirketin ikinci ve üçüncü kuşakları gerçekten de şirketi kendisi gibi yönetemez. Başarısızlık gelir. Ömrü vefa ederse, başarısızlığın ikinci ve üçüncü kuşaklardan kaynaklandığını, kendisi gibi yönetemediklerini iddia eder.
- Şirkette her şeye yetişmeye çalışır. Neredeyse çay, kahve alımlarını bile bizzat denetlemek ister. Herşey kontrolünde olmalıdır.
- Ne olursa olsun, şirketini gerçekten de kendisinden ve hatta çocuklarından bile çok sevmiştir. Bu sevgi, bu bağlılık, bu karşılıklı bağımlılık, bazen en çok ona zarar vermiştir.
Nasıl? Bu anlattıklarım ile Fenerbahçe yönetimi arasında benzerlik görenler var mı?
Sayın Başkan' ın Fenerbahçe ile olan ilişkisi, bir patronun kendi aile şirketi ile olan ilişkisi gibidir. Tutku, sevgi, bağlılık, sadakat, öfke, hayal kırıklığı, şüphe gibi duygular en şiddetli şekilde yaşanır.
Başkan' ın sevgisi o kadar büyük ki ne Fenerbahçe' yi kendisinden fazla seven insan olabileceğine inanıyor, ne de kimsenin kendisi kadar özverili olabileceğine. Belki de haklıdır.
Ancak, unutulmaması gereken, kurumsallaşma, kurumsal yönetim ve yönetimi zamanında devretme söz konusu olmaz ise, sayın Başkan' ın canından çok sevdiği Fenerbahçe, iyiye değil kötüye gider.
Terraneo olayına ben böyle bakıyorum. Terraneo aile şirketindeki bir yöneticidir. Herhangi bir sebeple gönderilmiştir. Hatta sebep aramaya bile gerek yoktur. Mesele onun veya diğerlerinin hangi gerekçe ile yollandığı değil, yukarıda anlatmak istediğim benzerliklerin herkes tarafından görülmesidir.
Ancak o zaman sayın Başkan' ın 18 yıllık bilançosunu açıklayabilmek mümkün olur.
Aile şirketlerinde de, Fenerbahçe' de de birinci kuşak bu inanç ve düşünce yapısında olduğu sürece bu tür ayrılıkları çok görürüz.
Aile şirketlerinde de, Fenerbahçe' de de, başarılı ve kudretli bir patronun olduğu yerde, farklı düşünen, insiyatif alan, kendi alanını belirgin kılmaya çalışan CEO, sportif direktör veya teknik direktörler falan var olamaz. Yönetim ikinci kuşağa (şirketlerde patronların çocukları, kulüplerde ehil yeni yöneticiler) geçtiğinde ve sözde değil özde kurumsallaşma mümkün olduğunda birşeyler değişebilir.
Ancak mesele bence budur.
Görüşlerinizi bekliyorum.
Not: Eleştiri değil, sadece benzerliklere ilişkin bir değerlendirme yapıyorum. Elbette ekonomimizin can damarı olan aile şirketleri ve onların başarılı patronlarına saygım sonsuz. Onlar olmasa ekonomimiz hayat bulamazdı. iyi ki de varlar.