Gezi Parkı tartışması ile başlayan ve tüm Türkiye' ye yayılan olaylar ile ilgili sıklıkla düşüncem soruluyor. Olaylara ilişkin farklı düşüncelere sahip arkadaşlarım, kendi düşüncelerinin haklılığına dair benden birşeyler duymak istiyorlar. Bu konuya ilişkin genellikle yorum yapmamaya çalıştım, zira fikirlere açık, düşüncelerin anlayışla değerlendirilebileceği bir "ortam" bulunmadığı kanaatindeyim. Ancak, ülkemiz açısından bu denli önemli bir konuya da uzak kalmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Münferit yorumlar yapmak yerine konuya ilişkin düşüncelerimi Milliyet okuyucuları ile paylaşmak istedim.
Öncelikle "iletişim" ile başlayalım. Süreçte yaşananların bir numaralı sebebinin karşılıklı iletişim ve empati eksikliği olduğunu düşünüyorum. Taksim meydanı için yeni bir proje üretmek isteyen Hükümet ve yerel yönetim ile vatandaşlarımızın bir kesimi arasındaki iletişim ve empati eksikliği, bu son derece üzücü olaylara yol açmıştır. Bu tür önemli projelerde, gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi vatandaşın fikrini almak, konuyu enine boyuna tartışmak ve şehrin gerçek sahipleri olan vatandaşların memnuniyetini sağlayacak projeler üretmek önem taşımaktadır. Vatandaşın fikrine önem vermek, projelere olan desteği artıracağı gibi, yeni ve son derece iyi bazı fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bu bakımdan, iletişim sürecinin bir tarafında sıkıntı oldu gibi gözüküyor. Öte yandan, iletişim sürecinin diğer tarafında da bir kapalılık söz konusu olduğu görülüyor. Hükümet ve yerel yönetime çeşitli sebepler ile tepkili olan bir kesim vatandaşımız, ne kadar iyi projeler üretilirse üretilsin, bu projelere tümden karşı çıkmak yolunu seçiyor. Bu durum bir kısır döngü oluşturuyor. Bir tarafın kapalılığı ve diğer tarafın iletişim konusundaki hataları, birbirlerini itmelerine yol açıyor. İleri düzey demokrasilerdeki açıklık, uzlaşı ve herkesin fikrini almaya dönük tutumların eksikliği kutuplaşma, taraflaşma ve hatta şiddete dönüşebiliyor. Konuya ilişkin protestolara yönelik kolluk güçleri tarafından alınan bazı aşırı sert tedbirler de sürecin şiddetlenmesine katkıda bulundu. Bu hatanın da arkasında yine iletişim sorunu olduğunu düşünüyorum. Neticede, bu olaylarda görev yapan güvenlik güçleri de bu memleketin insanı. Genç insanlar. Hatta aralarında protestocuları dahi haklı bulan, onlar ile aynı fikir düzleminde olan önemli sayıda kişi olabilir. Olaylara bir de bu açıdan bakıldığında, sorunun hükümet, kolluk güçleri ve vatandaşımız arasındaki iletişim ve empati eksikliğinden kaynaklandığı açıkça görülüyor. İletişim deyip geçmeyin, insan hayatında herşey iletişim ile başlıyor ve bitiyor. İletişim kazaları şirketlerin, toplumların yok olmasına neden olabiliyor. Etkin iletişim ise, insanları, şirketleri, toplumları çok çok ilerilere taşıyabiliyor.
Olaylara her iki taraf da karşı tarafın gözünden bakabilse her şey çok daha farklı olabilirdi. Elbette bu süreçte, devlet gücünü elinde tutan hükümetimize daha fazla görev düşüyor. Devletin görevi her ne olursa olsun vatandaşına sahip çıkmak, vatandaşını dinlemektir. Hükümetlerin görevi halka hizmet ederken, oy almadığı kesimlerin de sesini duymak ve onların da ihtiyaçlarını gözetmektir. Vatandaşın görevi ise belirli konulardaki istek ve tepkilerini makul yollar ile duyurmaktır. Bu sağduyu çemberi kırıldığında, gönüller kırılmış, sevgisizlik bariyerleri yükselmiş oluyor. Elbette Gezi Parkı protestoları ve yaşanan olayların arkasında, park dışında konular ile ilgili protestolar var. Hükümetin protestolara karşı tutumunu bu durum da etkiliyor. Oysa ki herşey bir iletişim eksikliği ile başladı ve yine etkili bir iletişim stratejisi ile yatıştırılabilir.
