Yaklaşık 30 senedir düzenli olarak gazete okuyorum. Son 12-13 senedir internetteki haber sitelerini de takip ediyorum. Tüm önemli gazeteleri ve bunların özellikle spor sayfalarındaki köşe yazarlarını okumaya çalışıyorum. Türkiye' de eski futbolcu, hakem, yönetici, alaylı, okulu pek çok spor yazarını yakından takip ediyorum. Kendim de hem blog yazarlığı hem de milliyet.com.tr' nin spor sayfaları olan Skorer' de spor yazarlığı yapıyorum. Henüz yazar olarak işin başında olsam da, iyi bir okuyucu olduğumdan, spor medyasını iyi tanıdığımı düşünüyorum.
30 senenin üzerindeki okur deneyimlerime dayanarak ve kendimi de içine katarak şunu söyleyebilirim ki, spor yazarlığı ve yorumculuk Türkiye' de 30 senedir arzu edilen seviyede değil. Maalesef Türkiye' de spor yazarlığı ya da yorumculuk yapan kişiler üzerlerindeki taraftar formalarını çıkartamıyor. Objektif yorum yapamıyor. Duygusallık mantığın önünde geliyor. Dünya futbolunu, futbolun tüm unsurları ile gelişimini, çağdaş sistemleri, kulüp ve takım yönetimini, futbolun ekonomisini, bilançosunu ve sosyolojisini yakından takip etmeden ahkam kesmek Türk spor medyasının ekseriyetinde ve "spor okur yazar tabanında" yaygın görülen bir yaklaşım. Elbette, bu söylediğim kalıpların dışına çıkan, futbola bir bilim edasıyla yaklaşan, dünyayı takip eden, futbolu çok iyi bilen ve işini hakkıyla yapan da pek çok spor yazarı ve yorumcu var. Bu arkadaşlarımın, ağabeylerimin, kardeşlerimin haklarını yemek istemem.
Ama genele bakarsak maalesef durum iç açıcı değil. Objektif, araştırmacı, aydınlatıcı ve bazen de eğitici olarak yapılması gereken spor yazarlığı faaliyeti, ülkemizde duygusal, kaostan beslenen, polemiğe dönük ve belki de en tehlikelisi "nabza göre şerbet vererek" yapılmakta. Bu işi duygusal, kaos ve polemikten beslenerek ve "her nabza şerbet vererek" yapan spor yazarlarının aralarında kalemi müthiş güçlü olan ve okuyucu kitleleri üzerinde hipnoz etkisi oluşturacak kadar edebi kıvraklığa sahip olanlar da var elbet.
Oysa ki bu kalemler, bu köşeler bizlere edebi kıvraklık, nabza şerbet vermek veya akıntıyla birlikte hareket etmek için verilmiyor. Cesur, objektif, bilimsel ve gerçekçi yorumlar yapmamız için veriliyor.
Sayın Hıncal Uluç' un Fenerbahçe' nin Benfica' ya elenmesi sonrası yaptığı açıklamaları okudum. Hıncal Uluç Türk spor yazarlığı ve yorumculuk yazınında, önemli yeri ve etkisi olan bir usta. Ama maalesef kendisi de zaman zaman yukarıda bahsetmiş olduğum kaotik beslenme zincirinin bir halkası olmayı seçiyor. Söylediği bazı şeylerde haklılık payı olsa da bunları dile getiriş biçimi tepki çekiyor. Uluç' un son açıklamalarına baktığımda "Benfica on para etmez...", " UEFA' da şu ana kadar Fenerbahçe' ye rakip olan takımlar, Benfica da dahil, dört büyüklerin karşısına sezon başında ilk turda çıksalar, kesin eleriz diye sevinirdik..." şeklinde hiç de katılmadığım, yukarıda eleştirdiğim kapsamda yorumlar gördüm. Fenerbahçe' den takım değeri olarak 50 milyon Euro daha pahalı, müthiş bir Avrupa tecrübesine sahip, Avrupa' nın en ateşli taraftar gruplarından birinin desteğini 90 dakika alabilen, bu sene Fenerbahçe hariç uzun süre hiç bir takıma yenilmemiş bir Benfica' ya "10 para etmez" demek ne kadar objektif temele dayanmaktadır? Tıpkı diğer bir yorumcunun, ki kendisini genelde oldukça beğenirim, "Fenerbahçe Avrupa' nın en iyi takım savunması yapan takımı" yorumu gibi (Avrupa' nın en iyi takım savunması yapan takımı, bu sezon 21- 22 maçta nasıl ve neden hep ilk golü yiyen takım olmuş, bunu bir araştırmasını salık veririm).
