Başkan Aziz Yıldırım’ ı en çok seven, en çok destekleyen taraftarlar, spor yazarları bile içten içe kabul ediyorlar. Bu takım geçen seneki takımdan farklı. Geçen seneden geriye gitmiş durumda. Takım olarak da, bireysel olarak da gerileme net olarak görülüyor.
İstatistiklere baktığımızda esasen İsmail Hocanın hep övündüğü istatistiklerde de o kadar da iyi durumda olunmadığı görülüyor.
Fenerbahçe topa sahip olma yüzdesinde ligde birinci, toplam şut sayısında üçüncü, pasla oynamada beşinci sırada. Ceza alanına başarılı atak geliştirme oranında üçüncü sırada.
Duran top desen, geçen seneye oranla duran top kazanamıyorsun. Çünkü ne mücadele, ne de tehlikeli aksiyonların içinde değilsin. Üstüne birde kazandığını da iyi kullanamıyorsun. Duran topların bu denli önemli olduğu ligde, bu silahı da kullanamıyorsun.
Tarihin en kötü Galatasaray’ ı denilen, iç sorunlar ile uğraşan Galatasaray’ dan ne puan ne de istatistik olarak bariz bir farklılık yok.
2013-2014 sezonunda 10 maçta 25 puan almışsın. 24 gol atıp, 11 gol yemişsin. Bu sezon 10 maçta 20 puan almışsın, atılan gol 14, yenilen gol 10. Açıkça aynı sayıda gol yemişsin ama 10 gol eksik atmışsın.
Maç özelinde bakarsak, maçta Fenerbahçe’ nin ilk yarıda en çok koşan futbolcusu, Eskişehirspor’ un en çok koşan beşinci futbolcusunun mesafe olarak arkasında idi. %66’ lık topla oynama oranına rağmen, böyle bir tablo var ise bunu şöyle yorumlamak lazım. Sen al gülüm, ver gülüm futbolu oynuyorsun. Top sende kalıyor ama etkili atak geliştiremiyorsun. Topu üçüncü bölgeye taşıyamıyorsun. Top sende kalıyor ama asla hücum üretkenliği sağlayamıyorsun.
Geçen seneki üçüncü bölge presi, baskı ile top kazanma, çabuk oynama, geriye takım olarak hızlı koşma ve uzun topa dayalı futbolu oynamak kolay değildir. İyi fizik gücü, dayanıklılık, kondisyon, patlama kuvveti gerektirir. Böyle bir futbol için sezon öncesi ve sonrası sağlam bir yükleme yapmak gerekir. Bu tür bir takım kuracaksanız, takımınızı Kocaman veya Kartal gibi değil, Yanal gibi çalıştırmanız lazım. Futbolcuların pek sevdiği antrenman sistemi değildir, onlar kendileri değil top koşsun, top yorulsun isterler. Yan pas, geri pas ve kısa paslar ile topu dolaştırmaya çalışırlar. Aksi yönde çalıştıran, fiziksel direnç kazandırmaya çalışan, disiplinli hocaları da sevmezler. Futbolcuların geçen seneki fotoğrafları ile bu seneki fotoğraflarını karşılaştırın, ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.
İsmail Kartal, net olarak Kocaman’ dan etkilenmiş, onun sistemini kendi sistemi bellemiş, bu sisteme uygun bir antrenman programı yapmış ve o yolda yürüyor. Anlamadığı şu, Avrupa’ da iş yapabilecek bu sistem, Türkiye’ de iş yapmaz. Türkiye’ de Yanal’ ın sistemi iş yapar. Mustafa Denizli, Fatih Terim, Bülent Uygun, Hikmet Karaman, Carlos, Ersun Yanal gibi hocalar, kontrollü ve defansif değil, baskılı, hataya zorlayan, rakip sahaya yerleşen, ne olursa olsun ileri doğru atılan paslara dayalı riskli futbolları severler. Hele de büyük takımlar bu şekilde sonuç alırlar.
Neden mi?
Çünkü, Türkiye’ de rakipler sizin isminizden çekinir. Kapanır. Oyunu geride kabul eder. Rakip takımı orta sahada kalabalık karşılayıp, oynatmamayı hedefler. Kaos futbolunu sergiler. Bu yoğun pres altında oyununuzu sergilemenize engel olurlar. Kendi teknik yetersizlikleri nedeni ile, teknik futbol değil, sert ve fiziki mücadeleye dayalı bir futbolu tercih ederler. Onları 2. Bölgede karşılayarak, kısa ve yana pas futbolu ile topu kontrol altına alarak, defanslarında sabırla açık arayarak ya da duran topa bel bağlayarak oynarsanız, beraberliklere talim edersiniz. İlk golü yerseniz çıkartmakta da zorlanırsınız. Oysa yapmanız gereken, topun ikinci bölgeye veya birinci bölgeye gelmesini engellemek için ileride ciddi bir baskı kurmaktır. Kazanılan toplar hızla ileri doğru kullanılır ve gol pozisyonu aranır. Rakibin dengesini bozmak, sağlı sollu hızlı akınlar ile topu dolaştırmadan uzun ya da direkt paslar ile sonuca gitmek gerekir.
Maçın ikinci yarısı da aldatıcı olmasın. Zaten rakibinden çekinen Eskişehir tüm hatları ile birinci bölgeye çekildi ve hızlı kontrataklar peşinde koştu. Fenerbahçe oyuna hakim gözükse de sonuca dayalı işler yapılamadı. Topa sahip olma ve pas yüzdesi yine rekor seviyede olsa da pozisyon sayısı, ceza alanı içine oynama ve isabetli orta oranları her şeyi belli ediyor. Dribling ile ceza sahasına girme veya verkaçlar ile ortadan girme istatistikleri de son derece kötü.