Bakınız daha düne kadar adeta kanlı bıçaklı olan spor kulüplerinin taraftar grupları, bugün kol kola, omuz omuza vaziyetteler. Aynı durum pek ala siyasi konularda farklı düşünen gruplarca da yaşanabilir. Bir Fenerbahçe' li ile Galatasaray' lı, bir Göztepe' li ile Karşıyaka' lı, bir Beşiktaş' lı ile Bursaspor' lu omuz omuza durabiliyor, birbirlerine sevgi ve sempati besleyebiliyorsa, farklı siyasi görüşlerdeki insanlarımız neden bunu başarmasınlar? Demek ki olay bir iletişim sorunu ve bu çözüldüğü takdirde, toplumsal barış sağlanabilir. Karşılıklı olarak anlayış, hoşgörü, kader birliği ve empati geliştiği zaman dev duvarlar yıkılabiliyorsa, bu olayların bizleri yakınlaştırmaması için hiç bir sebep yok. Renklerin kardeşliği yaşanabiliyorsa, her zaman umut var demektir. Peki ne yapılmalı?
Ben sayın Başbakan' ın yerinde olsam, konuyu değerlendirmek için toplumun her kesiminden insanlar ile bir barış, demokrasi ve hoşgörü toplantısı düzenlerim. Hatta bu toplantının Dolmabahçe' de düzenlenmesi ve kahvaltılı bir toplantı olması çok daha anlamlı olur. Toplantıya vatandaşlardan, medyadan, sivil toplum örgütlerinden, siyasi partilerden, belediyeden, sanat camiasından, emniyetten, spor camiasından, akademisyenlerden, iş dünyasından, üniversitelerden vb kesimlerden kişiler katılır ve toplantının tek koşulu düşüncelerin özgürce ve saygı çerçevesinde paylaşılması olur. Toplantıya Sayın Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkan ve Başkanvekillerinin de misafir olarak katılmaları toplantıyı zenginleştirecektir. Ev sahibi olarak Sayın Başbakan toplantıyı, bu sofrada herkes ünvanı, pozisyonu ve statüsü olmadan eşittir ve herkes eşit söz hakkına sahiptir mesajını vererek başlatır. Konuyla ilgili en genç olandan, en yaşlı olana doğru konuşmalar yapılır ve en sonunda sayın Başbakan kendi yorumlarını paylaşır. Tekrar bir soru cevap seansı ile toplantı tamamlanır ve tüm görüşler, halk ile paylaşılmak üzere bir tutanağa dökülür. Bu toplantının sonucunda tek bir karar çıkar: karşılıklı daha fazla anlayış, empati ve hoşgörü. Toplantının sonunda, gruplar sayın Başbakan ile bir resim çektirirler ve biz Türkiye olarak bir bütünüz ve kendi içimizde halledemeyeceğimiz hiç bir konu yok mesajını tüm dünyaya verirler. Bu toplantıya kimlerin katılacağı, hangi kesimleri kimlerin temsil edeceği, tamamen özgürce, sosyal medya üzerinden belirlenir. Örneğin, Emniyet Genel Müdürlüğü' nü genç bir polis memuru arkadaşımız, siyasi partileri gençlik kolları başkanları veya bir sivil toplum örgütünü, örgütün başı değil, genç bir üyesi temsil edebilmelidir. Bu tür bir durum toplantının samimiyetini ve iletişimin açıklık düzeyini artıracaktır.