Öte yandan, ifade şekline ve üslubuna asla katılmasam da Hıncal Uluç' un spor medyasına yönelik eleştirilerinin bir kısmına da katılıyorum. Fenerbahçe, şüphesiz büyük bir iş başarmıştır, bu gelinen noktayı küçümsemek mümkün değildir, ancak bu seviyenin, mevcut yatırım ile karşılaştırıldığında yetersiz olduğunu düşünmek de haksızlık değildir. Fenerbahçe odaklı yazan spor yazarları ve yorumcuların, Fenerbahçe taraftarının büyük kısmına hoş görünmek için yazdığı yazılar, Uluç kadar benim de hoşuma gitmedi. Gerçekten de, Sayın Kocaman' ı medyada en fazla eleştiren (sadece teknik yönüyle, zira insanlığına hayranlığım büyüktür) spor yazarlarından birisiyim ancak bu maç özelinde turun, hocamızın hatası nedeniyle değil, sakatlıklar ve cezalar nedeniyle kaybedildiğini düşünüyorum Ancak sürece geniş açıdan ve yukarıdan bakıldığında, özverili olduğuna yürekten inandığım Fenerbahçe Yönetimi ve değerli hocamız Sayın Aykut Kocaman' ın hiç hatası olmadığını söylemek de bana göre doğru değil. Yani sezon başı ve devre arası transfer politikaları, rotasyonun verimli uygulanamamış olması, kadro tercihleri, vb sebepler de bu maç özelinde etki etmiştir elbette.
Bu imkanlarla, bu büyük taraftar desteği ile, bu bütçeler ile yarı finaller zaten hayal olmamalı. Her sene olması gereken rutin başarılar olarak görülmeli. Bir süredir Fenerbahçe taraftarının sosyal medyada protesto ettiği kombine fiyatlarına bakarsak bunun dünyanın önde gelen büyük takımlarının kombine fiyatlarından (reel efektif döviz kuru çerçevesinde) çok da farklı olmadığını görüyoruz. Avrupa' da pek çok büyük takımda olmayan tesisleri, 30 milyon taraftar desteği, Fenerium' ları ve mevcut ekonomik gücü göz önüne alındığında, Fenerbahçe futbol takımının her sene yarı final oynaması son derece normal, beklenen, beklenmesi ve talep edilmesi gereken bir sonuçtur. Bunu bir mucize, bir lütuf, bir dünya harikası gibi lanse eden yorumcu arkadaşlar bu söylediklerimi de düşünsünler lütfen. 150 milyon Euro değerinde bir takımdan bahsediyoruz! Fenerbahçe taraftarının beklentilerini normalleştirme, azaltma, mevcut başarıları şişirme ve rakipleri Fenerbahçe' den güçlü gösterme ancak "zor zamanlarda yönetime ve hocaya destek niyeti" çerçevesinde hoş karşılanabilir. Bunun haricinde, bu tür çabalar, Fenerbahçe 'ye zarar verir.