Bu ligde, top bende kalsın, az da olsa pozisyon bulur atar ve skoru koruyarak puan alırım dersen, zorlanırsın. Çünkü senin az da olsa bulduğun pozisyonu değerlendirecek çapta forvetlerin yok. Ne Emenike ne de Sow o beceride, o konsantrasyonda, o oyun zekasında forvetler değil. O zaman ne oluyor, işin şansa, karambollere, kaleci hatalarına kalıyor. Beraberlik golü de böyle geldi zaten. Üstelik Eskişehirspor da maç boyu en az 6 net gol pozisyonuna girdi. Bunların ikisi gol olunca bir puanı alıp gittiler. Son dakikadaki golü atsalar üç puanı almaları içten bile değildi.
Fenerbahçe' de hücum tarafında olduğu gibi savunmada da ciddi sorunlar var. Son iki maçtra verilen 14- 15 net pozisyon gerçek bir uyarı sinyali. Bu takım savunma kurgusunu oturtabilmiş bir takım değil. Alan ve adam paylaşımları hala sorunlu. Fenerbahçe gibi bir takım, ligin 11. haftasında, birinci gol gibi bir gol yememeli. Kerim' in bomboş kalması tesadüf değil, kurgudaki hatadan kaynaklanıyor. İşin kötü yanı, Kartal hatalardan ders almıyor.
Olayın taktik boyutu dışında teknik ve disiplin boyutuna baktığımızda, İsmail Kartal’ ın Webo yerine Emenike inadının devam ettiğini görüyoruz. Bu inat kendi oyun sisteminde aksaklığa neden oluyor. Bu sistemin mucidi Kocaman bile, Webo’ yu sistemin selameti açısından Emenike’ ye tercih ederdi. Akıllı her hoca, Webo’ nun bu lige uygun bir forvet olduğunu görür. Düşüşte olan Gökhan, Kuyt, Volkan ve Caner’ i dinlendirmek şart. Bir rotasyon politikan olması lazım. Yedeklerine güvenmen lazım. Kartal formda olsa da olmasa da aynı 13- 14 isimle oynamayı, dar rotasyonu ve tahammülü tercih ediyor. Sebebi muhtemelen takımın ağabeylerinden tepki görmemek.
Ayrıca Kartal Caner konusunda hata yaptı. Prandelli- Sabri olayının benzeri bu olayda da yaşandı. Önce Emenike, sonra Bekir, sonra Alves, sonra Caner. Şimdi de Emre. Bu futbolcuların disiplinsizliği ve tavırları İsmail hocadan ve onun kendilerine yaklaşımından kaynaklanıyor. Saygılı, iyi profesyoneller ise kenarda beklemeye devam ediyor.
Bence Kartal oyuncular nezdinde kredi kaybetti. Taraftar nezdinde de kaybetti. Başkan’ ın suni teneffüsü ile ayakta kalıyor.
Geçen sezon Fenerbahçe' nin hocası, kötü geçen maçlardan sonra şampiyon olacağız dediğinde herkes inanıyordu. Bu sene Kartal benzeri bir açıklamayı yaptığında kimse inanmıyor. Çünkü herkes gerçekleri görüyor. Mesele burada.
Bu maçta alınan 1 puan büyük bir şanstır. Hakemin penaltı kararı ise bence doğru değildi. Maalesef Türk hakemliği de Türk futbolunun bir yansıması. Daha fazla yorum yapmaya gerek yok.
Fenerbahçe’ de sayın Başkan’ ı seven, destekleyen, yanında duran medya mensuplarının İsmail Kartal ve takımın futbolunu şişirmeye dayalı yorumları ve algı operasyonları da bu maçla boşa çıktı. Kral çıplak ve herkes bunu görüyor.
Tarihin en kötü oynadığı iddia edilen Galatasaray’ ı ile aynı puanda isen ve tüm medya Prandelli’ yi eleştirirken, İsmail Kartal itinayla korunuyor ve eleştirilmiyor ise bu açık bir algı operasyonudur.
Kral çıplak olduğuna göre şimdi mesele şudur. Ya eleştirenlere karşı tedbirlere devam edecek, çeşitli yöntemler ile eleştirenlerin sesinin duyulmamasını sağlayacak ve bu işi yaparken her koşulda yanınızda olan taraftar gruplarının arkasına sığınacaksınız, ya da gereğini yapacaksınız. Gereğini, sizinle aynı puanda olan ve medya tarafından tarihin en kötü oynayan Galatasaray’ ı olarak lanse edilen takımın yönetimi yaptı. Hem de zamanlamaları son derece doğruydu.
Bu takımı geçen sezon hoca şampiyon yapmadı diyorsanız lütfen gereğini yapın. Çünkü bu takım şampiyon olamaz ise en büyük sorumlusu siz olacaksınız. Eğer bu takım şampiyon olamaz ise, çok beğendiğim ve desteklediğim 1 milyon üye projesi de maalesef başarısız olacaktır. İnsanlar, düşüncenizin aksine sportif başarı bekliyor. İyi futbol istiyor. Kişilikli futbol istiyor. Taraftar asla sadece müşteri değildir. Taraftar akıllıdır ve asla hafife alınmamalıdır. Taraftarın çoğu şu anki futboldan ve gidişattan memnun değildir. Sessizlikleri, armaya olan saygılarındandır.
Son olarak daha önceki yazılarımda da belirttim, bu tabloda en az suçlu olan İsmail Hocadır. Hocayı çok seviyor ve sayıyorum. Bu görev kendisi için biraz erken oldu. Hocaya bu ateşten gömleği giydirenler, futbolun aslında o kadar da basit bir oyun olmadığını umarım artık anlamıştır.
Herkese iyi haftalar dilerim.