Hayatta kişiler arası, toplumsal, siyasi ve ekonomik pek çok sorunun iletişim ve empati eksikliğinden kaynaklandığını düşünen birisiyim. Son yaşanan olaylara da bir taraf olarak değil, kendisine sesini topluma duyurma imkanı verilmiş sağ duyulu bir vatandaş olarak yorum getirmeye çalıştım. Karşılıklı suçlamak, kutuplaşmak, nefret duyguları hissetmek veya öç almak kolaydır. Zor olan sevmek, anlamak, hoşgörü göstermek ve affetmektir. Olaylar yaşandı ve yaşanıyor. Bu süreçte kimin hatalı olduğundan ziyade ileride bunun tekrarlanmaması için neler yapılması gerektiğini konuşmak daha anlamlıdır. Yani sorunu konuşmak yerine, çözüme odaklanmak daha doğru gibi geliyor.
Bu yazıyı, her iki taraftan da fazlaca orta yollu ve liberal bulacak olanlar olacaktır ve görüşlerine saygı da duyarım ancak toplumsal atmosfer bu kadar gergin hale geldiğinde, bu gerginliği azaltacak ve orta yolu bulmaya dönük kişilere de ihtiyaç var. Herkes bir taraftan bakar ise, orta yolu ve uzlaşıyı nasıl buluruz? Kaldı ki, objektif bir politika izlemek, tarafların objektif değerlendirilmesi için de avantajlı olabilmektedir.
Aslında bizim bu ülkede paylaşamayacağımız hiç bir şey yok. Daha düne kadar birbirlerinden haz etmeyen camialar ve taraftar grupları bile bu son olaylarda bir araya gelip birbirlerinin formalarını giyebiliyor, birbirlerine el verebiliyor ise, bu ülkede çözemeyeceğimiz bir sorun olamaz. İletişim ve empati becerisi gelişmemiş bir toplum asla değiliz. Birbirimizi sevemeyecek bir millet değiliz. Zengin tarihi ve kültürel çeşitliliği dünyada hiç bir yere benzemeyen ve adına VATANIMIZ dediğimiz bu coğrafya, hepimizi içine alacak, benimseyecek ve kucaklayacak kadar büyüktür. Sayın Başbakanın' ın farklı düşüncelerdeki vatandaşlara, farklı düşüncelerdeki vatandaşların sayın Başbakana ve toplum olarak herkesin birbirine bir adım atması tüm sorunu çözer. Neticede, bu ülkede düşman değil, kardeşiz. Bir araya gelebildiğimiz zaman neler başarabileceğimizi daha önce defalarca dosta düşmana göstermiş bir milletiz. İletişim eksikliğinin bizi parçalamasına izin vermeyelim. Ülkemizin bu olaylar nedeniyle ekonomi ve tibar yönünden zayıflamasına izin vermeyelim. Bakın olası bir ekonomik kriz, milyonlarca işsiz demektir. Bu tür bir kaybı eminim ki hiç kimse istemez. Olası krizlerin faturasının hepimize çıkacağını unutmayalım. Bu olayların kaybedeninin tek bir taraf olmayacağını, devam etmesi ve uzlaşıya ulaşılamaması halinde tüm toplumun kaybedeceğini görelim.
Ben sağduyunun ve sevginin yeninden ülkemize hakim olacağına yürekten inanıyorum. Ülkesini, vatanını, bayrağını ve halkını seven herkesi, sağduyu ve açık iletişime davet ediyorum. İletişim ve empati bizim tek çıkışımızdır. Birbirimizi anlamak, adım atmak ve gerekirse gururumuzu bir tarafa bırakmak bu kadar zor olmamalıdır. Sayın Başbakanımızın, bu konuda ilk adımı atarak normalleşmeyi hızlandıracağını, farklı görüşte olan ve süreçten dolayı tepkili olan vatandaşlarımızın da bu adımı karşılıksız bırakmayacaklarını umuyorum.
Keşke renklerin kardeşliğini görmek için bu tür olaylar yaşanmak zorunda kalmasaydık. Umuyorum ki renklerin kardeşliği, kısa süre içinde bir toplumsal barışa dönüşür. Umuyorum ki, bu süreç olumlu sonuçlanır ve tribünlerde iç saha dış saha demeden, eskisi gibi eşit sayıda taraftar olarak, dostça ve kardeşçe maç izlemeye başlayabiliriz.