Türk futbolunda, kulüpler seviyesinde ciddi bir "iyi yönetim ve performans" sorunu var.
UEFA Finansal Fair Play kısıtları, cezalar, borçlar, davalar, kavgalar derken, kulüplerin gün geçtikçe daha kötüye gittiği görülüyor.
Bugün Galatasaray, borçları yüzünden çok değerli iki gayrimenkulünü satmak zorunda kalabiliyor. Fenerbahçe, Finansal Fair Play yüzünden transfer bile yapamıyor. Vasat bir kadro ile idare etmek zorunda. Borçların sadece faizleri bile kulüpleri mahveder vaziyete geldi.
Bütçesi denk, haddini bilen, kendi yağı ile kavrulan, görece daha iyi yönetilen kulüplerimiz de var. Sayıları az.
Dört büyüklere bakıldığında, Beşiktaş hariç diğer üçünde bir "iyi yönetim ve performans" problemi var gibi gözüküyor.
Trabzonspor ve Galatasaray yönetimleri, mevcut tabloda kendilerinden önceki yönetimleri suçlarken, Fenerbahçe yönetiminin kendisinden önceki yönetimi suçlama imkanı da yok, zira son 19 yıldır aynı Başkan yönetimde.
Kulüplerin transfere harcadıkları paraları ve elde edilen uluslararası başarı seviyesine baktığımızda vahametin büyüklüğü ortaya çıkıyor. Örneğin Sevilla, transfere son yedi sekiz senede Fenerbahçe' nin yarısı kadar para harcamışken, beş kez Avrupa' da kupa sahibi olmuş. Yani büyük paralar harcayıp ne yurt dışında sportif başarı elde edilebiliyor, ne de bu transferler sonrasında iyi paralara satılabiliyor. Hele Fenerbahçe ve Trabzonspor, bırakın yurt dışını, yurt içinde bile istikrarlı başarı sağlayamıyor.
Beşiktaş ise Fikret Orman yönetimi ile biraz toparladı. Doğru yönetim üç senede meyvelerini verdi. Bugün Beşiktaş, doğru yönetim modeli ve projeleri ile, feda diyerek başladığı sezondan bu sezona büyük kazanımlar elde etti. Bu kazanımların bir kısmı mali, bir kısmı sportif.
Türkiye' de bir yönetici, asla performansı ile değerlendirilmiyor. Kimliği, siyasi duruşu, karizması, çevresine kurduğu ekosistem ve faydalanıcı çıkar gruplarının destekleri ile yöneticilerimiz, başarısızlıkları kronik hale gelse bile görevde kalabiliyorlar.
Türk futbolunda yöneticiler, İspanya' da olduğu gibi yönettikleri kulüplerin zararlarından şahsen sorumlu değiller.
Yani kulübü kötü yönetip, çekilme şansları var. Zaten İspanya futbolundaki düzenleme ve kurallar burada da olsa, bizim kulüpleri yönetmeye talip olanların sayısı bir hayli azalırdı.
Yurt dışında böyle rahat bir tablo yok. Sportif ve mali başarı yoksa, o koltukta sizi oturtmuyorlar. Çünkü Avrupa' da kulüpler çiftlik gibi yönetilmiyor. Kulüp sahibi Rus ve Arap milyarderler bile kulüplerini çiftlik gibi yönetmek yerine profesyonellere emanet ediyor, çünkü "en iyi ben bilirim" egoları yok.
Merak ettiğim şu. Bu kıymetli yöneticiler kendi şirketlerini de kulüplerini yönettikleri gibi mi yönetiyorlardır?
Mesela kendi şirketlerinin üst üste 3 yıl zarar etmesine veya başarısız olmasına izin verirler mi?
Sanmıyorum.
Bakın, Galatasaray Riekerink ile yolları ayırmaya hazırlanıyor. Zaten onunla başlamak bir "yönetim" hatası veya zafiyeti değil midir? Tıpkı Fenerbahçe' nin son 4-5 sezonki teknik direktör tercihleri gibi.
Bence bu değerli yöneticiler, kendi şirketlerini kulüpleri yönettikleri gibi yönetseler, çoktan iflas etmişlerdi. Çoğu genelde çok zengin ve başarılı iş adamları olduklarına göre sorun acaba nerede? Şirketlerde başarı sağlayan yöneticiler, aynı başarıyı kulüp yönetiminde neden gösteremiyor?
Sorun kendi işlerini çok iyi bilen, iş dünyasının adeta duayenleri olan bu beylerin, futboldan ve spor kulübü yönetiminden anlamaması olabilir mi?
Ya da anlayanlar ile çalışmamaları. Profesyonellerden faydalanmamaları. Kimseyi dinlememeleri. Bilenlerden akıl almamaları.
E o zaman oralarda ne işleri var?
Bunu da lütfen değerli kulüplerimizin, değerli kongre üyeleri cevaplasın. Bu soruyu onlara soralım. Belli ki bizim bilmediğimiz bir şeyleri biliyorlar.