Benfica asla Uluç' un dediği gibi 10 para etmeyecek bir takım değildir, aksine uluslararası arenada önemli bir ekoldür, ancak Fenerbahçe' de Benfica' dan güçsüz, ondan altta kalır bir takım değildir. Evet Fenerbahçe' nin yarı finale çıkmış olması başarıdır ama Benfica' ya elenmesi net bir başarısızlıktır. Evet Aykut Hocamız elbette müthiş önemli ve doğru işler yapmıştır ama büyük hataları yok değildir. Biz spor yazarları olaylara taraftar gibi siyah-beyaz bakamayız. Gri noktaları da görmeli, başarı kadar başarısızlığı da vurgulamalı, taraftara her zaman doğruları söylemeliyiz. Bunun karşılığında alkış almayacak olsak, taraftar gruplarınca aforoz edilsek veya eleştirilsek de görevimiz budur. Akıntıyla yüzmek kolaydır, önemli olan akıntıya karşı yüzme cesaretini gösterebilmektir. Hıncal Uluç, yukarıda eleştirdiğim pek çok özelliğe sahip bir spor yazarı olabilir ama en azından akıntıya karşı kürek çekebilmek, fikrini özgürce ifade etmek ve taraftar gruplarınca aforoz edilmekten çekinmemek gibi iyi alışkanlıkları var.
Hafif tabiriyle, "...Aykut Kocaman cesur futbol oynatmıyor" şeklinde görüş belirtmiş olan ve Sayın Kocaman' ı eleştiren Hıncal Uluç, düşüncelerini aşağıdaki sorulara cevap aramak suretiyle dile getirse, Fenerbahçe taraftarı gözünde olumsuz bir imaja sahip olmayacak ve belki de söyledikleri Fenerbahçe taraftarı tarafından daha çok dikkate alınacaktı.
"Gereksiz yere kart gören ve takımını yalnız bırakan Webo' ya neden ceza verilmedi?"
"Devre arasında tekrar geri alınan Emre, acaba hiç gönderilmemiş olsa ve Avrupa maçlarında oynayabilse ne olurdu?"
"Geçen sezonun en iyi ve formda ismi Stoch, bu sezon neden kenarda unutuldu? Neden kaybedildi? İyi antrenman yapmıyor olamaz zira fizik olarak son derece diri gözüküyor. O zaman neden?"
"Devre arasında Belhanda ve Alper Potuk gibi iki iyi orta sahanın transfer edilmesi imkanı varken neden transfer edilmedi?"
"Sezon başında tandemin yetersizliği neden fark edilmedi? Neden üst düzey 2 stoper transferi yapılmadı?"
"Galatasaray yerine Sneijder ve Drogba' yı Fenerbahçe alsa, UEFA ve Şampiyonluk gelir miydi? Fenerbahçe bu tür uygun maliyetli ve kaliteli futbolcuları nasıl radarına alamıyor?"
"Transferde takım içi dengeler adı altında bazı futbolculara sözler verildi mi? Kimse sizden daha yüksek almayacak denildi mi? Bu sebeple mi yıllık ücreti belirli bir düzeyi aşacak transfer yapılamadı?"
"İlk yarının istikrarlı ve defansif yönden etkin futbolcusu Hasan Ali neden kritik maçlarda forma alamıyor?"
"Bu sezon 21- 22 maçta ilk golü yiyen, sezon başından beri tandeminde basit hatalar yapan, defansif açıdan rakibe sadece eşlik eden, duran toplarda adam paylaşımı yapamayan bir takımın hocası acaba bu sorunları neden bir türlü çözemez?"
Sayın Uluç gibi bir ustaya tavsiyede bulunmak, spor yazarlığının ilk döneminde olan birinin belki de haddi değil. Bu anlamda kendisinin hoşgörüsüne sığınıyorum ancak Uluç gibi ustalar bu işi bilimsel, veriye ve gerçeklere dayanarak, doğru sorular sorarak ve daha iyi bir üslup ile yapmazlarsa, arkadan gelenler de eski geleneği devam ettirecektir. Spor yazarlarının örnek olma misyonu çerçevesinde hareket etmeleri ve yukarıda eleştrdiğim davranış ve tutumlardan uzak durmaları, Türk Spor Medyasını ileriye götürecektir.
Not: Bu eleştiriyi en başta kendim için yapıyorum.
Herkese iyi hafta sonları dilerim.